Anektod

10 Kasım 2018

Milletimin insanca yaşaması için çabalarken belki de kendi insanlığımı kaybetmiştim.

Dört küsür seneden sonra ilk kez karşılaşıyorduk ama seni karşıma almış, siyaset tartışıyordum işte.

Doğruydu, sadece mazideki olayları değil, bugünü tahlil etmek için de yazmak en iyi metottu.

İhtimallerin yarattığı kaostan kurtulan aklım, olan biteni şimdi daha iyi görmeye başlamıştı.

Oysa, siyasi mücadelede, nefretle hareket edenler yenilmeye mahkumdu.

Ne para ne kadın, bence ahlakın, baş düşmanı iktidardır.
Ahlaktan yoksun bir iktidar makamı, ya hırsız yapar insanı ya soysuz.
Ne yazık ki insanoğlu iktidar denilen o büyük kudredle başa çıkmayı henüz başaramadı, bundan sonra başaracağı da kuşkuludur.

İnsanların ruhlarına tesir etmek lazım, gelenek haline gelmesi lazım. Hürriyet, kardeşlik, eşitlik ve adalet.

Ama tarihin öyle kuvvetli bir hafızası vardır ki, bütün hataların, bütün noksanlıkların , bütün basiretsizliklerin kaydını muntazam tutmaktaydı.

Lüzumsuz, merhametin yol açtığı felaketlerde acı çeken masumların çığlıklarını duymak istemiyorum artık.


Elveda Güzel Vatanım, Ahmet Ümit

2 Kasım 2018

Devletin derinlikleri , toprağın derinliklerinden daha karanlıktır…

Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle başlar, vatanımızı kaybetmekle neticelenir.

Zamanı gelmiş fikirden daha güçlü bir şey yoktur.

Yeryüzünde beni anlayacak tek kişi vardı, o da sendin.
Çünkü en çok sana acı çektirmiştim , en çok seni hayal kırıklığına uğratmış,
mutluluğu elinden almış, ruhunu incitmiştim.

Şaka bir yana, sana yazmak, mektup aracılığla da olsa seninle bağlantı kurmak ,
sana dair düşünmek, seninle yaşadıklarımızı tekrar tekrar hatırlamak nasıl mesut ediyor beni bilemezsin.

Hayatın en güzel bencilliğidir aşk.

Ölümle yüzleşmek, ölmeyi düşünmekten daha iyidir.

Yanımdan geçen şık giysili kadınlar, erkekler, gösterişli mağazalarda sergilenen pahalı mallar.
Harp de , kıtlık da yoksullar için felaket demekti, parası olan her devir gemisini yürütüyordu.

Devlette devamlılık esastır.

İnsanoğlu, dünyanın en büyük muammasıdır.

Tarihin iradesi karşısında fertlerin ne önemi var ?

Sadece sana yazmak ihtiyacı ayakta tutuyor beni.

Çünkü sen mucizelerle doluydun.

Eğer kendimizi bağışlama kabiliyetimiz olmasaydı, varlığımızı sürdüremezdik.


Elveda Güzel Vatanım, Ahmet Ümit

2 Eylul 2018

Çocuklarımızın geleceği için, onların rahat yaşaması adına elimizden gelen her tür fedakarlığı yapıyoruz.
Tamam da söylesene Feride, çocuklarımızın kalp ve ruhlarının ihtiyacı olan iman gerçeğine açlıklarını gidermek için ne yapıyoruz ?

Sonsuz mutluluğu elde etmek için verilen duyguları, aşağılık heveslerin peşinde koşarak israf etmek, nankörlüktür Feride.

Nefsin isteği bitmiyor Feride. Her şeyde sonsuz özgürlük istiyor.

Bak güneş doğuyor !
Yeterince ders çıkarmışsan, bırak ; geçmiş olsun Feride !

Anbean değişiyor her şey
Olmalar, öğrenmeler devam ediyor.
Tam olarak olmuş değil hiçbir şey hayatta;
oldum demek, öldüm temek aslında Feride.

Vakti saati geldiğinde yaşanmayacak hiçbir şey yoktur Feride.
Sabır yaşanmışlara da var, yaşanmamışlara da…

Acıma, teselli et Feride ! Elinle, dilinle, duanla..

Yıkmakla kurmak arasında bir tebessüm vardır.
Bir bakışla yıkılır, bir tebessümle kurulur kalbimiz Feride.

Azla yetindiğinde acı çekmez insan Feride.
‘Daha yok mu ? ‘ diyen insanın, acılar eksik olmaz başında.

Katlandıklarımız değil, razı olduklarımız dostlarımızdır Feride.

Önce dünkü çalışmalarına bak, sonra yarınki başarılarını hayal et Feride.

Öfkeni bir kenara bırakma, birikir.
Kenardakilerin bir zaman sonra ayaklarına dolaşma ihtimali var Feride.
En iyisi, öfkeyi eritip kalpte yok etmek.

Eğer sonsuzluk hayallerin yoksa Feride,
hayat sadece üzülmek için değil,
sevmek ve sevilmek için de kısa.

Nefs, insanı özgürlükle köleleştirir Feride.
Her istediğini yapan insan nefsinin kölesidir.

Allah’ı sevmek demek;
sevdiklerini sevmek, sevmediklerini sevmemek demek Feride.

Bizim görevimiz sevmek, sevilmek ise ancak bir lütuftur Feride.
Biz bu lütfu elde etmek için sevmeyiz Verilirse de reddetmeyiz.


Hemhâl, Sait Köşk

26 Agustos 2018

Aynı yöne bakmayacaksak,
aynı şeyleri hissetmeyeceksek,
takip etmeyeceksek ayak izlerimizi,
sürükleyeceksek birbirimizi peşimiz sıra, sürükleneceksek,
yan yana olmanın ne anlamı var Feride !

Bem ümitsiz bir sevgi olduğuna inanmıyorum.
Çünkü ümitler baki…
Çünkü ümitler sadece bu gölgelik dünya için değil,
her şey kara toprakta bitmiyor.

Nasıl ki Rabbimizin nimetlerinin üzerindeki devamlılığı her daim ise,
senin de Rabbine olan şükrün kesintisiz olmalıdır.

Eksik tamamlamakla geçiyor hayatımız. Ama her nedense hayatta eksik olan hep bir sonraki adım oluyor.

Unutmalı insan dünyada tamam olmayı.
Her daim değişen;
gideni gelmeyen, geleni giden hiçbir şey eksi tamamlamıyor.
Numuneler duyguları tatmin etmiyor, asılları arıyor.

Birine değer vermek aslında değer verenin değerini artırır.
Güzellikleri takdir etmek, güzelliğin derecesini artırır.
Yapılarları görmemek, güzellikleri takdir etmemek, nankörlük olur.
Ben her sabah şöyle dua ederim Rabbime Feride;
Verdiğin nimetlere karşı beni nankör kılma !


Hemhâl, Sait Köşk

8 Agustos 2018

Zaman insanın mülküdür. Tıpkı ev gibi…
Bir zamanda yaşar, evden taşınır gibi bir zamandan ayrılırsın.
Aşklar , acılar , hayaller ,kırık kalpler…
Zaman bunları bizden almaz.

Sonsuz mutluluğumuz için nerede açığımız var, tespit edelim birlikte.
Edelim de en azından bundan sonraki yıllarımızı heder etmeyelim.

Henüz bir adım atmamış, başarısızlıkla tanışmamışşın.
Görüyorum ki aslı astarı olmayan korkuların seni esir almış.
Bütün başarılar, tecrübeyle elde edilir Feride.

Duygularımız güzel ise fikirlerimiz de o derece isabetlidir.

Kalp nuru, akla yol göstermezse akıl yolunu kaybeder.

Çünkü “sus”mak gıybet yangınına “su” taşımaktır.
“Sus”mak, karşımdaki için “su” gibi merhamet dilemektir.

Öğrenmenin yaşı yok, tamam da neyi kimden öğreneceğini de bilemezsin.
İşte görüldüğü gibi insan herkesten çok şey öğrenebiliyor.

Yazdıklarım bencedir.
Hem bilirsin Feride, sencelere de her zaman saygı duyuyorum.

Hayat kolay aslında. Onu zorlaştıran, hatta çekilmez hale getiren bizim tercihlerimiz.

İşte bizler de peygamber hasletine sahip olmalıyız.
Kalplerimiz başkaları için de atmalı,
vicdanlarımız başkaları için de sızlamalı.

Nedenler ve niçinlere cevabı isyanda değil, ancak sabırda buluyorsun.

Birbirimizi iyi anlama üzerine de anlaşmıştık hatırlarsan.

Yüzünüzü ne zaman gökyüzüne döndünüz de içiniz ferahlamadı ?

Yanına değil, karşısına oturdum.
Ben onu karşıdan seyretmeyi çok seviyorum.

Hem seninle aynı şeyleri istemek Rabbimizden, çok güzel olacak…

Nefs ileriyi göremez, ahireti düşünmez, anın peşinde.
‘Simdiyi yaşa, yarın belki bu imkanı elde edemezsin’,der.
Hem sadece ileriyi değil, geçmişini de bildirmez nefs.
Nereden geldiğini sorgulatmaz. Niçin yaratıldığını düşündürtmez.

Toz zerresi hükmündesin, ama öyle bir suç işlersin ki inkarla,
isyanla bütün kainat sana düşman kesilir Feride.

Hemhâl, Sait Köşk

24 Mayis 2018

telaşla giriştiğim her dövüşün mağlubuyum

Kırlar hep kışın hatırlanırlar, yokluklarında
sevgili en çok ayrılındığında sevilir

çocuklardan ve köpeklerden başka kimse masum değil

Şehrin bütün kreşleri potansiyel mutsuz kaynıyor.

tahammül ede ede devirdim kırk yılı
kendime, herkese ve her şeye

öğrendim her başarısız aşk teşebbüsünün
insanın kendi kendini
kendi içinde bir yerlerin
mültecisi ettiğini

epeyce yerini gezdim dünyanın
şimdi dönüp dolaşıp sığındığım tek yer
annemin dizinin dibi

eskiden bir kar yağsa yeterdi sevinmeme
üstelik onu eriten güneşe de kin tutmadan

Ali Lidar | Aslında Herkes Haklı

7 Mayis 2018

İnsanlar ne tuhaf hepsinde ayrı kaygı
Umrunda değiliz kimsenin Allah aşkına gör artık.

Bir sen varsın işte bir ben bir de senin gülüşün

içinden su geçen şehirlerde yaşayanlar
içinden su geçmeyen şehirlerde yaşayanlara
biraz küçümseyerek bakar hep

elbet olur gece
er geç parkların boşaldığı bir vakit
şiirler okurum ozaman sana
yıldızlara isim koyarız
hem belli mi olur

yanımızda olmayanlar en çok andıklarımızsa
ne öğrendik bu hayattan ?

Ben seninle hiç trene binmedim nasıl olur
Ne çok şey var yapmadığımız mütemadiyen düşünüp
Düşünüp, düşünüp, düşünüp delirecek gibi oluyorum…

adının geçmediği hiçbir lafı sevmiyorum.

eski evler gibiyiz seninle biz
işi bitmiş, içi geçmiş!
yine de
önümüzden geçen herkes en az bir kere
kafasını çevirip saygıyla bakıyor
demem o ki seninle biz
eski bir hatırayken bile güzeliz…

ölüm fikri en büyük ego terbiyecisidir
ölümün olduğu yerde öfke hükmünü yitirir.

bir mevsim daha erteledik muhtemel sevişmeleri
olsun, belki gelecek yaz !

Yalansız bir öpüşmeden daha soylu ne olabilir ?

Tek sen üşüme sevgilim bütün karlar bana yağsın.

bir ağaç ol deseydin
çınar olurdum, iri gövdeli
saklardım seni
kötü bakışlı adamlardan
ve klinikten!

Bu gece bütün önemli işlerini ertele
Ben sana sensiz milyon geceyi nasıl tek tek yaşadığımı anlatacağım.

yaşadıklarımdan hayal ettiklerimi çıkarttığımda
geriye kocaman bir hayal kırıklığı kaldı.

Ali Lidar | Yolun Başı

6 Mayis 2018

Bir şey olduğunda ve içinden çıkamadığında,
orada dur ve bir nefes al derin ve sigarasız.

size de komik gelmiyor mu ölümün olduğu yerde zaman

oysa elimde ertelenmiş hevesler ve özlemden başka bir şey yok

Yola çıkan herkes
bir süre sonra yol olur
ve başka yollar geçer üstünden
içinden yollar geçer,
üstünden başka insanlar geçer

ne kadar güzel ihtimal o kadar hayal kırıklığı

aklım ayda kalbim sende ikinizin de umurunda değil

neyse, şükür ki bitecek
er ya da geç
bu yaşamak hastalığı

arada bir gençlik geçti hesabı kim ödeyecek ?

bilmiyordum yüzün kadar aydınlık
mumlar ve şamdan ve avize ve elektrik

seni sevmem senin bana gelişlerinle mümkün

başka başka omuzlarda ne çok zaman kaybettik
durma başka deme bir şey zaman bizi tamamlar

yanılmak üzere kuruluymuş meğer dünya

adın üç kere geçti saçma sapan bir filmde
yalnız olsam çok ağlardım ama annem bakıyordu
otoban dolusu gürültüyü sıkıştırıp beynime
anne dedim, hadi çay koy da içelim.

Ali Lidar | Yolun Başı

23 Nisan 2018

İnsanı ancak ahiret inancı düzeltir. Yaşadıklarının hesabını sonsuzda zerre zerre vereceğini bilen insan bozulabilir mi ?

Neye aldanıyorum da yaşadığım zamandan bir zamanı onun için ayırmıyorum bilmiyorum ki…

Biz mi, işte yaşamak denirse buna kendi boş hayallerimiz ve kaygılarımızla, acılar içinde, tevekkülsüz,sabırsız ve teslimsiz yaşayıp gidiyoruz.

Öyle bir fotograf karesi olsun ki hayatında seni cehennemden kurtarsın.

Firavunun bile yumuşak bir dille, sabırla, şefkatle, merhametle iman davet edilmesini isteyen Rabbimiz, her vakit secdelerde , ‘Sübhane Rabbiyel âlâ, Sübhane Rabbiyel âlâ’, diye tekrar eden; ‘Ey Rabbim en büyük olan Sensin. Sen ki her türlü kusurdan münezzehsin,’ diyen biz kullarına bir sonsuzda nasıl merhamet edecektir kim bilir…

Günümüzde çocuklarımızın kalpleri, ruhları materyalist küfürbazlar tarafından her an bombardıman altında…

Aklından hesap çıkmazsa, hesapsız işlere bulaşmazsın.

Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak için kendimizden ve şehrimizden uzaklaştırıyoruz mezarlıkları.

Ölümü; yokluk değil, hiçlik değil, belki sevilenlerin toplanmasına bir vesile bil.

Bir gölgelikte dinlenir gibi geçiyor ömür, bir durakta bekler gibi…

Başarı,sayılabilir şeyleri elde etmek değildir, bilirim.
Çünkü sayılar ve sayılabilenler bu dünya için geçerlidir.
Asıl başarı, sayılamayacakları elde etmekte…

… insan öncelikle sayılamayan bir sonsuzda, sayamayacağı nimetleri, doyamayacağı mutluluğu yakalamak zorunda…

Terziye demişler ki, ‘Haydi taşınıyoruz.’
Usta terzi bir iğnesini alıp , ‘Ben hazırım!’ demiş.

Güzel, işte biz de ‘haydi’ denildiğinde bu terzi gibi bir iğnemizi alıp ölüme gidebilecek miyiz? Toplanamıyoruz Feride. Kumaşların, makasların peşindeyiz.

Sait Köşk | Hemdem

15 Nisan 2018

Affeden insan kazanır, özgürleşir, yükü hafifler.
Affetmezsen, asıl cezayı, nefret duygularını içinde taşıyarak sen çekersin.

Bilir misin, insanın önündeki en büyük sorun bence cehennemdir.

dünyanın bütün musibetleri gelse, beni alt edip yense,sonsuzdaki imtihanı kaybetmenin yanında, denizde bir damla havada bir zerre gibidir.

Kalbinden geçen en gizli şefkat ve merhamet arzularına cevap verecek olan O’dur.

Haram bir zamanda kazanılanlar nasıl helal olsun ?
Rabbe ayırman gereken zaman O’nun zamanıdır, senin değil.

Halbuki nefis ve şeytan ömrümüzün iki hırsızı olarak her daim peşimizde…

Yani diyorsun ki gelecekte sahip olacağın cenneteki sonsuz mutluluk, şu an sahip olduğun ama yanında götüremeyeceğin maddiyattan daha mı değersiz ki onu nefsin ve şeytanın hırsızlığından korumak için bir şey yapmıyorsun ?

Sait Köşk | Hemdem

27 Mart 2018

Aklıma düştü, aklıma düşen başıma da geldi. Anladım, benim konuşmaya ihtiyacım var.
Ve sözümü kesmeden birinin dinlemesine.

Gel gör ki okuduklarımız aynı, yollarımız bir, gördüklerimiz birebir örtüşse de zaman zaman farklı düşünebileceğimizi söyledik birbirimize.

Sıkıldım buralardan. Her gün aynı telaş… Her gün aynı koşuşturma,aynı çile… İçtiğim çayın bile her gün aynı…
Patlayacak gibiyim.

“Her ne yaşıyorsak hayatta hepsi kalbimizde değil mi Feride ?
Telaşlar, endişeler, kişiler, çileler, aldığın ya da alamadığın tatlar…
Yani senı sıkıştıran her şey kalbinde..”

“Ya işte gördüğün gibi Feride, her satıcıdan bir şeyler alırsın da duasını alamazsın.”

Kimilerinden iyilik görüyoruz, kimilerinden kötülük… İyilik gördüklerimze teşekkür ediyor, karşılıksız bırakmamaya çalışıyoruzç
Ya kötülük gördüklerimize nasıl davranacağız ?

İnsan hiçbir zaman aradığını bulamaz.
Bulduğunu zanneder.
Çünkü insan değişim halindedir.

Unutmak yeri gelir bir nimettir, yeri gelir bir zafiyet.

“Dikkat et kendine!” dedi. “Senden bir tane daha yok bu dünyada!”
Düşündüm de sadece benden bir tane daha yok değil, bütün yaratılanların bir ikincisi yok.

Hoşgörünün de bir sınırı vardır. Allah’a karşı işlenen suçlarda, günahlarda , haramlarda insanın hoşgörüsü olamaz.

Halbuki sen de bilirsin ki yuvayı yuva yapan dişi kuştur Feride. Kuş kanatlanıp bir şekilde evden uzaklaşınca ev ev olmaktan çıkıyor, otelleşiyor.

Cennete giderken yanında götüremeyeceğin şeylerden biri de kibirdir. Kibir ruhun katilidir. Kibir bataklığında burnu havalarda olan insan, acizliğinin ve fakirliğinin de farkında değildir. Kibrini farkında değilse insan, bir yüce kuvvetin önünde nasıl diz çöksün ?
Kibri onu secdeye götürür mü ?

Sait Köşk | Hemdem

12 Mart 2018

Adama, iki kişilik toplumda başlıca amacın bunu üç kişilik yapmak çabası olduğunu düşündürüyorlardı.

… çocuk şamatasına alıştıkları gibi yoksa iki insan da birbirlerine alışıyor muydu ? Git gide , yakınlıkları yalnız kol kola yürümelerinde, aynı yatakta yatmalarında kalmış karı-kocalara mı benzeyeceklerdi ?

Galiba babam, sevgisizlik borcunu bana parayla ödüyordu.

İnsanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri, olamadıkları “kişi”yi anlatırlar.

Eczaneler onun bulmak istediği kokuyu değil, azap çekenlere DERMAN satarlardı.

İki insan ayrıldıkları zaman birbirlerinde bir şeyler bırakıyorlardı.

İyi ya, bıraksın okumayı falan, evlensin. Kızlarda sinir buhranları başladı mı evlendirmeli. Evli kadında başlarsa boşandırmalı.

… gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum.
Gerçek sevgiyi ! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın !

– Senin aradığın kadın dünyada yok, dedi.
– Var ! O olmasaydı ben olmazdım. Bu şehirde yaşıyor.Bir gün bulacam onu.
– Bulamazsın. Öyle kadın olmaz.

İnsan bulabileceğini aramalı, dedi.
Etli canlı bir kadın , bir kitap , bir resim !

Başının ağrısını böyle kesiveren, portakal suyuyla birlik içtiği aspirin değil, onun yüzünü görmesiydi.

Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.

Yusuf Atılgan | Aylak Adam

9 Mart 2018

Neden bu kadar kötümsersin ?
Sen neden değilsin ? Çevrene bakmıyor musun ?

Ne büyük masa bu ! Dizlerini bulamıyorum.
– Öyleyse ayaklarını ver.

Çünkü bu ses geçmez, ışık sızmaz odada bile başkaları bizimle birlik.

Bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu.
Kadınlar da böyleydi. Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu.

Böyle içten yalnız çocuklar gülebilir. Bir de deliler…

Hep böyleydi. Bir şey en gerektiği anda olmazdı.

Bir bakıma haklı. Hepimiz korkağız. Korktuğumuz için severiz; korktuğumuz için yaşarız; korku yüzünden öldürürüz.

İnsanların yaşamında önemli olan, ayrıntılar değil mi ?
Ayrıntısız yaşayan yalnız bitkiler.

Ya insanlar ? Onların yaşamında her şey ayrıntı. Önemli olan yemek değil, yenecek yemeğin çeşididir ; giysi değil, giysinin çeşidi , ayakkabının çeşidi. Günlerin adı bile…

Belki de insanlar kendi kendilerini düşünmek, hayaller kurmak için yeteri kadar yalnız kalamadıklarından anlayışsız oluyorlardı.

Onunla gidişinde , sevilenin bir isteğini yapma ferahlığının da payı yok muydu ?

Analar, kızlarının kadın olduklarını çok geç fark ederlerdi.

İnsan, günlerin biteviye geçişinden yakınmadıkça mutlu sayılırdı.

Sevişen iki insanda bile bir anda aynı duygular olmuyor.

Düşünmeye alışık beynine söz geçiremiyordu.

Soğuk olsaydı seni örtüp bastırmak bahanesiyle yanına gelir, bir daha öperdim.

Yusuf Atılgan | Aylak Adam

4 Mart 2018

Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi.
İçimdeki sıkıntı eridi.

Önlerde bir yere oturur, yanağı avcuna dayalı filmi seyreder, tam beni düşünmesini istediğim zaman beni düşünürdü.

Yoksa her şey ben olmadığım zaman, benim olmadığım yerlerde mi oluyor ?

Doğru, hep başkayız. Ayak bastığımız her yer dünyanın merkezi oluyor. Her şey bizim çevremizde dönüyor…

Yaman adamdı bu dilenci. İnsanların işten dönerken ucuza huzur satın aldıklarını biliyordu. Cumartesileri, pazarları gelmiyordu.

Günlerin adı , sürelerince yaşanılan olayların değerine göre değişebilir.

Her zaman, önünde yürüyen kadının yüzünü görmeden, güzel olup olmadığını karşıdan gelen erkeklerin gözünden anlardı.
Güzelse, onu geçtikten sonra dönüp bir daha bakarlardı.

Herkesin bir işi oluşu tuhaftı. Daha tuhafı önünden geçen bir daha geçmiyordu.

Onu adıyla düşünmek hoştu.

Üzgünüm. Haydi uzat ellerini, somurttuğum zamanlar yaptığım gibi, yanaklarımı tutup ger de güleyim.

İnsan burnunun da güzel olabileceğini hiç düşünmemişti.

Dayak yiye yiye bu şehirde yaşamayı ögrenecekti. Hep tetikte olacaktı. Yasaktı dalgınlık.
Daldı mı, büyük şehir insanı kornalar, çanlar, küfürler, gıcırtılar , çarpmalarla kendine geliyordu.

Güldüler. Birlikte gülündü mü insan rahatlıyordu.

Bereket arada seni düşündükçe içimin ısınması var.

Nasıl kolayca söyleyiveriyor bunu. Sevmek !
Kelimelere herkes kendine göre bir anlam, bir değer veriyor galiba. Bu değerler aynı olmadıkça iki kişi ayrı dili konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu ?

Yusuf Atılgan | Aylak Adam

4 Subat 2018

Diriliş, ruhun açtığı bu sürekli savaşı sürdürme ve bu savaştan sürekli olarak başarılı çıkma demektir.

Allah’ın övdüğü, beğendiği İslâm toplumunu ören, toplumunun örülen duvarında en küçük bir kum tanesi olmaktan öte öğüncüm olamaz.

Allah’a inanan insanın özgür olduğuna inanıyorum. İnsan boynuna zincir atan, takan eşyadan ve öteki insanlardan, insanların tanrılaştırdığı kişi ve eşyadan insanı ancak Allah kurtarır. Yani insanı ancak Allah özgür kılar.

İnkâr tutsaklık, inanç özgürlüktür.

Diriliş yüklü bulutlarla linyit dumanının göğe salınmış gölgesini özdeş sanma.

Hakikat, ilk insandan beri sancaktarlarını bulmuştur. En büyük sancaktarlar, hakikat sancaktarları peygamberlerdir.

Allah’ın insanoğluna en büyük nimeti olan İslâm inanç ve medeniyetine mensup olan bir toplum, nasıl olur da bugünkü acıklı duruma düşer?

Kur’an’a bağlı bulunan eserler ve insanlar, bilginler, veliler, gerçek kahramanlar, ruhum için, hakikati araştırma, İslâmî öğrenme, durmadan öğrenme, daha derinden öğrenme yolunda önderdirler.

Evet, inancıma göre, müslüman, inanmış kişi, daima çağdaş olmalı. Ama neyle çağdaş olmalı?
Başkalarıyla çağdaş olmak değil, burada kasdettiğimiz çağdaşlık. Kendi kendisiyle çağdaş olmalı.
İdeal islâmla çağdaş olmaya çalışmalı sürekli olarak.

Diriliş, bu anlamda Peygamberimizin bütün sünnetlerini ihya amacını gütmek demektir.

Kentler, her yönüyle mü’min hale gelmelidir elimde. Çünkü : şehirlerin de inanmışı, inkârcısı, nihilisti, ate olanı vardır. Toplam anlamıyla kent, ya imânı, ya isyanı haykırır.

Ben, imân haykıran, sessizliğinde imân çınlayan şehirlerin mimarı olmalıyım. Müslüman olmak, bana bu görevi yüklüyor.

Kişiler arasında üretimde doğru, tüketimde ters orantılı bir yarış, erdem ilkesi olarak benimsenecektir.

İçkinin, kumarın, fuhşun, saygısızlığın ve ka balığın, tembellik ve avareliğin kent sınırlarından, siteden, ülkeden koğuluşu için elden gelen yapılacaktır.

Öksüzler, dullar, sahipsiz yaşlılar, sakatlar toplumda herkesten önce düşünülecekler, kimse ye ezdirilmeyecekler, sömürtülmeyecekler ve korunacaklardır.

Müslüman kuvvetli olmak borcundadır. Hem kendi inanç ve medeniyetini korumak, hem zulmün insanlığa el koymasına mâni olmak için.

Her an ibadet ruhu içinde sürekli ve metodlu bilim ve tecrübeyle donanmış, kahramancasına İslâm düzenini ruhî, sosyal, kültürel ve ekonomik planda gerçekleştirme şuuru!

Cezada prensip, “Kısasta hayat var dır” kutsal ilkesi ve “suçsuz bir kişiyi öldüren bütün insanları öldürmüş, dirilten bütün insanları diriltmiş gibidir” ölçüsüdür. Kurallar kesin ve keskindir. Çünkü: toplum böylece ayakta durabilir, kokuşup çürümekten kurtulur.

İslâm sana, et, kemik, deri gibi, hatta, ciğer, ilik, kalb, beyin olacak, hat ta zekâ, zihin ve ruh olacaktır.

Sezai Karakoç | Diriliş Neslinin Amentüsü

18 Ocak 2018

İnsan yanında kafa dengi bir kişi bile olmadan kafasının istediği istikameti bulup yürüyebilir.

İki gözüm, dünyada adam olmanın birinci alameti aşıklık, aşıklığın birinci nişanesi de aşık halinden anlamaktır.

Sahiden aşık olduğuna kanaat getirdim artık. Çünkü aşk insanı sevdiğinden gayrı herkese karşı insanı az alakalı yapar, sen de öyle olmuşsun ve bana şimdiye kadar yazmadığın şekilde bir mektup yazmışsın.

İnsana, ölüm düşündüğü zamanlarda serin bir rüzgar gibi hayat veren bir aşk.

Oku, düşün, yaz , tercüme et , böylece dünya çekilir bir hale gelir.

Adeta çok sevdiğim bir romanın çok sevdiğim bir şahsı gibi düşünüyorum seni…
Ve bunun için muhakkak görmek arzusu duyuyorum.

Senden cevap alıncaya kadar yazmamak niyetinde idim. Fakat dayanamadım.
Mühim bir havadisim var : Evleniyorum.


“İki Gözüm Ayşe” Sabahattin Ali’nin Özel Mektupları Doğan Akın, Ayşe Sıtkı İhan

17 Ocak 2018

İnsanın muhakemesi daima arzularına ve ani temayüllerine esirdir ve dimağ, istediğimiz mantık silsilelerini ve hükümleri imale mahsus bir uşaktır…

Seninle evlenmenin bugünkü güzel ahbaplığımıza bir hayli, hatta tamamen darbe vuracağına eminim, halbuki insan her zaman bir karı bulabilir, fakat nadiren bir dost bulur.
Hele böyle bir dost …

Niçin ? Peki niçin bütün bunlara göğüs germek ?.. Anladık hayat güzel, hayat tatlı, fakat bu kadar acıları tatlı yapacak neresi var ?

Neşemin sebebi bahar iki gözüm , şu bahar beni deli ediyor, beni büsbütün başka bir insan yapıyor.

Dünyada bana en yakışmayan şey muhakkak ki ihtiyarlık. İçimi dehşetli korku aldı.

Mektuplarımı kirli çoraplarının yanına attığın hakkındaki sözlerin şaka mı yoksa ciddi mi ?

… ben çalışırken el işiyle uğraşan, bana çay pişiren ve kapılardan melek gibi, hayal gibi süzülen kadını hatırladım.

Beni anlayan ve beni seven bir insan nasıl olur da bana iki ay hiçbir şey yazmayabilir ?

Biz seninle kavga da edebiliriz, ama birbirimizi anlayarak.
Biz birbizimizi sıkmaya başlayabiliriz, ama anlaşarak…
Ve en nihayet bir müddet konuşmayabiliriz de… Fakat bunu hiç olmzazsa bir kere haber vererek…

Niçin ruhumuzun asla ısınamadığı kalıplarda kalmaya mecburuz ? Bir insana bundan daha büyük işkence olur mu ?

Yaratıldığı işi ‘kendi işi’ni bulabilen adam yeryüzünde ne kadar nadirdir. İnsanlar arasında bahtiyar adam ne kadar enderdir…
Çünkü bedbahtlıklarımızın en mühim sebebi budur.

İnsan bu namütenahi manasızlıklar arasında, insanlığını unutmamak için okumaktan, etrafından bu şekilde bir müddet ayrılmaktan başka ne yapabilir ?

“İki Gözüm Ayşe” Sabahattin Ali’nin Özel Mektupları Doğan Akın, Ayşe Sıtkı İhan

16 Ocak 2018

Ben hasta olduğum zaman çok titiz, çok alıngan oluyorum.
Herkes de böyledir ya : Sair zamanlarda gözümüzden kaçan, günlük hayatın patırtısı içinde pek de gözümüzü çekemeyen bazı ihmaller, alakasızlıklar, beceriksizlikler , yatakta atıl yatıp bütün dikkatimizi üç beş metre murabba muhitimize verdiğimiz zamanlarda bizim için oldukça can sıkıcı şeyler oluyor.

Şimdiye kadar farkında değildim. Meğer havaya dikkat edebilecek kadar işsiz bir adam için bu fena havalar ne berbat bir rol oynuyormus!…

Her zaman sana birçok şeyler yazmak isterim. Çok, yığın yığın çok şeyler, fakat elime kalemi alınca hiçbir şey yazamıyorum, yahut şundan bundan bahsediyorum.

Halbuki dünyada bana “ne istiyorsun” diye sorsalar hiç düşünmeden vereceğim cevap şudur : “Anlaşılmak istiyorum!”

Hulasa seni muallim olarak görmek isterim. Muhakkak ki ömrümün en eğlenceli manzarası bu olurdu.

Maaş alır almaz, yani maaşa geçer geçmez sana telgrafiyen(telgrafla) nikah teklif edeceğim. Hazırlıklı bulun.

Ben dünyaya kitap okumak, aklına esince yazı yazmak, akıllı arkadaşlarla fikir ve lakırdı maçı yapmak için gelmişim.

Seninle yanyana Ankara sokaklarında yürüsem aşağı sarkan kafam doğrulacak sanıyorum. O zaman etrafıma avazım çıktığı kadar bağırarak diyebileceğim ki : “İşte size benzemeyen bir insan. Siz böyle bir insan olacağına artık inanamıyorsunuz, fakat işte bana benzeyen bir insan…”

Kitap falan okuyor musun ? Ben hiç olmazsa bu işi yapıyorum. Neler okuyorsun ? Ben böyle şeylerden bahsedilmesini çok severim, uzun uzun yaz.

Ayşe’ciğim.
Nikahına tablibim, yani işim oldu. Daha tamamen olmadı, fakat ben de düğün yapalım demedim…
Esas itibarıyla halloldu. Bak , dinle …

Aşk ve muhabbet meselesine gelince, beraber gitmekten sıkılmayacak kadar birbirimizden hoşlandığımızı zannediyorum.

Sakın darılma iki gözüm Ayşe’ciğim, ben hatun kişilerin , hatta senin kadar akıllı olanların bile, aklından şüphe ederim.
Yarın öbür gün kalkar bir serseme varırsınız, insanın yüreği yanar.


“İki Gözüm Ayşe” Sabahattin Ali’nin Özel Mektupları Doğan Akın, Ayşe Sıtkı İhan

24 Aralık 2017

Zaten hayat irademimizin haricine geçip gider, irademizin kudreti o kadar azdır ki bununla hayatımıza bir istikamet vermeye kalkmak hızlı akan bir suya değnek tutmaya benzer : Ya değnek bükülür, ya su bulanır…

Hayata karşı uysal olmak, sana bir mektubumda yazdığım gibi, kainatın temposuna uymaktır.

Zaman durduğu anda hiçbir şeyin zevki olmaz. Her şeye kıymet veren faniliğidir.

Çünkü kendimi yalnız bir cephede kuvvetlendirmek için bir çok taraflarımı çok yarım bıraktım.

Yazı yazmak işinden gayrisinde oldukça acemiyimdir ve bu acemiliği ancak ilk nazarda göze çarpmayacak kadar örtebiliyorum.

Dünyada irademi bütün şiddetiyle kullandığım bir tek saha vardır : Yazı yazmak …

Felaketler insan tevazu öğretiyor ve ne kadar aciz olduğumuzu kafamıza vurarak gösteriyor.

Bizzat sanatkar olmayan bir adamın sanat eserlerini bütün heyecanlarıyla anlamasına imkan yoktur. Ve bence münekkitler (eleştirmenler) de mebuslar gibi isimleri büyük fakat kendileri lüzumsuz adamlardır.

Bence bir kızla ahbaplık eder etmez aklına evlenmek getirmek bir kuzuyu okşarken “kaç okka eti çıkar, pirzolası nasıl olur?” diye düşünmeye benziyor.

Seksen yerden mektup geleceğine istediğim bir yerden ve uzun bir mektup gelsin kâfi… Senden bir mektup gelsin kâfi…

Aşık olacak kimse bulamazsam mazide ahbaplık ettiğim hatunlardan birini muhayyelemde (hayalimde) canlandırır, onun bir zamanlar bana gösterdiği tatlılıkları göz önüne getirir, kendisine şiddetle abayı yakarım.

“İki Gözüm Ayşe” Sabahattin Ali’nin Özel Mektupları Doğan Akın, Ayşe Sıtkı İhan

13 Aralık 2017

Cümleniz anlaşılmaz mahluklarsınız vesselam.
Mâmafih ben bu anlaşılmazlığı derinliğinizden ziyade karmakarışıklığınıza veriyorum.
Allah cümlenize bir parça akıl fikir, bir hayli de ihsan buyursun.

Bütün âşıklar şayanı merhamet bir acz içindedirler.

İki gözüm Ayşe
Uzun zaman mektup yazmayışına ne kızıyor, ne müteessir oluyor, yalnız hayret ediyorum.

Tabiat karşısında o kadar zayıf ve ehemmiyetsiziz ki, yaptığımız roller bizi gülünç yapmaktan başka bir işe yaramaz..

Çünkü anlamak için birinci şart sevmektir.

Bütün lakırdı hazinenizi evlendiğiniz zaman kocanızın başının etini yemeye mi saklarsınız anlamam !

Senin de gözlerinden öperim nuru aynım (gözümün nuru)…

Mesela ben hayatımın bir bilançosunu yapsam, bütün ömrümdeki zevkli anlar ihtimal bir hafta bile tutmazlar.

Yahut yalnızca görmediğim , bilmediğim memleketlere çıkmak , günlerce hiç konuşmadan hiç insan yüzü görmeden yürümek, yalnız arasıra biraz ekmke istemek veya yol sormak için insanlara gitmek ve böylece hiç kimsenin bilmediği bir yerde tek başıma ölünceye kadar, düşüncelerimle dolaşmak istiyorum.

Bir arkadaş istiyorum. Benimle hiç konuşmadan beni tamamen anlayacak, benimle karşı karşıya saatlerce hiç konuşmadan durabilecek bir arkadaş.

İnsanların tahammül etmeleri lazım gelen şeyleri tasnif ve tespit etmek kimsenin salahiyeti dahilinde değildir ve bu bir yaradılış meselesidir.

Etrafımdaki insanlara, binalara , ağaçlara, yıkık duvarlara içime sığmayan bir muhabbetle bakıyor, hepsini kucaklamak istiyorum, uzun bir yolculuk ve hasretten sonra çok özlediğim bu şeylere tekrar kavuşmuş gibiyim.

“İki Gözüm Ayşe” Sabahattin Ali’nin Özel Mektupları Doğan Akın, Ayşe Sıtkı İhan

10 Aralık 2017

bilmiyor ki hayat bizim dimağlarımızın mantığına hiç de uymayan bir seyir takip eder ve onun kafasındaki mantıki neticeler takip eden hayatı ancak iyi yazılmış romanların kahramanları sürerler.

Tabiat mükemmel olan seyrini takip etmektedir, onda hata yoktur, çirkinlik ve levs(kirlilik) yoktur,
bütün hatalar bizim dimağlarımızdadır, aczimizi, hiçliğimizi unutarak nizamı alemi tenkide kalkmak gülünç ve çocukça bir harekettir.

… dünyada hiç kimsenin , hiç kimsenin dilinden anladığı yoktur, birbirleriyle en iyi geçinenler hiç konuşmayanlar, bu ihtiyacı duymayanlardır.

Anlayan adamda muhakkak müsamaha bulunacaktır ,

aramızda kilometreler bulunmasına rağmen seni bazen pek yakınımda hissettiğim oluyor ve arasıra :
Belki, diyorum, belki bunu o anlayabilirdi.

Anlamak için dercenk-i evvel (her şeyden önce) iki şey lazımdır : Tolerans sahibi olmak, dünyayı ciddiye almamak.

Ayşe, bir fikrin kıymeti sabit oluşunda değil, samimi oluşundadır.

Sevip sevip yarı ele kaptırmak
Kara bahtın bana eski işidir.
Ömrümdeki yıllar kadar yar sevdim
Her biri bir başkasının eşidir.

Canlar verdim her birinin yoluna,
Hepsi girdi bir yiğidin koluna,
Bülbül bile kondu bir gül dalına,
Boşta gezen bizim gönül kuşudur.

Baktığım yok üzüntüye, sevince.
Feryat etmem yar başından savınca,
Benim gibi sevmelidir sevince:
Ne göz görür, ne kulağım işitir.

Kara saçım dik başımda kar oldu,
Ak saçımla yar sevmesi ar oldu,
Bana vuran eller değil, yar oldu,
Bu dert benim dertlerimin başıdır.

Kimi aşık dileğine ulaşır,
Sevdiğiyle cümbüş eder, gülüşür,
Kimi benim gibi garip dolaşır,
Asıl aşık kam almıyan kişidir.

Sabahattin Ali 1.Kânun (Aralık) 1932 , Konya

Biz aşka bir gözlük gibi her zaman muhtaç , her zaman malik bulunmalıyız…

Ben ki yalnız çok sevdiğim kimseler karşısında samimi olmayı zeki olmaya tercih ederim, sana da rol yapmayı pek kibarca bulmadım.

Ah Ayşe, vallahi artık ben de şaşırdım, 15-16 yaşımdan beri şöyle bir haftacık olsun âşık olmadan durduğumu hatırlamıyorum.

Dünyaya herkes mukadder bir vazifeyi ifa için gelirmiş, ben de zannediyorum ki sadece âşık olmak, zaman , mekan ve imkan düşünmeden âşık olmak için gelmişim

Size yeni sevgilimi nasıl tarif edeyim ? Güzel mi, bilmem, bence dünyada sevilmeye layık olan mahlukların yeganesi.

Hakikaten kâmil olmak istersek kendimizi iki şeye bütün manasıyla alıştırmalıyız : Anlamak, müsamaha etmek… ikinci birincinin neticesidir.

Mutlak surette yalnızlığa alışmış olan dimağım yalnız o zaman bir arkadaş ister ve ben yalnız o zaman bir yoldaşa olan ihtiyacı duyarım, ben ay ziyası altında yürürken kolumda vücudunu bana yükleyerek giden birisini istiyorum.
Ve ay beni yalnız gördükçe : “Nerde arkadaşın? diye soruyor zannediyorum.

Her insanın içinde namütenahi teller var, ve herkeste başka başka.
Bazen iki kişide aynı sesi veren bazı teller bulunuyor , o zaman : “Birbirimizi bulduk” diyorlar.
Fakat yalnız bu teller çalındığı müddetçe.. Diğer tellere geçildiği zaman arada ne dehşetli bir ayrılık olduğu meydana çıkıyor.

Her teli bana uyan birisini bulamam, şu halde yalnız kalmakta kabahatli ben miyim ?

“İki Gözüm Ayşe” Sabahattin Ali’nin Özel Mektupları Sabahattin Ali’nin Özel Mektupları Doğan Akın, Ayşe Sıtkı İhan

29 Kasim 2017

Sonra tutmuş ‘çay içme!’ diyor. Allah Allah…
Çaydan da zarar geldiği görülmüş mü?..

Hayatım tasavvur edilemeyecek kadar manasız ve boş geçiyordu.

Hayat sanki sadece gözlerimin eriştiği yerlerden, içinde yaşadığım zamandan
ibaretti. Sanki dünyada, beni işime götüren tozlu veya çamurlu
yoldan, kerpiç duvarlardan ve ne söylediklerini yarım saat sonra bile hatırlamaya
imkan olmayan birkaç iyi kalpli arkadaştan başka bir şey mevcut değildi…

Dünyada kendisi için hiçbir şeyi olmayan bir insanın bile başkalarına yardım edecek bir şeyi vardır…
Hiç olmazsa bir tek sözü…

İçimde, bir alışverişte aldatılmış olmanın ezgisi vardı.

İş yok, vakit çok. İnsan bundan azarmış zaten.

Dört elle sarıldığımız birçok kıymetlerin; uğrunda, sahici
bir insan gibi kalbimiz ve kafamızla yaşamayı feda ettiğimiz
binlerce sözde mühim şeylerin ne kadar kolay fırlatılıp atılabileceğini
bana öğreten Yusuf!

Kerim Ağa, bir aralık: – Acaba vadem geldi mi ki?- diye
düşündü. İnsan bunu bilse işini ona göre yoluna kor, tedarikini
görür, parasının yerini haber verir, gönül rahatıyla ölürdü.

‘Emine!’ demiş, ‘Bu dünyada gönlüne karşı gelen babayiğit
çıkmamış. Ocağına düştüm! Deli gönlün bizim çukur köyümüze
sığmazsa al beni obana götür!

Güneş herkese aynı ışığı dağıttığı halde kuvveti ellerinde
tutanlar bizim ondan kendileri kadar istifade etmemize hayret ediyorlar,
buna müsaade etmek istemiyorlar.

Dünyada kuvvetlinin ve zayıfın, akıllının ve budalanın,
faziletli olanın ve sefilin aynı derecede malik
oldukları bir hak vardır: Yaşamak hakkı!..

Bir millete taze hayat vereceklerin ihtiyar olmamaları lazımdır.

Sabahattin Ali | Yeni Dünya

31 Ekim 2017

Açık denizleri, etrafında duvar olmayan, uçsuz bucaksız yerleri arıyordum. Ama ruhumuz böyle gökyüzlerinde uçup dururken birdenbire yere inip insan küçüklüğü ile karşılaşmak ne tuhaf oluyor.

Bu dünya böyledir işte, kimi adam öldürdüğü için katil diye anılır, kimi adı katile çıktı diye adam öldürür.

Biz harabı tahripte bile üstadız, mamuru tahripte neyiz? Kıyas buyurun!

Böyle bir hanım tarafından tanınmak benim için bir şereftir. Fakat ben kendilerini tanımıyorum ve bundan pek müteessirim!

“Sus!” demiş. “Ondan daha talihli insan var mı? Asıl bahtiyar, bir ömür boyunca hasretini çektiği şeye kavuşan değil, ona erişeceğini anladığı anda, saadetinin en yüksek noktasında bir ‘Ah!’ diyerek düşüp ölebilendir.”

“Bu dünyada çobansız da, köpeksiz de yaşanabilirmiş. Ama bunu anlamak için her defasında bu kadar kanlı kurbanlar verecek olursak pek çabuk neslimiz kurur. Bari siz gözünüzü açın da, ilerde başınıza yeniden itler, hele kendilerini kurt sanan palavracı itler musallat olursa, sürüyü canavarlara paralatmadan onları defetmeye bakın!”

Sırça köşk lazım, anladık, ama bu kadar çok odaya, bu kadar hazır yiyiciye ne lüzum var?

Halk ne sorduysa cevabını almış, bütün odalarla bu odalarda aylak oturan insanların pek lüzumlu olduğuna inanmış; çünkü bunların kimi sırça köşkün ışıkçı başısı, kimi döşekçi başısı, kimi onun yamağı, kimi yamağının yamağı imiş

Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter.

Sabahattin Ali | Sırça Köşk

Sana büyük caddelerin birinde rastlasam
Elimi uzatsam tutsam götürsem
Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak
Anlasan

Elimi uzatsam tutamasam
Olanca sevgimi yalnızlığımı
Düşünsem hayır düşünmesem
Senin hiç haberin olmasa
Senin hiç haberin olmaz ki
Başlar biter kendi kendine o türkü

Yağmur yağar akasyalar ıslanır
Bulutlar uçuşur geceleyin
Ben yağmura deli buluta deli
Bir büyük oyun yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli ya öldürmeli

Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa
Böcekler gibi başlamalı yeniden
Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta
Yan garipliğine yürek yan
Gitti giden

Gülten AKIN

18 Ekim 2017

İnsanların hemen hepsi hayatı karın doyurmak ve gelişigüzel biriyle yatmaktan ibaret farzedeler. Halbuki bu takdirde insanın diğer hayvanlardan ne farkı vardır, onların akılları da karınlarını doyurmak ve kendilerine bir eş bulmak hususunda kâfi derecede hizmet görüyor, ancak bunları düşünmek, onlardan hiç ayrı olmamak demektir, halbuki insanın bir de aklı vardır ki, yemek, yatmak, eğlenmek gibi şeylerle alakadar olmayan bir takım ihtiyaçlar taşır. Kendine yakın bir arkadaş arar. Kendisine yardım edecek diğer bir insan ister ve bunun mümkün olabilmesi için yardım isteyen diğer insanlara yardıma hazır bulunur.

Etrafıma kırıldığım zaman beni sen teselli edeceksin, işte o zaman ben her şeyi unutarak senin boynuna sarılacağım diyorsun.

Bir sürü fesat ve dedikoducu insanlarla ahbaplık edip ne olacak sanki ?

Evde dolaştıkca hep seni, senin sesini arıyorum.

Filiz’im, ruhum, birtanem

İhtiyarladığımda çekilmez bir adam olacağım hakkındaki iltifatlarına teşekkür ederim.
Ama bu tahminin doğru çıkmayacak sanırım. Çünkü ihtiyarlacağımı kim söyledi?


Sabahattin Ali | Canım Aliye, Ruhum Filiz

16 Ekim 2017

Ben kendim iyi insan olmak isterim, fakat kötü olanlara da hayretle bakmam.

Şunu esas olarak kabul etmeliyiz ki insanların hemen ekserisi yalnız kendilerini düşünürler.
Dünyadaki bütün felaketlerin, uygunsuzlukların, bayağılıkların sebebi işte bu her şeyden evvel kendini düşünmek illetidir.
İlk bakışta insana bir kurnazlık ve akıllılık gibi görünen bu hal hakikatte aptallıktır.

İnsan başkalarına yardım ettiği, başkalarını sevdiği kadar yükselir.

Dünyada hayatın bir manası varsa o da sevmektir. Hatta mukabele edilmesini bile beklemeden sadece sevmek.
Başka bir insanı bahtiyar edebilmek, kendini bahtiyar edebilmekten daha güç fakat daha insancadır.

Mektupların senin göğsünde ne kadar temiz ve insan bir kalbin çarptığını bana gösteriyor bu kalp bundan sonra böyle benimki ile beraber çarpacağı için dünyanın en bahtiyar insanıyım.

Gözlerinden binlerce defa hasretle öperim sevgili Aliye’ciğim.

Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku…
Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim.
Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz.

Artık sana kavuşacağım günü beklemekten başka bir şey yaptığım yok.

Doğrusu, dünyada rahat yaşamak için aptal olmak lazım.

Evde iki resmini de karşıma alarak saatlerce bakıyorum ve saadet beni adeta sarhoş ediyor.

Şimdi ömrümün bir tek gayesi var : bir gün evvel sana kavuşmak, seni kollarımın arasına almak, güzel, temiz yüzüne saatlerce, senelerce hiç doymadan bakmak. Ancak o zaman tam neşeli, senin istediğin gibi neşeli olabileceğim.

Bahar, insanlara yaşamak neşesi veren bir mevsimdir.

Sen benim için her halinle güzelsin. Seni her halinle seveceğimden bir an bile şüphe etmeni istemem.

Yaşımın 28 olması bir şey ifade etmez, dertli seneler beni belki kırk yaşına gelmiş kadar ihtiyarlattılar.

İstedim ki beraber oturacağımız yuvamızın her eşyasını beraber alalım.

Gözlerimi kapadığım zaman senin hayalini görüyorum diyorsun.
Ah Aliye, ben gözlerim açıkken bile hep seni görüyorum.

Ben dünyada bu kadar güzel gülen, güldüğü zaman bu kadar güzel olan insan görmedim.


Sabahattin Ali | Canım Aliye, Ruhum Filiz

2 Ekim 2017

Aynı şehirde, birbirimize yakın olduğumuzu bilmek, aynı havayı solumak bile beni mutlu kılıyor.

… insanlar niye bu güzel adetleri bırakır da karton bardaklarda kahve içerler diye bir kez daha merak ettim.
Hem de tadı yabancı bir kahve.
Aslında nedeni belliydi. Dünyanın değişik yerlerinde yaşayan, birbirinden farklı özellikteki milyarlarca insan, aynı tür yiyecek ve içecekleri sevmeli, aynı tarz giysileri almalı, bunun için de aynı tarz bir hayat yaşamalıydı.

İnsanın geliri ne kadarsa ona göre bir gereksinim seviyesi oluşuyor, öyle bir yaşam standardı ortaya çıkıyordu.
Bu gereksinimleri karşılamak, yaşam standardını sürdürmek hayattaki en önemli konu haline geliyordu.

Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır.

Ama o nesil birkaç yıl sonra uçakların gökten bomba yağdırarak Avrupa’yı yıktığını görmenin şokunu yaşamıştı.
Entelektüel iyimserliğe karşı, politik gerçek.

Zaten kardeş bile olsa insanlar birbirini uzun yıllar görmedi mi, ortak konular ve sohbet olanağı ortadan kalkıyordu.

Her insan, yaşlanacağını ve hayatını doğal bir ölümle sonlandıracağını sanıyordu ama yüz milyonlarcası başka insanlar tarafından öldürülüyordu.
Sadece ikinci savaş elli milyon insanın canına mal olmuştu. Hem de dünyanın en uygar yerinde.
Goethe’lerin, Schiller’lerin, Beethoven’lerin, Dante’lerin , Cervantes’lerin uygarlığında.


Zülfü Livaneli | Serenad

16 Eylul 2017

Büyük kentlerdeki, dünyanın en zengin insanları bile onların standardında yaşayamazdı.
Çünkü o hava, o deniz kokusu, o yiyecekler parayla alınamıyordu.

Acaba yoksullar zenginlerden daha mı çok hastalanıyorlardı, yoksa nüfüsları daha çok olduğu için mi hastaneleri dolduruyorlardı ?

İnsan üç dört saat birisine sarılarak durabilir mi ?

Zaten dolu gelen otobüsleri umutla bekleyen dar gelirliler, bu ağır şartlardan bıkmış durumda hayata küsmüş gibi duruyorlardır.

İyi insanlar iktidara gelemez, gelse bile iktidar onu bozar, zalim yapar.

Önce ‘Çok tatlı bir kız’ diye düşündüğümü hatırlıyorum.
Birkaç gün sonra ‘Çok güzel bir kız!” demeye başladım.
Bir hafta sonra düşümcem ‘Harikulade gözleri var’a dönüştü.
Bir süre geçince de ‘Yüzü, gözleri, bedeni bir ressamın başyapıtı gibi’ demeye başladım.

Çünkü halk ancak örgütlü olduğu zaman etkili olabilir.
Yoksa tek insanlar, zorbalık karşısında sinerler.

Ne çok insan vardı trafikte! Birbirinden kopuk, diğerlerinin neler yaşadığından habersiz ne çok insan vardı.
Çeşitli amaçlar peşinde , çeşitli kaygılarla akıp gidiyordu hayat.
Ama kimse kimsenin hikayesini bilmiyordu.

Okulda İbni Haldun’un bir sözününü öğretmişlerdi, yıllarda unutamamıştım.
Coğrafya kaderdir.


Zülfü Livaneli | Serenad

11 Eylül 2017

Gerçi onların zamanında bizdeki kadar çok boşanma yoktu, insanlar birlikte yaşamak için evleniyorlardı, şimdiki gibi boşanmak için değil.

Kızlar, yalnız ve bağımsız olmanın erdemlerini sayıp döktükten sonra sürekli olarak erkeklerden konuşuyorlar.

Schopenhauer’in dediği gibi: Doğa onları türün devam etmesi için kandırmaya uğraşıyor.
Aşk denilen şey, çocuk yapmakla sonuçlanması gereken bir kandırmaca mı gerçekten?

Galiba zeka ile kurnazlık ters orantılı. Biri azalırsa öbürü artıyor.

“İstersen yaparsın!” sözü tam bir kandırmacaydı. İnsan ancak yapabileceğini isterdi.
“İstemek” kavramı, “dilemek”ten ve “hayallere dalmak”tan farklı bir şeydi.
Bedelini göze almakla, gereğini yapmakla ilgili bir şeydi.

Düşüncelerimi hayatın gerçekliği mi belirliyordu, benim ruh halim mi?

Kendini açıkca belli eden bir öfke, genellikle geçici bir sorun oluştururdu.
Ama karşındaki insanda öfkenin üstü örtülmüşse, böyle bir şey hissetmişsen, dikkatli olmalıydın.

İstanbul vefasız bir sevgiliye benzer.

Her çağın kendi zorlukları var ama hiçbiri savaş yıllarıyla karşılaştırılamaz. Umarım hiç savaş görmezsiniz.

Kimin daha vatansever olduğunu ölçmenin bir yöntemi mi var?
Neden bazıları, memleketi kendilerinin daha çok sevdiğini ileri sürerek bir ayrıcalık elde etmeye çalışırlar ?

“Bu durumun seninle ilgisi yok. Ben evlenecek birisi değilmişim, yanlış yaptım. Evlilik beni boğuyor, ömür boyu hapis cezasına çarptırılmışım gibi hissediyorum.”
“Evliliğin, bir yuva kurmak ve bir hayatı paylaşmak için özgürlükten vazgeçmek olduğunu bilmiyor muydun?” demiştim.
“Evet” diye cevap vermişti. “Teorik olarak biliyordum. Buna hazır olduğumu sanıyordum, ama bilmekle yaşamak aynı şey değilmiş.
Beni affet!”

Türk erkeklerinin bir numaralı özelliği sinirlenince hız yapmalarıdır.


Zülfü Livaneli | Serenad

4 Eylul 2017

sofalar seninle serin
odalar seninle ferah
günüm sevinçle uzun
yatağında kalktığım sabah

elmanın yarısı sen yarısı ben
günümüz gecemiz evimiz barkımız bir
mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter
yalnızlık gittiğin yoldan gelir

Oktay Rıfat Horozcu

31 Agustos 2017

Seni kendimden bir parça, kendi canım bildiğim için kıskandım.

Özledim, ardımdan kapıyı kapadığın an özlem yapıştı canıma, aşırı özledim seni.

Aslında da çok rüya olan yüzün, bütün öznelliği, benzersiz ayrıntılarıyla uykularıma hayat veriyor.

Zorla beni sevmeni, bana acımanı istemediğim gibi; gene zorla bana katlanmanı da istemiyorum.
Anlamanı, duymanı umarım canım.

Seni düşünebilmenin büyüklüğü ve tadı, hiçbir zulma, hiçbir ölüme baş eğmez.

Sevmek de bir zaaf değil mi ?

Seni sevmeyeyim de, önemli ya da önemsiz, kendi cehennemimde seninle dayatmayım da ne yapayım Leyla ?

Sana kırgın, sana dargın, alınmış da değilim.
Bütün kahrım kendime. Sakın üzülme. Yalvarırım üzülme.


Ahmed Arif | Leylim Leylim

30 Agustos 2017

Önce şiir değil benim için.Önce sen.
Bu “sen”in içinde 60 kilon, kaşın, gözün, tenin, gençliğin, merhabamız, sustuğumuzda aramızda, masada, havada olan o isimsiz kesiklik sonra senin o bulunmaz yiğit kalbin, hilesiz dokun … Hepsi, hepsi girer.

Seni tanıyabilmek, sana rastlamak bile büyük mutluluktur, insan olana.

Ha, neyini mi merak ederim ? Serçe parmağındaki tüyden, kulak memendeki tatarcık ısırığına, düşlerine, esnemene, şıpıdık terlikle mutfaktan çıkışına kadar nen varsa!

Ya senin sade var olman bile beni saadetten çıldırtacak tatta bir gerçekse ?

Seni sade, bir dost, bir sevgili ,bir can parçam olduğun için değil; beni, bu garip ve tedirgin canı, yaşama tutkusuna umuttan, aşktan, ölümü unutturan güzelim sevdalardan yana o aziz duyulara, düşününlere sımsıkı bağlayan bir dünya olarak seviyorum.

Beynimi, kalbimi doyuruyorsun.

Yüzünü, sesini bir özledim ki sorma. En çok da burnunu. Şaka değil.

Canım dostum. Şu an, yanında olmayı dünyaya bin yıllığına yeniden gelmeğe değişmem.

Bilir misin, “canım” dediğimde içimden canımın çıkıp sana koştuğunu duyarım hep.

Bilinmez, Freud Baba bile bilemedi, her kadında bir Kleopatra damarı vardır. Her erkekte de bir Sezar ahmaklığı…

Bence erkek ya da kadın iki insan kimi zaman zorunluluktan kiminde de anlık zapt edilmez bir istekten ötürü sevişirler.

İsteğin, hırsın, idealimizin çoçuğu değil midir ümit ?

Asıl güzel olan, şerefli ve yaşanmaya değer olan, arzulanma ve arzulanmanın devam etmesi, bitmeyesiye hızlanışıdır.

Seni mektupla da olsa öpmek büyük şey.

Hem seni sevmek, ölümlere , zulümlere panzehirdir.

Sabah gözlerimi sana açarım. Akşam, uykularımı senden alırım.

Nemsin be ? Sevgili ,dost, yâr, arkadaş… Hepsi. En çok da en ilk de Leylâsın bana.

Seni sevmenin büyüklüğü başımı döndürüyor.

Önünde diz çöker, önce parmaklarını, avuçlarını, sonra sonra , hüngür hüngür, yüzünü, saçlarını öperim.


Ahmed Arif | Leylim Leylim

27 Agustos 2017

Ya sen olmasaydın ! Büsbütün iğrenç bulacaktım evreni.

Bir pınar, bir dağ suyu gibi dinlendiriyor, kandırıyorsun.

Bizler insan olalım, sevişelim, kötülüklerin kökünü kurutalım diye , kalmış türküler.

Kişi, kabiliyetine ve haysiyet duygusuna göre acı çeker , sevinç duyar.

Yetinmek cehennemin öbür adıdır.

Galiba erkekler hayale, romantizme daha düşkün oluyor. Kız kısmı peşinci, realist!

İnsan ya muhtaçlık, mecburluk olmadan sevmeli yahut da benim senin gibi amansız, vurgun …

Neye kızıyorum biliyor musun ? Seni tanıyabilmek için 30 yıl dalga geçtiğime.

Senin için kaleme aldığım mektuplarda senden ayrı bir tek kelime bile bulunmamalı.

Ne tuzsuz şeydi şu dünya be. Geldin, buldun, şenlendirdin, insan ettin beni.

Hiçbir uğraş, hiçbir umut, seni düşünebilmek, seni anlayıp sevmek, yüzüne bakabilmek kadar dolu, anlamlı ve yaşanmaya değer olamaz.

Her ne hal ise seni düşünmek iyi geliyor bana.

Ahmed Arif | Leylim Leylim

25 Agustos 2017

Özlemin ağzına kilit vurmak da zor, susturamasan bile, dalga geçebilir, ciddiye almayabilirsin. Bunu yap bari.

Hiç kimsenin ,seni küçültücü hareket ya da sözlerine müsaade etmeyecegim !

Şunu da iyi belle : Benim için çok mühim olan, sana aşık olmak veya aşık olmadığımı bağırıp yırtınmak değildir.
Aslolan, seni kırmamak, üzmemek, kaybetmemektir. Anladın mı canım ?

Ne güzel kızsın sen ! Ne yiğit dost. Tam kötülemişken, yakışıksız naneler düşünürken çıkar gelirsin.

Şüphesiz haysiyetle ilgisiz bir dünya bu. Ama galiba mezarımıza sadece haysiyeti götüreceğiz.

Nasıl oldun canım ? Bütün hastalıklarını, dertlerini bana sat! Yahut bana yükle …

Daha daha nasılsın şaheser dost?

Hatırlıyor musun , yüzünü aklımda tutamıycam diye korktuğumu söylemiştim bir kere.

Elim erse, ayağım tutsa, seni bütün cihanın görebileceği bir kuleye çıkarır ve bağırırdım :
İşte, insan buna derler! Böyle olmaya çalışın.

Çünkü sen varsın. Sen tek başına,cihanın bütün haksız, canavarca düzenine karşı beni ayakta tutabiliyorsun.

Her ne hal ise neyin dersen oyum.

Galiba, tek çıkar yol sana durup dinlenmeden yazmak.
Hoş bütün işim , seni düşünmek ya!

Ahmed Arif | Leylim Leylim

18 Agustos 2017

Yaşamımda en büyük sevinci baba olduğum gün duydum.
İnanır mısınız, tam iki yıl oğlumun nüfus kağıdını cebimde taşıdım.
Cebimdeki sanki dünyanın en zengin cüzdanıydı.
Oğlum olmuştu.
Oğlum, Dünyanın en güzel güvercini…
Dünyanın en güçlü silahı.

Şiir önce bir güzellik duygusudur. Bu güzellik duygusunu kurtarmak, onu anlatmak, onu yaratmak.
Ondan sonra elbet bir konusu vardır.
Adamına göre, kilosuna göre, ne bileyim meşrebine göre.

Ve biz, milyarlarca, aşkın, yalanın, alçaklığın, kahramanlığın; kapıları, kapakları, kuş uçurmaz uzaklıkları ve ayrılıklarıyla, kahrolası yasaklarıyla, bu acayip kaos karanlığında, biz ikimiz!

Ama senin mecburun olmak, beni hiç mi hiç küçültmüyor.
Aksine yüceltiyorsun, insan ediyorsun, yaşatıyorsun…

Gözlerinden öperim. O güzel burnuna yıldızlarca öpücük…
Bana yaz ! Ben daha buradayım.

Gözlerinden öperim canım. En çok da burnundan.
Gülme, ciddi söylüyorum.

Cihan insanları içinde , en güzel , en iyi ve en namuslu sensin !

Ben ki 29 yaşındayım. Ama binlerce yıldır seni arıyor , hasretini çekiyorum.

Seni tanımak, seni bir kerecik görmek, milyarlarca yıl yaşamaktan daha dolu, daha hazlı ve değerlidir.

Gözlerinden, burnunun, üst dudağına düşen fark edilmez incecik gölgesinden öperim canım.
Öperim ömrüm. Yaşşa!

Daima düşünmekle ve daima da aynı şeyi düşünmekle insan aşkın bir fikri-işgal olduğunu kabul ediyor.

Düşün ki hayatta tek başınayım ve sen istersen hayatıma senden başka hiçbir kimse giremez.

Ahmed Arif | Leylim Leylim

26 Temmuz 2017

Yeteneklerini, sıcakkanlılığını, yüreğindeki coşkuyu alevlendirebilmek için insanlarla temas halinde bulunmaya ihtiyacı olduğunu biliyordu, tek başınayken kutusundan çıkartılmayan bir kibrit kadar soğuktu ve kendine bile yararı yoktu.

Hep tutku yüklüdürler, ama bu bir âşığın değil, bir kumarbazın soğukkanlı, hesapçı ve tehlikeli tutkusudur.

Saçları, bu dolgun bedendeki bütün dişice şeyler gibi dikkat çekici bir gürlükteydi; kadının güzelliği, çok fazla hayranlık görmenin verdiği özgüvenle doygun ve gösterişli bir kıvama gelmişti.

Çocuklar hastalanmakla hep gururlanırlar, çünkü bunun ailelerinin gözünde önemlerini iki katına çıkarttığını bilirler.

Yalnızca başlangıçtaki vesileye bakmakla yetinirseniz bir sevginin gücünü yanlış değerlendirirsiniz, aslında daha öncesindeki gerilime, ruhun bütün büyük sarsıntılarına zemin hazırlayan, yalnızlığın ve düş kırıklıklarının yarattığı o bomboş karanlığa bakmak gerekir. Yaşanmamış duygular burada birikerek aşırı ağırlaşır ve değeceğine inanılan ilk kişiyle karşılaşıldığında alabildiğine boşalır.

Toplumsal kurallara uymak için arzusunu maskelediğinde bunun kadınla erkek arasında erotizmin canlanmasını geciktirdiğini, sözlerinin hararetini, yakınlaşmasının sıcaklığını azalttığını biliyordu.

Oyunun hakkını veren biri için çekici olan, mücadele etmek, karşısındakini o her şeyin farkındayken ele geçirmektir.

Hiçbir şey zekâyı tutkulu bir kuşku kadar bileyemez. Hiçbir şey olgunlaşmamış bir zihnin bütün olanaklarını karanlıkta kaybolan bir iz kadar harekete geçiremez.

Eskiden olsa onları kızdırmak için kötü davranırdı belki, ama nefret insanın çabuk öğrenmesini sağlıyordu. Şimdi sadece susmakla yetiniyordu.

İnsan birine yalan söylüyorsa, başkasına da söyler. O kötü, güvenilmez bir insan.

Bu kadarı çocuğa fazla geldi. Yetişkinlerin yalan söylediklerini, cüretkâr
bahaneler ileri sürdüklerini, ustalıklı hilelere, çift anlamlı sinsi ifadelere başvurduklarını biliyordu artık.

Tek dileği, bu yabancı gökyüzünün altında artık bir dakika bile yalnız kalmamaktı.

Stefan Zweig | Yakıcı Sır

Anne-babalar, kızları üzerindeki ekonomik egemenliklerini yitireli beri, onlara ahlak konularında karışmakta daha çekimser davranır olmuşlardır; azarlamaya boyun eğmeyecek birisini azarlamakta pek yarar yoktur.

Anne-babanın sevgisinin çocuklar için değerli oluşu, başka her türlü sevgi den daha güvenilir olması gerçeğine dayanır.
Bir insanı arkadaşları özellikleri nedeniyle, sevgilisiyse güzelliği ve çekiciliği için sever; güzellik ve özellikler azalınca arkadaşlarla sevgililer de uzaklaşabilir.

İnsanlar arasındaki bütün ilişkilerde tek taraflı mutluluk oldukça kolay, iki taraflısı ise oldukça zordur.

Ama bence, iş yükü çok fazla olmamak koşuluyla, birçok kimse için aylaklık en sıkıcı çalışmadan bile beterdir.

Boş zamanları akıllıca doldurabilmek, uygarlığın son basamağıdır ve günümüzde pek az kimse bu basamağa ulaşmış durumdadır.

Bu nedenle, zengin erkeklerin akıllı olanları, yoksullar kadar çok çalışır; varlıklı kadınlar ise çoğunlukla, dünyayı yerinden oynatacak kadar önemli olduğuna inandıkları bir sürü önemsiz şeyle oyalanırlar.

Olağanüstü ustalık kazanıp bu hünerini rahatça gösterebilecek duruma gelinceye ya da artık daha fazla ilerleyemeyeceğini anlayıncaya kadar herkes işini yapmaktan zevk duyar.

İnsan kendisine saygı duymazsa, kolay kolay gerçek mutluluğa kavuşamaz.

Uygun ve değişmez bir amaç, yaşamın tamamını mutlu kılmaya yetmez, ama mutlu bir yaşam için vazgeçilmez bir koşuldur.
Bu amaç da, en başta insanın işinde bulunur.

Bir endişe ne kadar önemli olursa olsun, zihni devamlı meşgul etmemelidir.

Bütün sevgilerimiz, sevdiklerimizi her an yere serebilecek olan ölümün insafına bağlıdır.

Hiç iktidar isteği duymamak için insanlara hiç ilgi duymamak gerekir.

Üzüntü, endişe ve öfke hiçbir işe yaramayan duygulardır.

Dünyadaki yararlı uğraşıların yarısını, zararlı işlerle savaşmak oluşturur.

Kendimizle ilgili gerçeklerle yüz yüze gelme isteğinde belirli bir kabullenme vardır; kabullenmenin bu biçimi başlangıçta acı çektirir, ama kendini aldatmanın neden olabileceği hayal kırıklıklarına karşı bir koruyucu, daha doğrusu tek koruyucudur.

Kişinin kendisine dönük tutkularının önemli sakıncalarından biri de, bunların yaşamda pek az değişiklik sağlamalarınır.

Ama faizle ödünç para verircesine hesaplı bir biçimde sevmeye kalkmak da bir sonuç vermez, çünkü hesaplı sevgi gerçek sevgi değildir ve böyle olmadığını sevgimizi yönelttiğimiz kişi hemen anlar.

Ama gerçeklerden sonsuza kadar kaçılamaz; gerçeklerin saldırıları yalanları dağıtır ve bu yüzden çekilen acılar, gerçeğe alışkın olanın katlandığından daha büyük olur.

İnsanların çoğu, bir zindanda mutlu olamayacak yaradılıştadır; bizi içimize gömen duygularsa zindanların en kötüsünü oluştururlar.

Dış dünyaya karşı gerçek bir ilgimiz yoktur, yalnızca dış dünyanın bize bir zararı dokunması ya da nefsimizi tatmin edememesi endişesi vardır.

Kendinize her gün en azından bir acı gerçeği kabul ettirin, göreceksiniz ki bu iş, izcilerin her gün iyi bir harekette bulunmaları kadar yararlıdır.

Mutlu yaşam, büyük ölçüde, iyi ve dürüst yaşam demektir.

Her mutsuzluk, şu ya da bu türlü bir ayrılığa, bir uyuşmazlığa dayanır

Bertrand Russell | Mutlu Olma Sanatı

23 Temmuz 2017

Güçsüzlük, insanları hiçbir şeyin yapmaya değmez olduğu duygusuna götürür.

Mutluluk her şeyden çok, insanlara ve çevreye dostça ilgi duymaya dayanır.

Dostça ilgi, bir sevme biçimidir, ama sımsıkı kavrayıcı, sahip olucu değildir ve aynı düzeyde karşılık beklemez.
Karşılık beklemek, çoğu zaman mutsuzluğa yol açar.

İnsanlar, katlanılmayı değil, sevilmeyi isterler.
Kişisel mutluluğun bütün kaynaklarından belki en büyüğü, kendini zorlamadan, içinden gelerek insanlardan hoşlanmakür.

Mutluluğun sırrı şudur: İlgilerinizi olabildiğince genişletin; sizi ilgilendiren şeylere karşı tepkilerinizin düşmanca değil, olabildiğince dostça olmasına bakın.

Birisinin keyifli olup olmadığım anlamanın belki de en iyi yolu, sofra başındaki davranışlarını incelemektir.

Açlığın besinle ilgisi neyse, hoşnutluğun yaşamla ilgisi odur.

Bir insan ne kadar çok şeye ilgi duyarsa, o kadar çok mutlu olma olanağına kavuşur ve o derece az kaderin insafına bağlı olur, çünkü bu ilgilerden birini yitirecek olsa, bir diğerine yönelebilir. Hayat her şeye ilgi beslenemeyecek kadar kısadır ama günlerimizi dolduracak kadar çok şeyle ilgilenmemiz iyi olur.

Şu halde, bütün dikkatini kendi içine çevirmiş olan, orada ilgisini çekecek hiçbir şey bulamaz,

İnsanlar başkalarına karşı besledikleri duygularda birbirine ne kadar benzemezse, onlar hakkında öğrendikleri şeyler de o derece değişiktir.

Zevklerimizin ve isteklerimizin her biri yaşamımızın genel çerçevesine uygun olmalıdır.

Aşırı ve tek yönlü tutkuların hepsi böyledir. Amaç, zevk değil, unutmaktır.

Uygar bir toplumda hevesin yitirilmesi, büyük ölçüde, yaşamın gerektirdiği özgürlüklerin kısılmasından ileri gelir.

Hoşnutsuzluk ile heves kırıklığının başlıca nedenlerinden birisi, insanın sevilmediği duygusuna kapılmasıdır.
Bunun aksine olarak, seviliyorum duygusu da, keyfi artırır.

Sevgiyi iyilik yaparak satın almaya çalışan, karşılaştığı değerbilmezlik sonucunda hayal kırıklığına uğrar.

Ama genelde yaşama güvenmek, gereksinim duyulan sevginin bulunmasıyla mümkün olur.

Güven duygusunu sevmek değil, sevilmek doğurur, ama bu duygu en çok karşılıklı sevgiyle oluşur.

Oysa dünya, belirli bir sıra gözetilmeden serpiştirilmiş hoş ve hoş olmayan şeylerle dolu bir pazar yeridir.

Sevginin en iyi biçimini tarif etmek kolay değildir, çünkü her türünde az çok bir koruma niteliği vardır.

Erkeklerin ürkek kadınlardan hoşlanma nedenlerinden birisi de budur, çünkü korunan kimseye egemen olunur.

En iyi sevgi, insanın eski mutsuzluklarından kaçmak için değil de, yeni mutluluklara kavuşmak umuduyla beslediği sevgidir.

Sevginin en iyisi her iki tarafa da hayat verir; her iki taraf da sevilmekten haz duyar ve kendini zorlamadan sever; bu karşılıklı mutluluğun sonucu olarak iki taraf da dünyayı daha bir ilgiye değer bulur.

Karşılıklı sevgi tomurcuğunun açmasına engel olan psikolojik ya da toplumsal bütün nedenler, dünyanın yaşamış olduğu ve hâlâ da yaşadığı büyük kötülüklerdir.

Önlemin bütün türleri arasında gerçek mutluluğa en fazla engel olanı, aşkta önlemdir.

Bertrand Russell | Mutlu Olma Sanatı

21 Temmuz 2017

Modern hayatta sinirsel yorgunluktan kaçınmak zordur. Bunun birinci nedeni, şehirde çalışan adamın, çalışma saatlerinde ve özellikle evi ile işyeri arasında geçen sürede katlanmak zorunda kaldığı gürültüdür.

Yeraltı trenlerine binilip-inilirken yaşanan telaş sırasında bu içgüdünün dizginlenmesi gerekmektedir; dizginleme ise, zorunlu olarak bir arada olunan yabancılara karşı genel bir öfke duygusu yaratır.

İnsanların çoğu, düşüncelerini kontrol etmekte yetersizdir. Yani, henüz herhangi bir şey yapamayacakları aşamada, kaygı verici konuları düşünmemeyi beceremezler.

Akıllı insan, sorunlarını gerektiği zaman düşünür; başka zamanlarda ise başka şeyler düşünür; gece hiçbir şey düşünmez.

Yaptığımız şeyler, sandığımız kadar önemli değildir; başarı ya da başarısızlıklarımız da sandığımız kadar önem taşımazlar. Büyük üzüntüler bile unutulabilir; mutluluğa yaşam boyunca son verecek gibi görünen felaketler bile zamanla kabuk bağlar ve acıları hemen hemen duyulmayacak derecede azalır.

Endişe de bir korku biçimidir ve bütün korku biçimleri yorgunluk yapar.

Mutlu bir evliliğin ilk günlerinde hiç kimse heyecan ihtiyacı duymaz, ama modern dünyada evlilik, çoğunlukla öyle uzun bir süre geciktirilir ki, evlenme ortamı oluştuğunda, heyecan geçmiş, yerini kısa süreli bir alışkanlık almıştır.
Eğer bugünkü şartlar mali sorun olmadan bir adamın yirmi bir yaşında evlenmesine uygun olsaydı, bir çok kimse, işleri kadar yorucu olan hazlardan, eğlencelerden uzak dururdu.

kadınlar diğer bütün kadınları kendilerine rakip olarak gördükleri halde, erkekler bu duyguyu ancak kendi meslektaşlarına karşı beslerler.

çekememezlik, yalnız kötülük yapma eğilimine yol açmaz, kişiyi mutsuz da eder. Çekemez olanlar, kendilerinin olanlardan sevinç duyacaklarına başkalarının elindekiler yüzünden acı çekerler.

Güzel bir şey olunca, bunun tadı çıkarılmalı, başkalarınınki kadar güzel olmadığı düşünülmemeli.

Akıllı bir adam için, elinde bulunanlar, başkalarının sahip oldukları nedeniyle değerlerini yitirmezler.

Her şey bir yana, mutluluk tan daha çok kıskanılacak ne vardır?

Dilenciler, kendilerinden daha fazla para toplayan dilencileri kıskanırlarsa da, milyonerleri kıskanmazlar.

Peki, dostluk propagandası neden düşmanlık propagandasından daha az başarılı oluyor?
Bunun nedeni şudur: Bugünkü haliyle uygar insanoğlu nefrete dostluktan daha fazla eğilimlidir.

…yakalanma olasılıkları az olduğu sürece suçlarım unutabilirler ama yakalandıklarında, keşke daha iyi bir insan olsaydım, diye düşünürler ve suçlarının çok büyük olduğuna inanmaya başlarlar.

Bölünmüş bir kişilik kadar, yalnız mutluluğu değil, yeterliliği de azaltan hiç bir şey yok tur.

Her tutku onun için bir sarhoşluktur ve gerçek mutluluğun ne olduğunu bilmediği için de sarhoşluğu acıdan kurtulmanın tek yolu olarak görür.

Gerçekten doyurucu olan mutluluklar, yeteneklerin tam olarak kullanılabildiği ve dünyanın doğru olarak algılanabildiği şartlarda mümkün olur.

Eğer birbirimizin düşüncelerini okuyabilseydik, bence bunun ilk sonucu, bütün dostluklar sona ererdi; ikinci sonucu çok iyi olurdu, çünkü arkadaşsız bir dünya çekilmeyeceğinden, insanlar birbirleri hakkındaki gerçek düşüncelerini saklama gereksinimi duymadan dost olmayı öğrenirdi.

Zamanının tamamını başkalarının karnını doyurmaya ayırıp kendini beslemeyen kişi yok olur.

Hiç kimseden, yaşamını başkası uğruna temelden değiştirmesini beklememeliyiz.

Yaşam biçimleri ve dünya görüşleri, çevreleri, özellikle birlikte yaşadıkları kişiler tarafından iyi karşılanmayanların pek azı mutlu olabilir.

Hemen herkes için mutluluğun koşulu, çevrenin kendisinden hoşnut olmasıdır.

Halk kendi düşüncesine aykırı davrananlardan çok, kendisinden korkanlara zorbalık yapar.

Aynı zevkleri ve düşünceleri olan insanların birbirleriyle bağlantı kurmasıyla da mutluluk artar.

Güçlü bir kamuoyu korkusu olduğunda gelişmek zordur ve mutluluk için gerekli olan ruh özgürlüğüne kavuşmak olanaksızdır, çünkü mutlu olabilmemiz için, yaşayış tarzımızın istediğimiz gibi olması, komşularımızın, hatta akrabalarımızın zevklerine ve isteklerine göre olmaması gerekir.

Hoşgörüyü artırmanın en iyi yolu ise, mutlu olanların çoğaltılmasıdır. Böylece başkalarına acı çektirmekten zevk alanların sayısı azaltılmış olur.

Bertrand Russell | Mutlu Olma Sanatı

18 Temmuz 2017

Can sıkıntısına yol açan etkenlerden birisi, şimdinin amaçsızlığı ya da çaresizliği nedeniyle atıl bir durumdayken, kaçınılmaz olarak düşünülen güzel anılarla bu durum arasındaki aykırılıktır. Can sıkıntısı için başka bir ortam da, yeteneklerin tam olarak kullanılamadığı durumlardır.

İnsan yirmi yaşmdayken, otuzuna geldiğinde hayatının sona ereceğini sanır.

Kişinin yaşam sermayesini, parasını harcar gibi harcaması belki akıllıca bir şey değildir.

Can sıkıntısı ahlâkçılar için de önemli bir sorundur, çünkü insanoğlunun işlediği günahların en azından yarısının amacı, can sıkıntısından kurtulmaktır.

Fazla heyecanlı bir hayat yorucudur ve böyle bir yaşamda, heyecan duyabilmek için çıtayı sık sık yükseltmek gerekir.

Şu halde, mutlu bir hayat için, belirli derecede can sıkıntısına dayanabilmek şarttır ve bu, gençlere öğretilmesi gereken konulardan biridir.

Büyük adamların özelliği, sakin bir hayat ve dışarıdan bakılınca hiç de heyecan verici görünmeyen zevklerdir.
Büyük başarılar çok çalışmakla elde edilebilir, hem de öylesine yoğun bir çalışma ki, insanda sadece güç tazeleyici tatil günü eğlenceleri hariç, yorucu eğlencelere dalmak için enerji bırakmaz.

Aşk öyle bir deneydir ki, onunla bütün benliğimiz, kuraklıktan sonra yağmur görmüş bir bitki gibi canlanır, tazelenir. Aşksız bir cinsel birleşmede ise böyle bir hazzın zerresi bile yoktur. Kısa süreli haz sona erince, bir yorgunluk, bir tiksinti, bir yaşamın boş olduğu duygusu içimize çöker. Aşk, yeryüzü yaşamının bir kısmıdır, aşksız cinsiyet ise değildir.

Modern şehir halkının çektiği can sıkıntısı, doğadan uzak kalışından kaynaklanır.

Mutlu bir yaşam, sakin bir yaşamla mümkün olur, çünkü gerçek hoşnutluk, ancak sakin bir ortamda yeşerebilir.

Bertrand Russell | Mutlu Olma Sanat

17 Temmuz 2017

Herkesçe bilinmektedir ki, iflas eden birisi, maddî rahatlıklar bakımından, ömründe iflas edebilecek kadar varlıklı olmamış bir adamdan daha iyi durumdadır. Şu halde, yaşamak için mücadele diyenlerin gerçekte belirtmek istedikleri, başarı için mücadeledir.
Bu mücadeleyi yapanların korktukları şey ise, sabah kahvaltısını bulamamak değil, servetlerini artıramama olasılığıdır.

Bu adamın çalışma hayatının psikolojisi, yüz metre yarışı psikolojisidir ama katıldığı yarış mezara kadar sürdüğü için, yüz metrelik koşuda uygun olan konsantrasyon, ona çok fazladır.

Kitaplar gereksiz, müzik ise yapmacıktır ona göre.
Her yıl biraz daha yalnızlaşır; ilgi alanı daralır, işi dışındaki hayatı gittikçe daha yavan bir hal alır.

Bir kişi, başarıyı istemekle kalmayıp, bütün benliğiyle başarının peşinde koşmanın ödev olduğuna inandığı ve böyle yapmayanı zavallı bir yaratık olarak gördüğü sürece, hayatı, mutluluk vermeyecek derecede yoğun ve tedirgin olacaktır.

Ben kendi payıma, paramın bana özgürlük sağlamasını isterim.

Benim savım şu ki, başarı mutluluğun sadece bir öğesidir ve eğer diğer öğelerin tamamının feda edilmesi pahasına elde edilmişse, çok pahalıya mal olmuş demektir.

Varlıkları arttıkça para kazanmaları kolaylaşır; sonunda öyle olur ki, günün her dakikası, nasıl harcayacağını bilemediği kadar gelir getirir.

İnsanlara kazandıkları başarıyla ne yapacakları öğretilmedikçe, başarının can sıkıntısına yol açması önlenemez.

Bertrand Russell | Mutlu Olma Sanatı

16 Temmuz 2017

Kimi gençleriniz hazzı arar,o her şeymişcesine ve onlar yargılanmış ve azarlanmış olanlardır.

Fakat hayıflanma aklın bulutlanmasıdır, cezaya carptırılması değil.

Bülbül gecenin sukunetini incitebilir mi ya da ateş böceği yıldızları ?

Ve aleviniz yahut dumanınız rüzgara zahmet verebilir mi ?

Çoğu zaman kendinizi hazdan mahrum bırakara varlığınızın kuytularında arzu istiflemeketen gayrı bir şey yapmış olmazsınız.

Güzellik yumuşak fısıldayışlardan ibrettir. Ruhumuzda konuşur.

Ve güzellik bir ihtiyaç değil, sadece bir vecddir.

Güzellik bir aynada kendini temaşâ eden ebediyettir.

Bütün hareketler ve bütün fikirler değil midir din ?

Kim ayırabilir imanını eylemlerinden ya da inancını meşgalesinden ?

Bütün saatleriniz feza boyunca bir benlikte bir benliğe çırpınan kanatlardır.

Gündelik hayatınız mabediniz ve dininizdir.

Zira hayat ve ölüm birdir , tıpkı ırmak ve denizin bir olması gibi.

Umutlarınızın ve arzularınızın derinliğinde yatar öteye dair sessiz bilginiz.

Zira ölmek, rüzgarda üryan durmak ve eriyip güneşe karışmaktan gayrı nedir ki ?

Rüzgar kadar aceleci değilim, ama gitmek zorundayım.

İnsanların ihtiyaçları değişir , ama sevgisi değil, ne de sevgisinin ,ihtiyaçlarını tatmin etmesi gerektiği arzusu.

Zira sevginin erilebileceği hangi mesafedir ki şu engin kubbede bulunmasın ?

Ve gerçi kışınızda baharınızı inkar edersiniz,
Ama bahar,içinizde istirahat ederken

Elbet kendini bir aynada temaşâ eden şefkat taşa dönüşür

Doğrudur tepelere tırmandığım ve ücralarda dolaştığım

Halil Cibran | Ermiş

15 Temmuz 2017

Dostunuz sizin cevap bulan ihtiyaçlarınızdır.
Sevgiyle ektiğiniz ve şükranla biçtiğiniz tarlanızdır.

Ve dostlukta ruhun derinleşmesinden gayrı bir niyet bulunmasın.

Ve bırakın en iyi yanınız dostunuzun olsun.

Onu her daim zamanı diriltmek için arayın.

Ve bırakın dostluğun hoşluğunda kahkaha bulunsun ve hazların paylaşımı.

Siz, düşüncelerinizle barış halinde olmaya son verdiğinizde konuşursunuz.

İçinizde öyleleri var ki yalnız kalma korkusu yüzünden geveze birisini arar.

Sizler endâzesiz ve ölçülemez zamanı ölçmek istersiniz.

Saatlere ve mevsimlere göre tavrınızı ayarlamak ve hatta ruhunuzun seyrini yönlendirmek istersiniz.

Ve bilin ki dün bugünün hatırasından başka bir şey değildir ve yarın da bugünün rüyası.

Fakat düşüncenizde zamanı mevsimler halinde ölçmek zorundaysanız bırakın her bir mevsim bütün diğer mevsimleri sarmalasın.

Zira kötü kendi açlığıyla ve susuzluğuyla azap çeken iyiden başka nedir ki ?

Zira meyve için vermek ihtiyaçtır, almak nasıl kök için bir ihtiyaçsa.

Aksayanlar bile geriye gitmez.

Siz sıkıntınız ve ihtiyacınız halinde ibadet edersiniz ; keşke pür neşe olduğunuzda ve bereket günlerinizde de ibadet edebilseniz.

Senden hiç bir şey talep edemeyiz; zira sen bilirsin ihtiyaçlarımızı, onlar içimizde daha doğmadan.

Halil Cibran | Ermiş

13 Temmuz 2017

Ve saldırganı kamçılamak isteyen saldırıya maruz kalanın ruhuna baksın.

Ve şayet sizden herhangi biri dürüstlük adına cezalandırmak ve kötü ağaca balta indirmek isterse onun köklerine baksın

Sizler kanunlar koyarken keyif alırsınız,
Ama onları çiğnerken daha çok keyif alırsınız.
Okyanus kıyısında oynayan,azimle kumdan kaleler kuran ve sonra kahkahayla onları yıkan çocuklar misali.

Şehrin kapısında ve ocak başlarınızda gördüm kendinize secde ettiğinizi ve kendi özgürlüğünüze tapındığınızı

özgürlükten bir hedef ve tatmin olarak bahsetmeye son verdiğinizde ancak özgür olabilirsiniz.

Ve kendi benliğinizin parçalarından başka nedir ki özgür hale gelebilmeniz için atmak istediğiniz ?

Ve eğer o defetmek istediğiniz bir korku ise bu korkunun merkezi kalbinizdedir

Ruhunuz çoğu zaman bir savaş meydanıdır, orada aklınız ve muhakemeniz, tutkunuz ve iştihânıza savaş açar.

Aklınız ve tutkunuz denıze açılan ruhunuzun dümeni yelkenleridir.

Zira akıl, bir başına hükmederken, sınırlayıcı bir kuvvettir ve tutku, refakatsiz kaldığında kendi mahvına dek yanan bir alevdir.

Dilerim, muhakemenize ve iştihânızı evinizdeki iki candan misafir gözüyle bakarsınız.

Istırabınız, idrakinizi bürüyen kabuğun çatlayışıdır.

Istırabınızın çoğu kendi tercihinizdir.

Gönülleriniz gündüzlerin ve gecelerin esrarına sessizlik içinde âşina olur.

Sizler düşünce hâlinde her daim bildiğinizi kelimeler hâlinde bilirdiniz.

Sakın ‘Ruhun yolunu buldum.’ demeyin. Daha ziyade ‘Benim youmda yürürken ruhla karşılaştım.’ deyin.

Bestekâr kainatta var olan âhenge dair size methiye dizebilir, ama size âhenge dikkat kesilen kulağı veremez, ne de onu aksettiren sesi.

Zira bir insanın basireti kendi kanatlarını başka bir insana ödünç vermez.

Halil Cibran | Ermiş

12 Temmuz 2017

Zira aylak olmak, mevsimlere bigâne düşmek ve sonsuzluğa doğru haşmetle ve vakur bir tevazuyla seyreden hayat kafilesinin dışında kalmaktır.

Ve her bilgi beyhudedir , çalışma olduğu zaman başka,
Ve her çalışma nafiledir, aşk olduğu zaman başka

Ve nedir aşkla çalışmak ?
Kumaşı , yüreğinizden çekilen ipliklerle dokumaktır, bu kumaşı cananınız giyecekmişçesine.

Çalışmak, görülebilir kılınmış aşktır.

Neşeniz maskelenmemiş kederinizdir.

Kederli olduğunuzda kalbinize tekrar bakın ve göreceksiniz ki hakikaten daha önce sizin mutluluğunuz olan şey uğruna şimdi gözyaşı döküyorsunuz.

Aslında sizler terazi misali kederiniz ile neşeniz arasına asılısınızdır.

Şehir surlarının içinde bir ev insa etmeden evvel yabanda hayallerinizden bir çardak kurun.

Eviniz sizin daha geniş gövdenizdir.

Keşke evlerinizi avucuma toplayabilseydim ve bir ekinci misali onları ormana ve çayıra saçabilseydim.
Keşke vadiler caddeleriniz ve yeşil patikalar sokaklarınız olsaydı, bağlar arasında belki birbirinizi arar ve elbiselerinizdeki toprağın kokusuyla dönersiniz diye.

bu evlerinizde neleriniz var ? Ve sürgülü kapılarda neyi koruyorsunuz ?
Huzura , kudretinizi ifşa eden dingin sâike mi sahipsiniz ?

Elleri ipek olmasına rağmen kalbi demirdendir.

Aslında refah ihtirası ruhun tutkusunu öldürür ve sonra cenaze alayında sırıtarak yürür.

Elbiseleriniz güzelliğinizin çoğunu izler, ama güzel olmayanı saklamaz.

Zira hayatın soluğu günışığındadır ve hayatın eli rüzgarda.

Ve unutmayın ki toprak çıplak ayağınıza dokunmaktan keyif duyar ve saçlarınızla oynaşmayı arzular rüzgarlar.

Ama takas, sevgiyle ve müsfik bir adaletle olmazsa kimini tamaha sürükleyecektir, kimini de açlığa.

Halil Cibran | Ermiş

8 Temmuz 2017

Huzur içinde ve kederlenmeden nasıl gideceğim ? Yoo, terk edeceğim bu şehri run kan revan bir hâldeyken.

Uzundu surları arasında geçirdiğim ıstırap günleri ve uzundu yalnızlık geceleri ve kim pişmanlık duymadan ıstırabından ve yalnızlığından ayrılabilir ki ?

Her şeyi kendine çağıran deniz beni çağırıyor ve ben yola koyulmaya mecburum.

Zira kalmak, gecenin içinde saatler alevlense de , donmak ve kristalleşmek ve bir kalıba çakılmak demek.

Ayrılık günü toplanma günü mü olacak ?

Bir sessizlikler arayanıyım ben ve güvenle dağıtabileceğim hangi hazineyi buldum sessizliklerde ?

Müsaade etme şimdiden gözlerimizin yüzünün hasretiyle yanmasına.

Deniz dalgaları şimdi ayırmasın bizi ve bir hatıraya dönüşmesinin aramızda geçirdiğin yıllar.

Aramızda dolaştın bir ruh olarak ve ışık oldu gölgen yüzlerimize.

Ve hep olmuştur, sevgi ayrılık ânına kadar kendi derinliğini bilmez.

hasret ve sevgimiz bağlayamaz seni , ne de ihtiyaçlarımız zapt eder seni.

Aşk size işmar ettiğinde izleyin onu,
Yolları çetin ve sarp olsa da.
Ve kanatları sizi sarmaladığında râm olsun ona

Ve sizinle konuştuğunda inanın ona
Şimal rüzgârının bahçeyi tarumar edişi gibi,
onun sesi rüyalarınızı darmadağın etse de.

Zira aşk, nasıl sizi taçlandırırsa öyle de sizi çarmıha gerecektir.

Bütün bunları yapacaktır aşk size, kalbinizin esrarını öğrenebilesiniz diye…

Aşk hiç bir şey vermez, kendinden gayrı ve hiç bir şey almaz, kendinden gayrı.
Aşk sahip olmaz, ne de sahip olunabilir.
Zira aşk kâfidir aşka.

Ve aşkın seyrini yönlendirebileceğinizi düşünmeyin; zira sizi lâyık bulursa şayet, aşk sizin seyrinizi yönlendirir.

Aşkın hiç bir arzusu yoktur, kendini gerçekleştirmekten gayrı.

Şafakta kanatlanmış bir gönülle uyanmak ve şükran duymak bir başka aşk gününe.

Ve sonra uyumak; yüreğinizde sevgiliye dair bir dua ve dudaklarınızda bir şükür ilahisiyle.

Evet, birlikte olacaksınız, Allah’ın sessiz hafızasında bile.

Birbirinizi sevin, ama aşkı bir sözleşmeye cevirmeyin.
Bırakın aşk, daha ziyade ruhlarınızın sahilleri arasında devinen bir umman olsun.

Gönüllerinizi verin, fakat diğerinin himayesine değil.

Çocuklar’a Dair

Onlara sevginizi verebilirsiniz,ama düşüncelerinizi değil
Zira onların kendi düşünceleri var.

Onların bedenlerini barındırabilirsiniz, ama ruhlarını değil
Zira onların ruhları yarının hanesini mesken tutmuştur,sizin ziyaret edemeyeceğiniz,rüyalarınızda bile.

Ancak az verirsiniz malınızdan verdiğinizde.
Kendinizden verdiğinizde gerçekten verirsiniz.

Zira mallarınız, yarın onlara ihtiyacınız olabilir kaygısıyla sakladığınız ve koruduğunuz şeylerden başka ne ki ?

Ve ihtiyaç kaygısı ihtiyacın kendisinden başka nedir ki ?

Kuyunuz dopdoluyken susuzluktan korkmak dindirilemez bir susuzluk değil mi ?

Ve öyleleri var ki aza sahiptir ve onu tamamen verirler.
Onlar hayata ve hayatın lütfuna inananlardır, ve onların sandığı asla boş olmaz.

Güzeldir istendiğinde vermek, fakat evlâ olan istenmeden vermektir, farkına vararak.

Ve eli açık kimse içim kabul edecek birini aramak vermekten daha büyük bir bahtiyarlıktır.

Sahip olduğunuz her şey günün birinde verilmiş olacak.
Öyleyse şimdi verin, verme mevsimi sizin olabilsin diye ve varislerinizin değil.

Seni katleden aynı kuvvet tarafından ben de katledileceğim ve ben de tüketileceğim.
Zira seni benim elime teslim eden kanun beni daha kudretli bir ele teslim edecek.

Ve bir elmaya dişlerinizi geçirdiğinizde ona yüreğinizden deyin:
‘Senin çekirdeklerini benim gövdemde yaşayacak
Ve senin yarınının tomurcukları benim gönlümde çiçeklenecek,
Ve senin rayihan benim soluğum olacak,
Ve birlikte göneneceğiz bütün mevsimler boyu.’

Halil Cibran | Ermiş

5 Temmuz 2017

Hepsi arabalarını aynı hızla sürerler. Yoldaki en yavaş giden arabanın hızına uyarlanmıştır hepsinin hızı.

Arabaların içinde bulunanların hemen hepsinin dileği, önlerindeki arabayı geçmektir, ama bunu araba kalabalığı nedeniyle yapamazlar; önlerindeki arabayı geçmeyi düşünmeyecek olsalar, anlatılamaz bir can sıkıntısına kapılırlar, yüzlerini bir hoşnutsuzluk ifadesi kaplar.

Alkolün onların üzerindeki bütün etkisi, ayıkken baskı altında tuttukları günahkârlık duygusunu serbest bırakmaktır.

Savaş çıkmaması için bir sistem bulmak, uygarlığımız için hayati bir gereksinimdir, ama insanlar yaşam yükü altında ezilip durmaktansa, birbirlerini yok etmeyi tercih edecek derecede mutsuz oldukları sürece, böyle bir sistem oluşturma olasılığı yoktur.

Şimdiyse, tam aksine, yaşamdan zevk alıyorum ve her geçen yıl duyduğum zevk artıyor. Bu da, hayatta en çok neleri istediğimi keşfetmiş ve birçoğunu ele geçirmiş olmamdan kaynaklanıyor.

Birçok kadında, özellikle zengin sosyete hanımlarında, aşkla sevme eğilimi kalmamış, bunun yerini bütün erkeklerce sevilme isteği gibi zorlu bir istek almıştır.

Kibir, belirli bir noktadan sonra işten alınan zevki öldürür, bunun sonucu olarak da umursamazlığa ve can sıkıntısına yol açar.

Kendisini kral sanan bir deli mutludur, ama bu, aklı başında hiç kimsenin özenmeyeceği bir mutluluktur.

Sarhoşluğu, çılgınca öfkesi, kadınlara karşı soğukluğu, Tanrılık savı da gösteriyor ki mutlu değildi.

Ve nerede psikolojik baskı varsa, orada mutluluk yoktur.

sarhoşluk geçici bir intihardır; mutsuzluğu bir süre için unutmaktır.

Akıllı adam, koşulları elverdiğince mutlu olur ve evreni anlamaya çalışırken acı duymaya başladığı noktada, başka düşüncelere geçer.

Ve akılılık nedir, delilik ve çılgınlık nedir bilmek için yanıp tutuştum; anladım ki bu bile ruh tedirginliği.

Çünkü çok bilenin çok derdi olur ve bilgisini artıranın üzüntüsü de artar.

Çünkü günümüzde geçmiş çağların her birinden daha çok günah egemendir ve günah aklın karşıtıdır.

Aşk, en başta, kendiliğin den bir haz kaynağı olduğu için değerlidir.

Güzel şeylerin tadını sevdiğinin yanında tatmamış birisi, onlardaki büyüleyici gücü tam olarak anlayamaz.

Bertrand Russell | Mutlu Olma Sanatı

27 Haziran 2017

Büyük kentin herhangi bir çukurunda saklanmaları gerekiyor bu küçük yan sokakların, çünkü onlar, içinde kibar insanların oturduğu, temiz camlı, aydınlık evlerin yüzlerce maskenin ardına neleri gizlediğini küstahça ve ısrarla dile getiriyorlar.

Aslında yüzü güzeldi, hatları düzgündü, ama sanki içinden gelen bir yorgunluk maskeye benzetmişti bu yüzü, basitleştirmişti, yüzünün çizgileri aşağı sarkmıştı, gözkapakları ağırlaşmış, saçı gevşemişti; kötü makyajın etkisiyle leke leke olan, boyaları birbirine karışan yanakları pörsümeye başlamıştı, yanaklarıyla dudaklarını iki derin çizgi ayırıyordu.

Bütün bunlardan, karşımda bitkin bir insan olduğunu, bu insanın salt alışkanlıktan, adeta hiçbir şey hissetmeden yaşamaya devam ettiğini seziyordum.

Bu havasız batakhanede, bu iğrenç fahişeyle, bu beyinsiz adamla, bira, sigara dumanı ve ucuz parfümden oluşan bu kokuların içinde ne işim vardı benim?

Bir insanın böylesine aşağılanmasında rol almaktan iğreniyordum; kıza kararlılıkla sırtımı dönerek beni cinsel açıdan hiç etkileyemediğini kanıtlamış oldum.

Saçının her telini seviyorum, ağzını… bedenini, her şeyini, her şeyini…

Ama onu almadan buradan gitmem… Aylar sonra buldum onu… Bana eziyet ediyor ama ben pes etmeyeceğim…

Stefan Zweig | Amok Koşucusu , Ay Işığı Sokağı

26 Haziran 2017

Tertemiz, özgür olarak soluk alıyordum, içim ansızın mutlulukla doldu, dudaklarımda berrak bir içecek gibi havayı hissettim; yumuşak, mayalanmış, esriten havayı, meyvelerin soluğunu,uzak adaların kokusunu taşıyan havayı hissettim.

İnsanın karanlıkta, hiç tanımadığı bir insanla böylece hiç konuşmadan yan yana oturmasının ne kadar tuhaf ve ürkütücü bir şey olduğunu anlatmak olanaksız.

Sessizlik dayanılır gibi değildi. İçimden kalkıp gitmek geldi, ama bunun pek kabaca, pek damdan düşer gibi olacağını düşündüm.

İnsanların arasına karışmamı engelleyen… kişisel nedenlerim var…

Gizemli, psikolojik şeylerin benim üzerimde adeta ürkütücü bir gücü vardır, ipuçlarını bulmak için neler vermem ki; tuhaf insanların yalnızca varlıkları bile onları tanımak için yanıp tutuşmama yeter, tıpkı bir kadının bir şeyi elde etmek için yanıp tutuşması gibi.

“Beni rahatsız etmiyorsunuz,” dedi hafif buruk bir sesle, “tam tersine ara sıra yalnız olmamak beni sevindiriyor. ..
kamaramda oturamıyorum artık, o… o mezarda… oturamıyorum… insanlara da tahammülüm yok, bütün gün gülüyorlar. …”

Bu insanın konuşmak istediğini, konuşmak zorunda olduğunu sezdim. Ona yardımcı olabilmek için benim susmam gerektiğini de sezdim.

ama bu suskunluk beni hasta etti… hasta olanla da herkes alay eder…

Yardıma hazır olduğunu söylemek görevi… böyle bir girişimde bulunmak görevi… Demek siz de… yardıma hazır olunduğunun söylenmesini görev olarak görüyorsunuz.

insan gençken yalnızca başkalarının hastalanıp öleceğini düşünür.

yarısını da limanda kadının birine kaptırdım; öteki kadına öyle çok benziyordu ki neyim var neyim yok elimden aldı.

O gün sanırım bir dünya haritasının başına oturmuş, yolculuk hayalleri kuruyordum.

ayrıca kadınlarda bu kibirli, soğuk tavır kadar beni rahatsız eden şey yoktur.

Güvenmenin koşulu dürüstlüktür, mutlak bir dürüstlük.

Bana ihtiyacı olduğu için benden nefret ettiğini biliyordum, ben de ondan… rica etmek istemediği için nefret ediyordum.

İyi bir insan olup olmadığımı bilemiyorum… ama her zaman yardımsever biriydim…

yardım etmek için de bu duyguya ihtiyacınız vardı, karşınızdakinin size ihtiyacı olduğu duygusuna.

o andan başlayarak giysisinin altındaki çıplak bedenini gördüm, o andan başlayarak o kadına sahip olmak düşüncesiyle yaşadım, o katı dudaklarının arasından bir inleyiş duymak, bu soğuk, bu kibirli kadını, tanımadığım öteki erkeğin yaptığı gibi şehvetin koynuna düşürmek düşüncesiyle yaşadım.

İlk isteğim, benimle bir… bir bakkalla konuşur gibi değil, bir insanla konuşur gibi konuşmanız.
Yardıma ihtiyacınız olduğunda hemen o… rezil paranızı öne sürmemeniz, benden, bir insandan, size, bir insana, yardım etmemi istemeniz… Ben yalnızca hekim değilim, yalnızca muayene etmem, muayene saatleri dışında kalan saatlerim de var, belki de sizin geldiğiniz saat böyle bir saatti…

Amok’un ne olduğunu biliyor musunuz?
“Amok mu?.. Galiba hatırlıyorum… Malezyalılarda görülen bir tür sarhoşluk…”
“Sarhoşluktan öte bu… çılgınlık, insanın öfkeden gözünün dönmesi… insanın korkunç, delice bir saplantıya kapılması, öyle ki hiçbir biçimde alkol zehirlenmesiyle kıyaslanamaz…

Yoluna ne çıkarsa, insan olsun hayvan olsun, hançerini saplıyor, akan kan onu daha da çıldırtıyor… Ağzı köpürüyor, kudurmuş gibi uluyor… ama koşuyor, koşuyor, koşuyor, ne sağa bakıyor ne sola, acı acı haykırarak, elinde kanlı hançeriyle, korkunç koşusunu sürdürüyor… Köylerdeki insanlar bu Amok koşucusunu hiçbir gücün durduramayacağını bilirler… o gelirken uyarmak için ‘Amok! Amok!’ diye haykırırlar ve herkes kaçışır…

o dehşet verici bakışla, sağa sola bakmaksızın, aklımda yalnızca bir tek düşünceyle bir koşu tutturdum… o kadının peşinden…

Bu kadının odama girmesinin üzerinden henüz bir saat geçmeden bütün yaşamımı geride bırakıp bilinmeze doğru delice bir koşu tutturmuştum, Amok koşusu…

İnsanlara yabancılaşmışsınız doktor, bu da bir tür hastalıktır.

eğer isterse bir saat içinde o kentten uzaklaşacaktım, o ülkeden, hatta dünyadan… tek istediğim beni bağışlaması, bana güvenmesiydi, son anda, en son anda ona yardım etmeme izin vermesiydi,

ama ne şehvet duyuyordum, ne de dehşet… yalnızca doktordum şimdi… yalnızca çekilen acıyı görüyordum ve…

Anlamıştım… onun için önemli olan sırrıydı, onuruydu… hayatı değil…

ama yine de ölen birinin başında çaresizce oturmanın, olacakları bilmenin ama yine de elinden bir şey gelmemenin ne demek olduğunu bilir misiniz?

Onun sonu gelmişti, ama benimki değil. Ölüyle baş başaydım, ama tanımadığım bir evde, sırlara tahammülü olmayan bir kentte yapayalnızdım ve ben…

İnsan her şeyini kaybederse, elindeki son şeyi kaybetmemek için umarsızca mücadele eder, benim elimdeki son şey de o kadından kalanlardı, onun giziydi.

ama artık o evde, o kentte kalamazdım… her şeyin bana onu hatırlattığı bu dünyada… Geceleyin bir hırsız gibi kaçtım, ondan uzaklaşabilmek, unutabilmek için…

İnsanın elinde kalan tek hak, canı istediği biçimde gebermektir… bunun için de yabancıların yardımına ihtiyaç duymamaktır.

Stefan Zweig | Amok Koşucusu

25 Haziran 2017

Geç kalmakta gösterdiğiniz çabayı ve kararlılığı başka bir şeyde göstermiyorsunuz.

Her şeye karşı duyduğu umursamazlık kurşun gibi çökmüştü üzerine.

Acısını parçalara ayırmaya başladığı için gitgide sakinleşti.
En derin acının verebileceği acımasız bir soğukkanlılıkla küçük parçalara ayırdı onu.

merkezinde hep kendisinin olduğu bu düşler, gerçek yaşamda gücü yetmeyeceği için asla elde edemeyeceği binlerce görüntü ve başarı sunuyorlardı ona.

Yirmi bir yaşında hâlâ lisede olmak, üstesinden gelemediği tek acıydı, bu acı ona her şeyi unutturuyordu.

Bu inanç içinde kök saldıktan sonra, ruhunda duyduğu kinden başka bir şeye yer olmadı.

Mahvolmuş yaşamının anısı bir kez daha canlandı kafasında, bütün bedeni sert bir sarsıntıyla titredi.
Bir atlayışta rampaya çıktı ve şimşek hızıyla aşağıya, bulanık suların içine atladı…

Stefan Zweig | Amok Koşucusu , Bezginlik

karşı koymak delilik olacaktı, kaçmaksa tehlikeliydi.

Ve sonra ölümle savaşırken şişen gözlerin karşısında bir an şehvetle duraladıktan sonra hançerini kurbanının sırtına sapladı, yavaşça, acımasızca ve tadını çıkararak.

Artık ne öfke hissediyordu, ne de korku, ürkü, pişmanlık ya da hararet; hissettiği yalnızca serin, serin, ay gibi serin, dolu dolu, tatlı bir esintiyle şişen ve dudaklarına değip geçen havaydı.

bu üniformayı tam yirmi savaşta giymiş, karnında çocuğunu taşıyan anne gibi o da bu üniformayla tek beden olmuştu.

Büyük bir hırsla hepsini mideye indirdi, açlığını, tiksintisini, utancını da birlikte yuttu, bir hayvan gibi yedi hepsini, donuk bakışlarla ve gerilmiş yüz hatlarıyla.

Bir yabancının giysilerini giyip dilenerek evden eve dolaştığından beri cesareti de atılganlığı da silinip gitmiş, yaşama arzusu solmuştu.

Stefan Zweig | Amok Koşucusu , Madalya

24 Haziran 2017

Ne tuhaf, yıllardır bir bulutu seyrettiği olmamıştı.

Hiçbir şey yapmamak onu keyiflendirdi. Paris’teyken davetten davete koşardı, şimdi kendisini saran sessizlikse taze bir pınar gibiydi.

Ama saatler çok inatçıydı, söverek, yalvararak, altın vererek onları hızlandırmak olanaksızdı, uykulu adımlarla turlarını tamamlıyorlardı.

kafası arı kovanı gibiydi, yalnızca duymak istiyordu, insan sesi duymak, içinde boğulacak gibi olduğu yalnızlık denizinin önünde bir duvar örmek istiyordu bu sesle.

O güne dek hiçbir zaman yalnız kalmadığı için bir tek kişinin bile kendisi için ne kadar önemli olduğunu hiç bilmemişti.

Hoş bir insansınız, akıllı olun da gençliğinizden yararlanın, kadınları da aklınızdan çıkarmayın, Paris’te onların önemi çok büyüktür, bizim zayıflığımız sizin gücünüz olmalı.

sahip olduğu armağanın heyecanını hissedecek yerde ruhsuzlaşıp miskinleşiyordu

Mutluluk olmadan, varlık olmadan, iktidar olmadan, gençlik olmadan, aşk olmadan yaşayamayacağını biliyordu

Kendisine hayranlığını gösteren birini görünce güzelleşiveriyordu, akıllı insanların yanında o da zeki oluyordu, pohpohlandığında tepeden bakıyordu, sevildiği zaman âşık oluyordu.

Ama yalnızken, kendisini gören, konuşan, dinleyen ve bir şeyler isteyen kimse olmayınca çirkinleşmiş, budalalaşmış, çaresiz ve mutsuz olmuştu.

Je vais mourir, oh ne me plaignez pas!
Yakında öleceğim, bana acımayın

Eskiden yalnızca insanlarla ve iktidarla oynardı; şimdiyse ölümden daha eğlenceli bir oyuncak olmadığını fark ediyordu.

Ruhu çoktan ölmüştü, geriye öldürülecek yalnızca bedeni kalmıştı.

çünkü bu ziyafetlerde akıtılan parayı gördükçe zenginliğin nasıl bir gücü olduğu birden kafasına dank etmişti, kendisiyse bundan yararlanma fırsatını kaçırmıştı.

Her şeyi, insanları, dünyayı, ölümü ve yaşamı bir anda müthiş eğlenceli bulmaya başlamıştı

Çünkü tarihin akışı, zorlanmaktan hoşlanmaz, kahramanlarını kendisi seçer, ne kadar zorlasalar da davetsiz gelenleri hiç acımadan geri çevirir

Bayan de Prie’nin benzersiz ölümünden, gerçek yaşamından ve onca ustaca tasarlanmış ölüm oyunundan geriye herhangi bir kitabın sayfalarında üç beş önemsiz satırdan başka bir şey kalmadı; kurutulmuş bir çiçek çoktan yitirdiği baharının güzel kokulu mucizesini ne kadar yansıtıyorsa, bu satırlar da onun geçmişe gömülü kaderinin fırtınalarını o kadar yansıtıyor.

Stefan Zweig | Bir Çöküşün Öyküsü

23 Haziran 2017

Birine iyi ve merhametli davranıldığını görmek başkalarını da mutlu ve iyi mi ediyor?

Bir yere mutluluk ve neşe getirdiğini bilen insanın yürüyüşü bile farklı oluyordu.

Yanına oturdum, huzur doluydum. Karşısındaki bu kadar neşeli ve samimi konuşurken insan nasıl endişe ya da sıkıntı duyabilir?

Kişinin kabul edemeyeceği, özellikle de sevdiği birinden istemeye dayanamayacağı fedakârlıklar olduğunun bilincindeyim.

Her şey bu kadar basitken kendimi niçin bu kadar üzdüğümü anlayamıyordum; birinin yanına oturup sevgiyle elini tutmak; kendini sıkıp farklı olmaya çalışmamak; aynı şeyleri hissedip aynı görüşte olduğunu belirtmek; sunulan sevgi ve yakınlığı utanmadan severek kabullenmek ve içten gelen duygularını ortaya koymaktan kaçınmamak!

Bu tür insanların malikâneler ve asalet satın alabilmeleri bile başlı başına bir rezalet.

Dar görüşlü bir kişiye dayanmak, gücün onun elinde olduğu her durumda çok zordur; askerlikte ise hiç çekilmez.

Kararlarımız, kabul etmek istemesek de büyük ölçüde sosyal konumumuzla sağladığımız uyuma ve çevreye bağlıdır. Düşüncelerimizin büyük kısmı genellikle önceden edinilmiş izlenimlerin ve etkileşimlerin doğal bir sonucudur; özellikle de çocukluğundan itibaren askerî disiplin baskısı altında eğitilmiş birinin psikolojisinde, verilen emir karşı konulamaz bir zorunluluktur.

Yaşamımın bundan sonrasını yalnızca bir tek insana, beni gerçekten seven insana adayacaktım.

Yaşamda sevgiye gerek duyanlar, sağlıklılar, kendine güvenenler, gururlular, neşeliler, yaşamın zevkini çıkaranlar değildi. Onların buna ihtiyacı yoktu. Onlar sevgiyi yalnızca kendilerine sunulması gerekli bir şey olarak niteliyor, kayıtsız, kendini beğenmiş bir tavır takınıyorlardı.

Beklemek! Birkaç dakika daha beklemek! Dakikalar! Dakikalar! Bir dakika, bir insanın ölmesi, bir kaderin çizilmesi, dünyanın altüst olması için yeterli bir süre…

Uzaklığı, zamanı aşamamak korkunç bir şeydi.

Cesur olmak, aslında korkmamaktan başka bir anlam içermediğine göre, cephede gerçekten cesur ve yürekli olduğumu inançla, güvenle söyleyebilirim.

Dünya savaşından dönmüş biri için birini öldürmüş olmak barış dünyasındaki biriyle aynı anlamı taşımıyordu, kişisel suçum savaşın suçu olan sonsuz kan gölünde bir damla olup kaybolmuştu.

Tarihin yazdığı bu en büyük insanlık suçunun, insan yaşamına karşı düzenlenmiş en anlamsız katliam ve kitlesel yok etmenin yanında bir cinayetin, kişisel bir suçun, bir hatanın ne önemi olabilirdi?

Vicdan anımsadıkça, hiçbir suç unutulmaz!

Stefan Zweig | Sabırsız Yürek

22 Haziran 2017

Bana karşı olan büyük ve ateşli sevgisinden dolayı o insana minnettar olmak!

Seven insan sevdiğinin gerçekten mutlu olup olmadığını tuhaf bir şekilde sezinleme gücüne sahiptir. Ve aşk kendi dünyasında her şeyin en sınırsızını, en ölçüsüzünü arzuladığı için, ölçülü ve tedbirli olan her şey onun için dayanılmaz ve iticidir. Karşısındakinin her tutukluğu ve çekingenliği direniş olarak nitelendirilir ve her tam-olarak- teslim-olmama hali de haklı olarak, gizli bir karşı koyma olarak algılanır.

İnsanı yalnızca ölçemediği, eliyle tutup anlayamadığı şeyler korkutuyordu; buna karşılık sınırlarını belirleyebildiğin, kesinlikle saptayabildiğin şeylerle baş etmek ise bir deney, gücün ölçülebileceği bir sınavdı.

Bedensel başarı genellikle ruhsal rahatlamaya da temel olur.

Stefan Zweig | Sabırsız Yürek

19 Haziran 2017

İnsan bir kez senin durumuna geldi mi nasihatler, fikrini değiştirmek için yapılacak her şey boştur.

İnsan yüreğinin en gizemli zevklerinden biri de budur; kararlarımızı gerçekleştirmeden önce kararsızlık yaşamaktan haz duyarız.

bitirilen her iş kişide belirli bir mutluluk yaratır.

Nasıl ölüme mahkûm bir hasta aniden bastıran bir diş ağrısıyla gerçek ölümcül hastalığını unutursa, ben de gerçekte bana acı veren, bir alçak gibi davranmama, kaçmak istememe neden olan gerçeği unutmuş (ya da unutmak istemiş) ve bunun yerine eğitim sahasındaki anlamsız bir beceriksizliği kaçıp gitmemin bahanesi olarak kabullenmiştim.

Huzursuzluğunuzu meşgul bir adam görüntüsü vererek belli etmemeye çalıştığınız, bu amaçla eski dergileri birbiri ardından karıştırıp okumadan bir kenara koyduğunuz türde bir bekleme!

Yalnızca sizin hastalığınız, yalnızca sizin dertleriniz, başka bir şey bilmiyorsunuz. Buna dayanamıyorum ve artık izin vermek de istemiyorum.

Onu ikna etmek mi? Ne konuda? Bir kadını âşık olmamaya, ihtirasla sevmemeye mi ikna etmeliyim? Hissettiklerini hissetmemesi gerektiğini mi söylemeliyim? Severken sevmemesi gerektiğini mi? Bu yapılabilecek en yanlış şey olur, tabii aynı zamanda en büyük aptallık! Siz hiçbir tutkuya, aşka mantıkla yanaşıldığını duydunuz mu?

Ancak bir sersem, kadınlar karşısındaki bu şekildeki bir ‘başarıdan’ mutlu olur, ancak bir aptal böyle bir şeyle övünür. Gerçek bir erkek ise bir kadının kendisine tutulduğunu hissettiği, kendisinin ise bu duygulara karşılık veremeyeceğini bildiği zaman pek tabii ki üzülecek, endişelenecektir.

Hayır, sakın utanmayın. Toplumun genel anlayışlarına ters düşen bir karar almak zorunda kalan insanın diğer insanların yargılamalarından korkmasını anlayışla karşılıyorum.

Kişinin inanın bana boş, anlamsız bir yaşam sürmediğini, bir insan ya da bir amaç uğruna yaşadığını bilmesi çok önemli.

Eğer yaptığınızla başka birinin yaşamını kolaylaştırıyorsanız hiç çekinmeden en ağır yüklerin bile altına girmeye değer.

Stefan Zweig | Sabırsız Yürek

18 Haziran 2017

Çoğu zaman düşüncelerdeki bulanıklığa rağmen sinir sistemindeki gerginlik, gizemli bir biçimde kişiyi dinç tutmaya yetiyor.

Ne tuhaftır ki milyonlarca insan rahatça yapabildikleri için, attıkları her adımın nasıl muhteşem bir şey olduğunun, bunun onlara Tanrı’nın en büyük lütfu olduğunun farkında bile olmadan yaşamlarını sürdürüp gidiyorlar.

ama yine de sabırsızlıkla, gelmeni ve bana bir saatini armağan etmeni, sana bakmayı, sesini duymayı, aynı odada soluğunu hissetmeyi, varlığını duyumsamayı beklediğimi anlamaya çalış.

Burada gece gündüz yatmaya mahkûm, seni bekleyen, yolunu gözleyen biri var ve gelmediğin saatler uzadıkça bu gerilim dayanılmaz boyutlara ulaşıyor. Sonra birden geliyorsun ve ben başkaları gibi ayağa kalkamıyor, seni karşılayamıyor, seni kucaklayamıyor, seni tutamıyorum.

En zavallı, en düşkün yaratığın bile gururu vardır ve sırf yüreğime söz geçiremiyorum diye beni küçümseme, buna dayanamam!

Ama yalvarırım sana beni affet, çünkü sen olmayınca ne gecem gece ne gündüzüm gündüz, bana kalan yalnızca umutsuzluk ve çaresizlik!

Sonsuz aşkım… korkma benden… seni sevme hakkını elimden alırsan daha fazla yaşayamam…

Düşünmemek, dar bir odada dizginlerinden boşanmış ürkek atların acı veren nallarıyla başınızın üzerinde tepinmeleri gibi şakaklarınızda zonklarken, düşünmemek!

Ama düşünceler, onlar dinlenmek bilmezler; artık bitap düşmüş duygularınızın etrafında yarasalar kadar karmaşık ve gizemli şekilde kanat çırpar ve fareler kadar açgözlülükle kurşun kadar ağır yorgunluğunuzu kemirir, oyarlar.

Niçin en aptallar genellikle en iyi niyetli kişiler oluyordu acaba?

İnan bana bir anda tepetaklak olmak, en yukarılardan en aşağılara, atının eğerinden pisliğin tam göbeğine düşmek çok zor ve insandan çok şeyler götürüyor…

Stefan Zweig | Sabırsız Yürek

17 Haziran 2017

‘belki’ sözcüğünün ‘kesinlikle’ anlamına geleceğini, bundan dolayı da onlara umudun ancak ufak parçalar halinde sunulabileceğini, aksi takdirde iyimserliklerinde aşırıya kaçacaklarını ve delice şeyler yapmaya başlayacaklarını bilemezdiniz ki.

Ama siz onlara gökyüzündeki yıldızları ve ayı vaat ettiniz, onlar da buna inandılar haklı olarak. Sonuç olarak her şeyin sorumlusu sizsiniz, yalnızca siz.

Ama sanırım sizi daha önce de uyarmıştım , acımak iki yanı keskin bir bıçak gibidir; kullanmayı bilmeyen, elini ve özellikle de kalbini ondan uzak tutmalıdır.

Ancak ne yazık ki organizmanın, hem bedenin hem de ruhun inanılmaz bir alışma yeteneği vardır, sinirlerin hep daha fazla morfine ihtiyaç duyması gibi, duygular da hep daha çok acımaya ihtiyaç duyar, ta ki siz bunu karşılayamayıncaya kadar.

… acımak gerçekten sınırlanması gereken bir duygudur, aksi takdirde inanın bana ilgisizlikten çok daha kötü zararlara yol açabilir.

Olgun bir insan bir olaya karışmadan, bu konuda ne kadar ileri gitmeye hakkı olduğunu iyice düşünmeli, sınırlarını belirlemeli ve özellikle başka birinin duygularıyla oynamamalıdır.

Ama iki tür acıma duygusu vardır. Birincisi, duygusal ve zayıf olanı, başka birinin yaşadığı felaketlerden kaynaklanan acı ve hüzünden olabildiğince çabuk kurtulmak için çırpınan yüreğin sabırsızlığıdır. Bu acıma duygusu, aynı acıyı hissetmekten çok, başkasının acısına karşı kendi ruhumuzun içgüdüsel bir savunmasıdır. Diğer tek gerçek acıma duygusu ise, duygusal olmayan, ama yaratıcı olan, ne istediğini bilen; sabırla gücü yettiğince, hatta gücünün bile ötesinde katlanmaya ve dayanmaya kararlı olunan acıma duygusudur.

İnsan yalnızca sonuna kadar dayanabildiği, en acı ve en zor sona kadar sabredebildiği zaman karşısındakine yardımcı olabilir.

… aldatılan bir insanı yeniden normal duruma getirmek çok zordur!

Yaşamımda ilk kez, yeryüzündeki en büyük kötülüklerin kaynağının vahşet ve kötü niyet değil, kişilerin yenemedikleri zayıflıkları olduğunu anlıyordum.

Bu da benim zayıf noktamdı. Bu da benim özrüm, benim sakatlığımdı ve bu konuda da ben koltuk değneklerine muhtaçtım.

İstemeden birbirimizi kırmış olduğumuz için ikimiz de ağzımızdan çıkacak her yeni sözcükten korkuyorduk.

Ama bazı insanlar iyi şeyleri yaşamlarında ellerinin altında hazır bulmuyorlar.

Size geliyorum, çünkü bu hoşuma gidiyor ve kendimi burada, başka yerlerde olduğumdan en az yüz kez daha mutlu hissediyorum.

Görev sözcüğü görev yapmakla ilgilidir, görev yapmak ise birinin emrinde olmak, birine bağlı olmakla.

Kendin acı çekiyorsun diye başkalarına da çektirmenin hiçbir yararı yok. Ayrıca başkalarının bu durumda ellerinden ne gelir ki?

Bu arada ben, dünyanın en büyük aptalı olan ben, onu tamamen bilinçsiz bir şekilde yalnızca acı çeken, sakat bir çocuk olarak görmüş, içindeki kadını anlayamamıştım.

Yirmi beş yaşında biri olarak, hastaların, sakatların, toyların, ihtiyarların, dışlanmışların, aşağılanan kadınların da sevmeye, âşık olmaya kalkışabileceklerini hiç düşünmemiştim.

Şimdi artık takılmak için ona “küçüğüm” dediğim zaman niçin öfkelendiğini, küçük bir çocuk değil kadın olarak görülmek istediğini, bir kadın olarak sevilmek istediğini biliyordum.

Genç ve pek de deneyimli olmayan bir insan olarak, o zamana kadar aşk gereksiniminin ve özleminin yüreğin en büyük acısı olduğunu sanırdım. Ancak içinde bulunduğum o anda arzulamak ve özlem duymaktan çok daha beterinin, istemediğin halde sevilmek ve bu rahatsız edici tutku ve ihtirasa karşı koyamamak olduğunu anlıyordum.

Eğer istenmeyen bir tutkuya, karşılıksız bir aşka karşı koyan kadınsa, bu cinsiyetinin doğal bir sonucu olarak nitelendirilir. Kadınlara baştan beri reddetme hakkı tanınmış olduğu için, en ateşli aşkı, en büyük tutkuyu bile geri çevirmesi zalimlik sayılmaz. Ne yazık ki durum bunun tam tersiyse, yani bir kadın yüzünü kızartmayı göze alıp sevgisine karşılık alıp alamayacağını bile bilmeden, bir erkeğe umutsuz aşkını itiraf etmeyi göze almışsa, karşısındakinin soğuk kalması ve bu sevgiyi reddetmesi korkunç bir durumdur. Bir kadının isteğine karşılık vermemek erkeği, onun gururunu kırmak, onu utandırmak anlamına gelir; seven kadını reddeden bir erkek, onu en nazik noktasından incitmiş demektir.

Artık büyük bir sıkıntı ruhunuzun en içine kadar işlemiş, gece gündüz sizi bekleyen, sizi özleyen, sizi arzulayan, sizin için inleyen bir kadının, bir yabancının varlığı sizi içten içe kemirmeye başlamıştır. O varlığının her zerresiyle, tüm bedeniyle, kanıyla canıyla, senin ellerini, saçını, dudaklarını, bedenini, geceni, gündüzünü, duygularını, cinsiyetini, tüm düşüncelerini ve düşlerini arzuluyordur.Seninle her şeyi paylaşmak, her şeyini almak ve seni bir solukta kendi içine çekmek istiyordur.

Bir erkeğin en anlamsız ve en çaresiz kaldığı durum istemediği halde sevilmekti, bu, acıların en büyüğü, işkencenin en dayanılmazı olduğu gibi hiç suçsuzken en büyük suçtu.

Başkalarından dinlenenler ve kitaplardan okunanların hepsi gelip geçiyor, geriye yalnızca kendi yaşadıklarınızın yüreğimizde uyandırdığı duygular kalıyor.

Stefan Zweig | Sabırsız Yürek

16 Haziran 2017

Çok üzgünüm, ama tıbbın etikle hiç alakası yok; her hastalık kendi başına bir anarşik eylem, doğaya bir başkaldırış; bundan dolayı onu yenmek için elden gelen her şeyin, ama her şeyin yapılması gerekiyor.

Ele geçen her fırsattan faydalanmak gerekir, çünkü yalnızca iyi niyet ve doğruluk bugüne kadar ne insanlığın ne de bir tek insanın iyileşmesine yardımcı olabilmiştir.

Çakan şimşeğin parıltısından gözlerim neredeyse körleşmiş olmasına rağmen, ne yıldırım ne de fırtına beni birkaç dakika önce yaşlı adamın minnettarlıkla ellerimi öptüğü andaki kadar dehşete düşürebiliyordu.

Şiddetli duygusal çalkantıların ardından insanın uykusu da derin ve deliksiz oluyordu.

Şu ana kadar bana hep sabır dendi, biraz daha sabır! Peki ama nereye kadar, insanın ne zamana kadar sabretmesi gerektiğini de bilmesi gerek. Biri bana altı ay, hatta bir yıl daha sonra her şey düzelecek diyebilseydi, iyi diyecektim ve benden istenen her şeye katlanacaktım…

Aslına bakılırsa söylemeye hakkım olandan fazlasını söylemiş olsam da acıma duygusundan kaynaklanan yalanım bu insanların mutlu olmasını sağlamıştı ve bu asla bir suç ya da haksızlık sayılamazdı.

Öylesine bir coşku içindeydim ki, kendi kabıma sığamıyor, her eve girmek, her yabancıyla sohbet etmek, içimdeki tüm duygularımı onlara açmak, hissettiklerimi çevreyle paylaşmak, heyecanımı, coşkumu onlara da armağan etmek istiyordum.

Stefan Zweig | Sabırsız Yürek

Düşünürken Sizi

sizi düşündüm biraz
sizi ve ellerinizi
vakit gece yarısından az ötedeydi
geceyi giyinip,
cüzdanıma birkaç şiir sıkıştırdım
her an size acıkabilirim diye..

sahil boyu yürüdüm sanki
dudaklarıma takıldı bütün eski şarkılar
fasıl muhabbetlerinde sabahlayan çocukluğumu hatırladım
rakı kokan kahkahaları
uykusuz coşkuları
dilimin ucuna gelip de bir türlü söyleyemediğim seviyorum’ları
çok sonraları öğrendim
asıl sarhoşluğun,
sevdada olduğunu..

siz bilmezsiniz
ilk defa hüzzamla seviştim ben
inkar etmeyeceğim,
rast’la da kırıştırdım
eh biraz da hicaz’la
ama ne olur kıskanmayınız
onlar hala var hayatımda,
siz başkasınız..

gözleriniz mesela
hani o soyarcasına bakan
hüzün bile gülümsüyor gözlerinizde
hüzün dahi sevdalı

sonra sesiniz
duyduğumda yüreğimi alıp da yanınıza kaçıran
haberim olmadan dünyaya geliyor bütün şiirler
büyütmekte zorluk çekmiyorum lakin
kelimelerimin babası olur musunuz..?

sizi düşündüm biraz
sizi ve sözcüklerinizi
üşümemek için kendime sarıldım
ve silkinip attım üzerime yapışan yufka yürekli vedaları

bir deniz vakti sizin için doğdum sanki
adımı haykırdı bütün deniz kabukları
adımı haykırdınız sanki
size ulaştığımda rüzgar saçlarımdaydı
rüzgarım saçlarınıza bulaştı

siz bilmezsiniz
biraz da mahcuptum beklettiğim için
çağırdığınızı duysam,
hemen gelmez miydim..?

sizi düşündüm biraz
sizi ve yüreğinizi
vakit gece yarısından az ötedeydi
yolların sizinle kısaldığını öğreniyordum
acemiydim
şaşkındım
yorulmuştum
avuçlarımda titreyen sevgimi dudaklarınıza götürdünüz,
size vuruldum..

sizi düşündüm biraz
sizi ve yine sizi
sakıncası yoksa yanıtlayın ne olur
birkaç sene önce
neredeydiniz..?

Pelin Onay

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Ataol BEHRAMOĞLU

13 Haziran 2017

Ne kadar iyi niyetli olursanız olun, çevrenizdekiler hep kuyunuzu kazmaya çalışan düşmanlardır.

Hiç ama hiçbir şey gerçeği değiştirmez; para kişileri tahrik eder, yolsuzluğa sürükler.

Konu para olunca insanlar çok acımasız oluyorlar. İğrenç oluyorlar, gerçekten iğrenç! Bunu eskiden hiç bilmiyordum.

En iyisi mütevazı bir yaşam sürmek, güvende olmak ve sürekli sinirlenmek zorunda kalmamak. Böyle bir malikânenin sahibi olarak insan hayatta bir şeylere sahip olduğunu zanneder, ama gerçekte bu, başkaları için hayatını feda etmek demek!

İnsanoğlunun kıskançlık duygularını tutuşturmakta hiçbir şey, kendi aralarından birinin başına devlet kuşu konarak sınıf atlaması kadar etkili olamaz; dünyanın en zengin prensinden hiçbir şey esirgenmezken, kendileriyle beraber aynı zincirin halkalarından birini oluşturan kader yoldaşlarının bu zinciri kırarak özgür olması katlanılmaz bir durumdur.

Aldatılanın küçük de olsa bir suçu olduğunu belirlemek bir anlamda vicdanı rahatlatır.

İnsan aslında onun gibi olmalıydı: Dolandıracağına dolandırılmayı kabullenebilmeliydi – dürüst, temiz yürekli bir insan.

Kurnazlıklarımın hiçbiri benim mutlu olmamı sağlamaya yetmedi, diye düşündü, hep huzursuz, aşağılanan bir insan oldum.

gözü işten başka bir şey görmeyen, yaşamayı bilmeyen, alçak biri nasıl olur da böylesine zarif ve duygusal bir kadına böyle bir teklifte bulunabilirdi?

Böyle ani ve absürd bir tekliften böylesine mutlu bir evlilik ortaya çıkması çok nadir bir durumdur.
Genellikle zıt kutuplar birbirini çeker, tabii doğru yerleştirilirlerse kusursuz bir uyum ortaya çıkar.

Milyonlarının ona karısını geri getirmeyeceğini anlayınca paraya değer vermemeyi öğrendi.

Dikkafalı olduğu, sayısız felaket ve mutsuzlukla dolu dünyamızda tek felaketin kendi kızının başına gelmiş gibi bencil bir tutum izlediği için zor bir insan olduğunun bilincindeyim.

yaşamda zaman zaman aldanmış olmaktan utanmamalısınız, hatta diyebilirim ki insanlara ve olaylara başlangıçta iyimserlikle yanaşmayı engelleyen eleştirici, kuşkulu bakışların henüz kişiliğinizin bir parçası olmaması büyük bir şans.

Stefan Zweig | Sabırsız Yürek

12 Haziran 2017

Tanımadığımız bir insandan yoğun bir övgüyle bahsedilmesi durumunda hayal dünyamızda tüm değerli ve romantik anılarımızı harmanlayıp onu gözümüzde canlandırmaya çalışırız.

Zaten her nedense, özel kişilerin görünümlerinin de ilk bakışta hayran olunacak kadar farklı olacağı gibi bir yanılgımız vardır.

Öfke insanda yalnızca kötümser değil aynı zamanda eleştirici bir kişilik oluşturuyordu.

Ancak bu tür bir karşı koyma aynı zamanda yaşama arzusunun, iyileşme isteğinin de göstergesidir, bir organizma ne kadar normal ve güçlü çalışmaya başlarsa o kadar büyük şiddetle hastalıklarından kurtulmak isteyecektir.

Zaten kişinin ruhsal dengesini belirleyen rastlantılar, cesaretimizi artıran ya da kıran küçük ayrıntılar değil midir?

dünyada bir şeyi yarım söylemek ya da yarım bırakmak kadar kötü bir şey yoktur. Her kötülük bu yarım işlerden çıkar.

Böylesine bir çalışma hırsı ve yorulmazlıkla insan elbette çok kazanır. Ancak büyük servetler alınanla verilen, üretilenle tüketilen arasında özel bir bağıntı olduğunda ortaya çıkar.

Onun için zengin olmak, zengin tanınmaktan daha önemli ve doğruydu.

Akıllı, çalışkan ve aynı zamanda tutumlu olan birinin er geç büyük paraya ulaşacağını söylemek için filozofça yorumlar yapmaya hiç gerek yok, ayrıca bu şaşılacak bir şey de değil.

Zengin olma ve öğrenme ihtirası, bunlar onun için ayrılmaz bir biçimde birbirine bağlıydılar.

Benim için bu kadar paraya sahip olmanın hiç önemi yok, yalnızca huzur istiyorum.

Şans böyle bir şey işte, şanslıysan para seni uykuda bile buluyor!

Stefan Zweig | Sabırsız Yürek

11 Haziran 2017

Umutsuzluktan kaynaklanan intikam duygusuyla bizi üzmek, çektiği acıyı bize de yaşatmak,
Tanrı yerine bize, sağlıklı insanlara isyanını belirtmek istiyordu.

Bütün bunlara rağmen onu neşelendirmek bugün hâlâ ne kadar kolay bilemezsiniz! En ufak bir jest bile onu ufak bir çocuk gibi sevindiriyor. En aptalca fıkraya bile gülebiliyor, okuduğu bir kitap onu heyecanlandırabiliyor.

Ve birden böylesine sağlıklı bir biçimde kısıtlanmadan, zevkle ata binmekten, sağlıklı bir vücuda sahip olmanın ayrıcalığından utandım.

Başkası yapamıyor diye bir zevkten vazgeçmenin, başka biri mutsuz olduğu için bir mutluluğu kendine yasaklamanın bir anlamı olmadığını biliyordum. Güldüğümüz, budalaca şakalaştığımız her saniyede birilerinin yatağında kıvranıp öldüğünü, binlerce pencerenin gerisinde yoksulluğun kolgezdiğini, insanların açlıktan öldüğünü, hastanelerin, taşocaklarının, kömür madenlerinin olduğunu, fabrikalarda, bürolarda, hapishanelerde sayısız insanın angarya olarak çalışmak zorunda kaldığını; başka birinin acı çektiğini hissetmenin o kişinin acısına bir faydası olmayacağını biliyordum.

Yeryüzündeki acı ve felaketleri yalnızca düşünmenin bile, geceleri insanın uykusunun kaçması ve dudaklardaki gülümsemenin kaybolup gitmesi için yeterli olacağının bilincindeydim. Ancak kişiyi asıl kederlendiren, üzen şey, gözünde canlandırdığı hayalî acılar değildi; gözle görülüp hissedilenin acısı bambaşkaydı.

Yüzünde, güzel bir müzik dinleyen bir insanın mutlu ve huzurlu aydınlığı görülüyordu.

Genç bir insan olarak yaşamımda ilk kez, bu dünyada birine yardım etmiş olmanın bilincine varıyor, benim gibi küçük, sıradan, güvensiz bir subayın başka birini gerçekten mutlu edebilme gücüne sahip olmasına şaşıyordum.

Yaşamdaki tek amacı görevini eksiksiz yapmak ve kimseye kesinlikle sıkıntı vermemek olan ve yaşamdan esas olarak hiçbir şey beklemeyen ben, yirmi beş yaşındaki bir genç olarak, şimdiye kadar hiç böylesine güçlü, tutkulu bir duygu hissetmemiştim.

Yalnızca yardımcı olmak, başka birine faydam dokunması fikri bile içimde bambaşka bir sevinç uyandırıyordu.

Kişi ancak başkaları için de bir değeri olduğunu anladığında varlığının anlamını ve önemini kavrayabiliyordu.

Yaşamımda ilk kez her tür bağlılığın ruhun asıl güçlerini engellediğini, insanın gerçek kişiliğinin ancak özgür olduğu zaman ortaya çıktığını anlıyordum.

Şanssızlık, insanı alıngan; sürekli acı ise adaletsiz kılar.

dünyevi bir acının tek bir biçimini bile gerçekten içinde duyumsayabilen biri, edindiği bu gizemli bilgi sayesinde, kendisine en yabancı ve görünüşte en anlamsız acıları bile anlamaya başlıyordu.

Uzun süreli bir acı yalnızca hastayı değil, ötekilerinin acıma duygularını da yoruyordu; yoğun duygular sonsuza dek süremezdi.

Gençliğin anlamı her öğrenilenden coşku duyup yeni keşiflere doyamamasıdır.

Fedakârlık ederek yüksel, başkalarının kaderiyle hemhal olarak her acıyı paylaşarak ruhunu zenginleştir!

Ah, biz gençler pahalı şeyleri ne kadar da çok önemsiyoruz!

Tabii insan mutlu olunca zamanı unutuyor.

Bu bekleme süresini uyuyan kızı bir tablo gibi inceleyerek geçirdim.

Küçük hayvanları, güvercinleri, tavşanları okşamak için belki yeterli ama bir şeyi tutmak, kavramak için bile güçsüz elleri… Bu ellerle kendini gerçek acılara karşı nasıl savunabilir ki, diye düşündüm içim yanarak.

Yalnızca bir şeye katlanamıyor ve onu iğrenç buluyorum. Yalan-riyakârlık-yağcılık!

Bana her gün bir porsiyon merhamet sunmakla yükümlü olduğunuzu düşünmenizi istemiyorum, en içten acıma duygularınızı bile istemiyorum, acımayın bana!

İnsan yaşlanınca, daha ilk bakışta karşısındakinin nasıl bir insan olduğunu anlıyor, neredeyse içini okuyor…

Stefan Zweig | Sabırsız Yürek

10 Haziran 2017

Eğer bir şeyi yapmakta tereddütleriniz varsa, kaçamak yollar her zaman daha çekici gelir.

Sakatlığını ne kadar ustaca, zarafetle belirtiyordu. “Ne yazık ki – ben hep evdeyim.”
Bir insan affettiğini nasıl bundan daha zarif anlatabilirdi? Kırılmış olduğunu belirten tek bir ima bile yoktu.

Arkadaşlarına karşı kendini gülünç bir duruma düşüren sonsuza kadar öyle kalırdı; onlar böyle şeyleri hiç unutmaz, hiç affetmezlerdi.

Gözleri kahve çekirdeklerini andırıyor; gülümseyince kavrulan kahve çekirdekleri gibi çıtır çıtır yanıyordu adeta. Gür siyah saçlarının altından görülen büyüleyici küçük kulaklarının yosunlar arasındaki kırmızı sıklamenleri andırdığını düşündüm.

Görev bilinci, içimize işlemişti, tüm özel sorumlulukların üstündeydi.

İki tür acıma duygusu vardır. Birincisi, duygusal ve zayıf olanı, başka birinin yaşadığı felaketlerden kaynaklanan acı ve hüzünden olabildiğince çabuk kurtulmak için çırpınan yüreğin sabırsızlığıdır. Bu, bir acıyı birlikte hissetmek değil, ruhun yabancı bir derde karşı kendini içgüdüsel olarak savunması anlamındaki acıma duygusudur. Diğeri, tek gerçek acıma duygusu ise yaratıcı olan, ne istediğini bilen; sabırla, gücü yettiğince hatta gücünün bile ötesinde katlanmaya ve dayanmaya kararlı bir insanın acıma duygusudur.

Stefan Zweig | Sabırsız Yürek

5 Haziran 2017

iyi şeyler vaat eden bir acıydı bu, tamamen kapanmadan önce kabuk tutarken yanan yaralar gibi sıcak, ama yumuşak bir acı.

Yaşamını ve şimdi mutluluğunu da oluşturan bütün bu şeylerin tadına daha derinden varmak için gözleri kapalı yatmaya devam etti.

Artık hiçbir şey anlamıyor, sadece tiksinti duyuyordu, bir de yorgunluk.

insanın vedalaşmak için ne kadar az zamana ihtiyacı olduğunu ve yanında götüremeyeceğini bilince her şeyin ne kadar değersiz göründüğünü fark edip korktu

Utanç diyorsun, bu… bu da bir tür korku sadece… ama daha nitelikli bir korku…

İtirafı engelleyen bu basit korkuyu her türlü suçtan daha zavallıca buluyorum.

Aslına bakarsan hâlâ anlayamadığım şey, insanın tehlikesini bilerek bir suçu işledikten sonra itiraf etme cesaretini bulamayışıdır.

Sanıklar en fazla, gerçeği gizlemelerinin, her şeyin anlaşılacağı tehlikesinin ve bir yalanı sayısız saldırı karşısında savunmak zorunda olmalarının üzerlerinde yarattığı o dehşetli baskının eziyetini çekerler.

İçte tutulan gözyaşları akıtılanlardan daha acıtıcıdır.

Korku cezadan çok daha beterdir, çünkü ceza bellidir, ağır da olsa, hafif de, hiçbir zaman belirsizliğin dehşeti kadar, o sonsuz gerilimin ürkünçlüğü kadar kötü değildir.

Bir anda yaşamın tüm zenginliğini hissetmeye başlamıştı ve artık yaşamında tek bir saati bile anlamsız geçirmeyeceğini biliyordu.

Stefan Zweig | Korku

4 Haziran 2017

Kendi bakışlarındaki güvensizliği görme korkusuyla aynaya bakmaya cesaret edemiyordu,

“Elbette, siz namuslu bir kadınsınız değil mi, sözüm ona!
Bir koca, onca para ve sahip olduğunuz her şey yetmiyor,
bir de zavallı bir kızın erkeğini baştan çıkarıyorsunuz…”

“Demek evli hanımlar, asil ve kibar hanımlar, bir başkasının erkeğini çalmaya gittiklerinde böyle giyiniyorlar.
Yüzleri gizli, tülle örtülü… elbette, sonradan yine namuslu kadını oynayacaklar ya…”

Âşığının kendinden önce böylesine aşağılık ve rezil bir kadına ilgi göstermiş olması gururunu incitmişti,

Fakat fırtına veya bunaltıcı sıcak kadar, havanın durgunluğu da insanı rahatsız edebilir, aynı şekilde ılımlı bir mutluluk da talihsizlik kadar kışkırtıcı olabilir ve isteksizlik çeken pek çok kadın için, umutsuzluğun getirdiği sürekli bir doyumsuzluktan daha tekinsizdir.

Tokluk da açlıktan daha az kışkırtıcı değildir.

oysa maceranın gerçek bedeli tehlikeye atılabilmektir.

Fakat bir kez sadakatsizlik yapmışken, ne mutluluk ne de hayal kırıklığı duyarak,
bir görev duygusu ve alışkanlığın verdiği bir tür tembellikle bu genç adama gitmeyi sürdürdü.

içi soğuk olan her insan gibi, kendisi yanmadan tutku ateşiyle sarılmış olmaktan hoşlanıyordu.

fakat şimdi belli bir durumda nasıl davranacağım tahmin etmeye çalıştığında onun kendisi için ne kadar yabancı ve bilinmez kaldığını anlıyordu.

Birden ne olduğunu anladı, özgürleşmek isteyen, bastırılmış kahkahalar vardı içinde.

Sekiz yıllık evliliğinde, mutluluğunun fazla sıradan olduğuna hükmederek kocasına yakınlaşmaya çalışmamış, ona ve kendi çocuklarına yabancı kalmıştı.

Stefan Zweig | Korku

3 Haziran 2017

onun için düşünmek, bütün organlarının en yüksek düzeyde çalışmasını gerektiren fiziksel bir zorlanmaydı sanki

çünkü sanki cehennemde geçen bu bir yıl içinde, bir insanın başka biriyle iyilikle konuşabileceğine inanmaz olmuştum.

Yeryüzünde beni sorgulamayan, bana işkence yapmayan bir insan var mıydı gerçekten?

Ve kendime karşı oynadığım bu mantıksız oyundan başka bir şeyim olmadığı için, öfkem,
intikam hevesim fanatik bir biçimde bu oyuna yöneldi, içimdeki bir şey haklı çıkmak istiyordu
ve savaşabildiğim tek şey içimdeki bu öteki ben’di; böylece oyun
sırasında neredeyse delice bir heyecana kapılmaya başladım.

Çevremdeki korkunç hiçliğin beni boğmaması için, kendimi siyah ve beyaza bölmeyi en azından denemek durumunda kaldım

Ama yeryüzünde kimin, hiçliğin kölesi olan benim kadar yararsız ve kullanılmayan zamanı vardı ki,
kim bu kadar hırs ve sabırla doluydu?

Kumaşa dokundum ve gerçekten de kumaşın arkasında dikdörtgen bir şey,
bükülebilen ve hafifçe hışırdayan bir şey hissettim; bir kitap!
Bir kitap! Ve ansızın çılgınca bir düşünceye kapıldım: Kitabı çal!

Ama boşlukta, zamansızlıkta geçen bir dört ayın ne kadar sürdüğünü hiç kimse ne bir
başkasına, ne de kendine anlatamaz, ölçemez, gözünde canlandıramaz

Ve çevremde hep yalnızca masa, dolap, yatak, duvar kâğıdı, pencere vardı, beni oyalayacak bir şey, kitap,
gazete, yabancı bir yüz, birşeyler yazmak için kalem, oynamak için kibrit, hiçbir şey, hiçbir şey, hiçbir şey yoktu.

çünkü bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz.

Bence içinde biraz duygu olsaydı, yanlışlarımıza dikkatimizi çekebilir ya da dostça bir sözle bize gayret verebilirdi.

Adam ücretini yüksek tutmakta çok haklı; her meslekte gerçek profesyoneller aynı zamanda en iyi işadamlarıdır

onun savunma yöntemi benim ona yaklaşma isteğimden daha etkiliydi.

Sabit fikirli, kafasını tek bir düşünceye takmış her türlü insan, yaşamım boyunca beni çekmiştir, çünkü bir insan kendini ne kadar sınırlarsa, öte yandan sonsuza o kadar yakın olur; işte böyle görünüşte dünyadan kopuk yaşayanlar, özel yapıları içinde karınca gibi, dünyanın tuhaf ve eşi benzeri olmayan bir maketini kurarlar.

Ama böyle hızla gelen bir ün, böyle boş bir kafayı nasıl sersemletmez ki ?

Bütün yontulmamış varlıklarda olduğu gibi onda da gülünç bir kendini beğenmişlik vardı.

Stefan Zweig | Satranç

1 Haziran 2017

Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık.
Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.

İnsanların geçmişte kalan her şeyin hep bir hata ve ileriye bir hazırlıktan ibaret olduğunu sanmaları genel bir delilik hali herhalde

Çünkü sadece kendi kaderlerini bir gizem olarak yaşa­yabilenlerin gerçek anlamda yaşadıklarına inanıyorum.

Daha iyi bir insan olduğumu iddia edecek cesaretim yok elbette, ama daha mutlu bir insan oldu­ğumu biliyorum, çünkü o buz gibi donuk hayatım için yeni bir anlam buldum, yaşamın kendisinden başka bir sözcükle açıklayamayacağım bir anlam.

İnsanları sevindirmenin bu kadar iyi ve kolay oldu­ğunu niçin daha önce hiç anlamamıştım!

Elimdeki ipin gerildiğini hissettim, balonlar kaçıp gitmek, özgür olmak, gökyüzüne varmak istiyorlardı. Gidin o halde, nereye istiyorsanız oraya uçun, özgürsünüz! İpi elimden bıraktım ve onca balon bir anda renkli aylar gibi gökyuzünde yükseldi.̈

Bunu yapar yapmaz fazlasını istedim, daha fazla sevinç yaymak, daha fazla hissetmek istedim, birkaç gümüş bo­zuklukla, birkaç renkli banknotla korkuları, kaygıları gidermek, ruhları şenlendirmek ne kadar kolaydı.

İnsanın kendini açması yeterliydi, insandan insana canlı bir akış başlıyordu he­men, yükseklerden derinlere iniyor, derinlerden tekrar sonsuzluğa yükseliyordu.

Tehditle alınmış bir para için teşekkür etmenin gülünçlüğünü kendi de fark etmiş­ti.

Birisi bana ihtiyaç duyuyor, beni arıyordu, ilk kez bu dünyaya ait birisi için var olduğumu hissediyordum.

Hayatın en dibindeki lağımlara kadar inmek, tüm geçmi­şimi tek bir gün içinde harcayıp israf etmek beni cezp edi­yordu.

bomboş geçip gitmiş olan tüm ya­şamım birdenbire geri hücum etmiş ve gırtlağıma kadar yığılmıştı.

sadece yalnız kal­maya ve kendi ateşimle kavrulmaya daha fazla dayana­mayacaktım.

Denizde susuzluktan ölen biri gibiydim.

İnsanın mutlulukla yaşamış olduğu karaya limandan ayrılan bir gemiden bir kez daha bakması gibi̇ arkasından baktım.

Fakat acı olsun, haz olsun, korku olsun, dehşet veya pişmanlık olsun, hiçbirini tek ve diğerlerin­den ayrı hissetmedim, hepsi iç içe geçip erimişti; sadece hissettiğimi, yaşadığımı, nefes aldığımı duyuyordum.

Kendi içime bir sağanak gibi yağmanın, şimdiye kadar yaşadığım en derin rüyanın tatlı kucağında rahatsız edil­menin öfkesiyle irkildim

bu sessiz yolculukta tarifsiz bir yalnızlık i̇çindeydim, üstüme sadece aniden aydınlanan bilincimin parlak meşalesinin ışığı düşüyordu.

Stefan Zweig | Olağanüstü Bir Gece

31 Mayis 2017

Tam beyaz elbisesinin altından görünen küçük ve zarif ayağına baktığım anda o da bakışlarını giysisini gözden geçirir gibi kayıtsızca bir edayla aşağı­ ya doğru kaydırdı.

Gerçek anlamda arzulamayı değil, sadece kadınların varlığıyla oluşan o sı­cak esintide şehveti hissetmeyi seviyordum; heyecanlan­mayı değil, sadece ilhamını seviyordum.

Sahip olmanın beni bu kadar heyecan­landıracağı herhangi bir zenginlik, beni bu denli çekebi­lecek herhangi bir kadın düşünemiyordum, beni duygu­larımın donukluğundan kurtarıp böyle bir ateşe atacak hiçbir şey aklıma gelmiyordu.

İçimdeki bu kıpırtısızlıkla hayatım giderek tekdüze­leşti, uğraşlarımın ve olayların çeşitliliğine rağmen günler öne çıkan bir şey olmadan peş peşe diziliyor, bir ağacın yaprakları gibi yeşeriyor ve sararıp gidiyorlardı.

Acı çekmek için bile ye­tersizdim.

Beni bırakan insanlar, gelen ve giden kadınlar oldu, her defasında odada oturmuş camın dışındaki yağmuru sey­reden biri gibi hissettim kendimi; doğrudan yakınımda olan şeylerle bile aramda camdan bir duvar vardı ve ken­di irademle onu yıkacak gücü bulamıyordum.

Fakat hiçbir kıpırtı yoktu ve ben kendimi, ışığın hiçbir za­man içinde kalmadan geçip gittiği camdan bir nesne gibi hissettim.

hiçbir yere tutunmadan, hiçbir yerde köklen­meden, akan suyun üzerinde kayar gibi yaşıyordum ve
bu soğuklukta ölü, cesedimsi bir yan olduğunu gayet iyi biliyordum; gerçi henüz çürümenin kötü kokan soluğu hissedilmiyordu, ama umarsız bir donukluk, acımasız, soğuk bir duygusuzluk yerleşmiş, yani bedensel anlam­ da gerçek ölümün ve çürümenin dışarıdan da görüldüğü aşamanın eşiğine gelmiştim.

Yıllar boyunca hayatıma eşlik etmiş olan, yumuşak, sıcak bedeni bedenime değerek, soluk­larımız birbirine karışarak uzun geceler geçirmiş oldu­ğum bir kadın benden kopuyordu ve içimde hiçbir kıpır­tı uyanmıyordu; olanlara karşı çıkmıyor veya onu geri döndürmeye çalışmıyordum; bu kadının sağlıklı içgüdü­süyle gerçek bi̇r insandan beklediği olağan duygulardan
hiçbiri içimde uyanmamıştı.

çünkü dinginlik içinde geçen hayatımda gerçek bir sevince dönüşebilecek çok az şey vardı. Zevkle seçilmiş bir kravat bile beni hoşnut edebiliyordu, güzel bir kitap, bir araba gezintisi veya çekici bir kadınla geçirdiğim birkaç saatten sonsuz bir mutluluk duyabiliyordum.

Hırs dürtüsüne hiçbir zaman sahip olmamıştım zaten; ben de önce birkaç sene yaşamı karşıdan izleyip kendime bir etkinlik alanı seçme çekimini hissedene kadar beklemeye karar verdim.

Bu olayı kâğıda geçirmemin tek nedeni, onu bir kez daha nesnel olarak saptanmış biçimde karşımda görmek, bir kez daha tüm duyularımla tadını çıkarmak ve aynı zamanda zihinsel olarak içsel­leştirmek.

Stefan Zweig | Olağanüstü Bir Gece

25 Mayis 2017

Kendim için, kendim için ne zaman yaşadım ki?.. Nasıl bir hayattı bu: Sürekli, yalnızca para kazandım, para, para, ve hep başkaları için, ve şimdi, şimdi bana ne yardım edecek?..

Silah, fiziksel açıdan güçsüz olanların kendilerini güvende hissetmelerini sağlar.

İnsan burada mutlu olabilir. Bir defasında ben de mutlu olmak, tasasız insanların dünyasının ne kadar güzel olabileceğini duyumsamak istedim… yazışmalar, hesaplar, pazarlıklar, pazarlamacılıkla geçen elli yıldan sonra, ben de bir defa birkaç güzel gün geçirmek istedim, bir defa, ölmeden önce bir defa… altmış beş yıl, Tanrım, dile kolay, o yaşta, ölümün bir eli insanın üzerinde oluyor, işte o zaman insan için ne paranın değeri kalıyor ne de doktorların yardımı oluyor…

“Yine yalnızım,” dedi, “her zaman yalnızım!.. Sabahleyin ben işe giderken, ikisi de danslarından, tiyatrolarından yorgun düştüklerinden keyiflerini bozmadan tembel tembel uyumaya devam eder… ben akşam eve döndüğümde ise onlar çoktan gitmiş olur: Bana ihtiyaçları olmaz orada. Ah, para, o kahrolası para bozdu onları… para onları bana yabancılaştırdı… Ben aptal, tonla parayı bir araya getirdim, kendimden bile çaldım, kendimi yoksul düşürdüm, onların ahlakını bozdum… elli yıl boyunca anlamsız bir şekilde didindim durdum, bir günü bile kendime ayırmadım ve şimdi yalnızım…”

Çünkü ben zayıf biriyim… korkağın tekiyim… o ikisine karşı hep zayıftım… yaptıkları her şeye göz yumdum… onlara rahat bir hayat sağlayabildiğim için gurur duydum, bu arada kendi hayatımı mahvetmiş olsam da… dişimle, tırnağımla kazandım parayı, kuruş, kuruş… onları mutlu görmek uğruna canımı dişime taktım. Fakat onlara refahı sağlar sağlamaz, benden utanmaya başladılar… onların yanında yeterince şık değildim… fazla cahildim… nasıl kendimi eğitebilirdim ki? Daha on iki yaşındayken beni okuldan aldılar, para kazanmak zorunda bırakıldım, para kazanmak, para kazanmak…

Sadece şimdi çocuğumun gece yarısı saf ve temiz bedeniyle erkeklerin yatağına girdiğini, tıpkı sokak fahişeleri gibi… Ah, nasıl bir utanç bu?

Fakat ben onlar hakkında ne biliyorum ki?.. Bütün gün onlar için çalışıyorum, günün on dört saati bürodayım, tıpkı yıllar önce numunelerle dolu valizimle trenle kent dışına gittiğim gibi… sadece onlara para getirebilmek için, para, para, kendilerine güzel elbiseler alabilsinler ve zengin olsunlar diye…

Kader, yüreğe dıştan dokunmadan çok önce beyinde ve kanda içten içe ilerler her zaman. Kişinin kendini tanımaya başlaması aslında kendini savunmaya başlamasıdır ve bu çoğu zaman beyhude bir savunmadır.

Stefan Zweig | Bir Yüreğin Ölümü

23 Mayis 2017

Yarım gerçeğin hiçbir değeri yoktur, her zaman tüm gerçek önemlidir.

“Bir kadının, kocasını ve iki çocuğunu gerçek aşkı olup olmadığını bilmediği bir adam uğruna bırakmasını çirkin ve aşağılayıcı bulmuyor musunuz? Pek genç de sayılmayan ve hiç değilse çocukları adına özsaygısı olması gereken bir kadının, böylesi hafif davranışını gerçekten affeder misiniz?”

İnsanları yargılamaktan değil, anlamaya çalışmaktan zevk alıyorum.

Bir kadının kendisini içgüdülerine özgürce bırakmasını, tutkularının peşinden gitmesini, genelde olduğu üzere kocasının kollarında, gözleri kapalı onu aldatmasından daha dürüstçe bulduğumu belirttim.

Bir kadının, hayatının bazı anlarında istemeden ve farkında olmadan bazı gizli güçlerin esiri olabileceği gerçeğini reddetmenin altında, insanın kendi içgüdülerinden, doğasındaki şeytanlıklardan korkmasının yattığını, bazı insanların kendilerini “kolay baştan çıkarılanlar”dan daha güçlü, daha namuslu, daha temiz hissetmekten zevk aldıklarını söyledim.

Uzun yıllar hayal kırıklığı yaşamış, sıkıcı bir evlilik sürdürmüş bir kadının, hayat dolu ve enerjik birinin çağrısına kapılacağı ihtimalini tüm gücümle savundum, hatta bunun mümkün olduğunu söyledim.

İnsanların çoğunun muhakeme gücü körleşmiştir. Kendilerine doğrudan dokunmayan, sivri ucu ısrarla sert bir şekilde duyularına kadar nüfuz etmeyen şey, onları neredeyse hiç harekete geçirmez; ancak gözlerinin önünde cereyan eden, duygularına dokunacak en ufak şey bile içlerinde ölçüsüz bir tutkuyu ateşler. İşte o zaman duyarsızlıklarının yerini gereksiz ve aşırı öfke alır.

— Stefan Zweig | Bir Kadının Yaşamından 24 Saat

18 Mayis 2017

Sen, beni asla , asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için ?

..bütün hayatım bir bekleyişten, senin iradeni bekleyişten başka neydi ki !

Senden uzaktayken mutlu, halimden memnun yaşamak istemiyordum, kendi kendimi acılardan ve yalnızlıktan oluşma, karanlık bir dünyaya gömmüştüm.

Henüz tanışmamamıza rağmen, bütün akşam boyunca elimde olmadan seni düşündüm.

.. beni dinleyeceğin bu çeyrek saat yüzünden yorulma, çünkü ben seni bütün bir hayat boyunca sevmekten yorulmadım.

Ben sana bütün hayatımı , hakiki anlamda ilk defa seni tanıdığım gün başlamış olan o hayatı anlatmak istiyorum.

Kelimelerim seni korkutmasın; ölmüş olan biri artık hiçbir şey istemez, sevilmeyi de , kendisine acınmasını da , teselli edilmeyi de istemez.

Yalnızca seninle konuşmak istiyorum. Sana ilk defa her şeyi söylemek istiyorum ; bütün hayatımı bilmelisin , o hayat ki , hep senindi ve sen onu asla bilmedin.

– fakat bütün gücümü toplamak istiyorum, bir defa , sadece bu defa seninle konuşabilmek için , seninle sevgilim , sen ki , beni asla tanımadın.

— Stefan Zweig | Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

7 Mayis 2017

İnsanlar huzurunu kaçırıyordu, onlarla temasa gelir gelmez de kurtulmak için hemen mazeretler uydurmaya başlıyordu

— Ah, şu zenginler! Meteliksiz olduğum vakitler kızkardeşleriyle görünmeye layık değildim. Bankada hesabım olunca, kızkardeşini kendi elleriyle getiriyor bana.

Hayat beni öylesine doldurdu ki, içimde hiçbir arzuya yer kalmadı. Eğer bir parçacık yer olsaydı, şimdi seni isterdim.

— Şimdi her şey değişti. Aşkımızı yenilemek istiyorsun. Evlenelim istiyorsun. Beni istiyorsun. Ama, bak dinle, eğer kitaplarım şöhret kazanmasaydı, ben yine şimdikinden farklı olmayacaktım. Halbuki sen, benden uzak duracaktın. Hep bu Allah’ın belası kitaplar…

— Korkarım ki ben, senin aşkını tartıp bunun ne biçim bir şey olduğunu anlamak için terazinin kefelerini dikkatle kollayan kurnaz bir tüccarım.

— Senin için ölebilirim! Senin için ölebilirim! Martin zalimce sordu:
— Neden daha önce bu cesareti göstermedin? İşim olmadığı zamanlar? Açlıktan kıvrandığım zamanlar?

— Sanıyorum ki, annen şimdi de benimle evlenmeni istiyordur.
Martin bunu soruyormuş gibi söylemedi. Kesin bir şekilde söyledi, o anda da gözlerinin önünde, kitaplarından kazandığı paralar, rakamlar halinde uçuşmaya başladı.

Hayat, bir falso ve utançtan ibarettir.

Hayat büsbütün acımasızdı ve ezebildikleri arasında yalnızlar başta geliyordu.

Ayrılıklar insan ruhunda bıraktığı acıyla anılır. Bu acı ruhların şekillenmesinden hayat görüşünün değişmesine; hatta insanın kendisini yenilemesine neden olur.

Bir de düşünüyorum da, saflık zamanlarımda, yüksek tabakanın, güzel evlerde oturan eğitimli bankalarda hesapları olan kişilerini adam sanırdım!

Bugün sinirlerim çok yorgun. Sadece seni sevmek istiyorum, konuşmak istemiyorum.

Kendine şen, şakrak, iri yarı, hayata gülerek bakan, ölümle alay eden ve sevebildiği müddetçe seni sevecek olan ateş gibi bir kadın seç.

Senin dünyanda aşka yer olmadığı anlaşılıyor; benimkindeyse güzellik, aşkın hizmetçisidir.

Bu dünyada her şey yolunu şaşırabilir, aşk hariç. Eğer yol aldıkça halsiz düşüp tökezleyen cılız bir aşk değilse, o yolundan çıkmaz.

Benim istediğim; sensin: Seni, yemekten, elbiseden, şöhretten daha çok özlüyorum.

Jack London | Martin Eden

5 Mayis 2017

Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde,
Kaç yaşında oldum sahi?
Saymadım, bilmiyorum…
— Erdem Bayazıt

Hep kötü olaylar, can sıkıcı yaşantılar tekrarlanıyordu; güzellikler, bir kere görünüp kayboluyordu.
— Oğuz Atay

Bir gök yapıyordum deniz kabuklarından
Senin çocukça gülüşüne benzer bir gök
Tersyüz ettikçe onları bir solan bir parıldaya
— Edip Cansever

İçimde hiçbir canlı his yoktu
— Sabahattin Ali

…yeryüzünde hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz.
— Stefan Zweig

Bir erkeğin ölümü, kadınının kalbinin kırıklığıyla başlar.
— Tarık Tufan

Oysa bir bilse, gülüşünün kıyısına sığınıp bir ömür geçirebileceğimi.
— Ali Lidar

Rastgele yürürken aklına geleyim sızlasın için…
— Cemal Süreya

Kanatları varmış kalbin.
Sevince uçar,
Sevilmeyince göçermiş.
— Cahit Zarifoğlu

Der misin bir gün;
“inşallah çok bekletmedim seni”
— Cahit Zarifoğlu

Bir şehri sevmek aşka sebep aramaktır.
— Ahmet Hamdi Tanpınar

Ve benim, birdenbire yüzünü değil, gözünü değil, senin sesini göresim geldi.
— Nazım Hikmet

Dünyada ne kadar kuş varsa
Bir fazlası senin soluğunda…
— Ülkü Tamer

Birgün aklına gelecek olursam, bana bir şiir ısmarla.
Eylül’ü konuşalım
— Cemal Süreya

İnsan bir kere birine geç kalır ve bir daha hiç kimse için acele etmez.
— Yaşar Kemal

Sesindeki huzuru kimse bilmesin,
Kıskanırım.
— Edip Cansever

Sonra herkes kendi dünyasına daldı
Geçti geçmez dediğimiz zaman.
Kuşları unuttuk.
— İlhan Berk

28 Nisan 2017

Açlık çektiği sırada, düşünceleri hep dünya üzerinde açlık çektiklerini bildiği binlerce insana takılırdı; ama şimdi karnı tıka basa dolu iken, açlıktan ölen binlere kafasını yormaz oldu.

Martin, Ruth’un el yazısını içine sindirerek, onun kaleminin her dokunduğu yeri severek ve sonunda onun imzasını öperek, taparcasına okudu mektubu.

— İnsanın bir kütüphane dolusu kitap yazıp da kendi hayatını kaybetmesinin ne faydası var?” diye sordu.

Eğer bir şeyi beğenmezsem, beğenmem, işte o kadar; üstelik herhangi bir şeyi insanların çoğu beğeniyor veya beğenmiş görünüyor diye benim de beğenir görünmeme hiçbir sebep bulamıyorum. Hoşlandığım veya hoşlanmadığım şeylerde modayı takip edemem ben.

Günler aynı tonda geçiyorsa hayat çekilmez olmaya başlayacaktır.

Harcanmış günlerden insana kalan yalnızca yaşadıklarıdır.

Aşk akıl düzlüğünün yukarılarında, tepelerin doruklarındaydı

Ruth’a olan sevgisini yalnızca güzellikle açıklamak olanaksızdı; çünkü onu, güzelliğin soyut varlığından da fazla seviyordu.

Aşk inanmaktır aynı zamanda. Sevgiline gönlünü verdiğin gibi ruhunu da vermektir.

Aşkın, aşıkların yüzlerinde tatlı bir pembe renk bıraktığı söylenir. Yine aşk, aşıkları inceliğe ve zarafete götürür. Aşıkların yüzlerindeki derin izler, hayat boyunca yüreklerinde taşıdıkları güzellik ve zarafetin izleridir.

Herhalde seni sevmekle başardım bunu, zira seni öylesine sevdim ki, senin gibi yaşayan nefes alan bir kadının kalbi şöyle dursun, taştan bir yürek bile eriyebilirdi bu aşkın şiddetinden.

— Beni ne zamandan beri seviyorsun? diye fısıldadı.
— Seni ilk gördüğüm andan beri seviyorum. Aşkından deliye dönmüştüm, bütün bu geçen zaman içinde de daha beter delirdim aşkından. Şimdi ise zırdeliyim; sevgilim. Başım zevkten öyle döndü ki, adeta çılgın gibiyim.

Artık hüznün, ıstırabın, kederin mevsimi sonbahar gelmişti.

Jack London | Martin Eden

24 Nisan 2017

Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır, yarım kalan bir şiir belki de..
— Ahmet Telli

Hayattan ayrılmayı istemeyiz, çünkü tatmin edilmemiş birçok arzularımız vardır.
— Sabahattin Ali

İçimde yarım kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardı.
— Sabahattin Ali

Bu hayatta mutlu olmanın yolu, beklentiyi düşük tutmaktır.
Yoksa kanatlarından vurulmuş kuşa dönersin.
— Sabahattin Ali

Düşüncelerim hep onun etrafında dönüp dolaşıyordu.
— Sabahattin Ali

Yaşamak sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.
— Tarık Tufan

Her ne hal ise,
Seni düşünmek iyi geliyor bana.
— Ahmed Arif

Mektubun gecikti gene. Belki de ne yazacağını kestiremiyorsun.
Oysa adını yazman yeter. Görünce içim aydınlanıyor.
— Ahmed Arif

Boynundaki o cumartesi kokusu, nereden geldi, nereden sızdı yalnızlığıma.
— Ahmet Erhan

Beklemek üzerine felsefe kitabıydık.
Her şeyi bekliyoruz diyorduk.
— Didem Madak

Öğrendikçe bilmediklerim çoğalmaya başladı.
— Ahmet Ümit

nefesini yüzümde tutuyorum
gülüşünü aklımda.
— Cahit Zarifoğlu

Binlerce sevi geçiyordu geceden..
Biri durmuş, yalnızlığını çiziyordu.
— Özdemir Asaf

Okumaksızın geçen boş zaman bir tür ölüm, canlı bir mezardır.
— Arthur Schopenhauer

Sana her zaman söylüyorum; senin yüzünde gülmek var.
— Edip Cansever

Gece, gündüzün devamı değildir.
— Tezer Özlü

Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
— Cemal Süreya

15 Nisan 2017

senden milyonlarca kilometre uzakta, yıldızlarda yaşayan soluk ruh gibi bir kadını sevmeye yelteniyorsun! Sen kim oluyorsun, nesin ki sen? Allah’ın belası! Bir de kıvıracaksın ha?

Çalıştıkça, gözlerinin önünde henüz keşfetmediği daha çok bilgi alanları açıldı ve günlerin yirmi dört saat oluşu, Martin’in devamlı şikayet konusu haline geldi.

Aşkın yargılamayla hiç ilgisi yoktu. Sevdiği kadının doğru veya yanlış yargı yürütmesinin önemi yoktu. Aşk yargıların üstündeydi.

Gündelik hayata ilişkin gelişmeler arttıkça insanoğlu tembelleşmektedir. Gündoğumundaki tatlı uykusunu çalar saatle çözmeye çalışan insanoğlu ne de çok tembelleşmişti.

Yapılacak, yaşanacak o kadar çok şey vardı ki. uykunun, hayatından çaldığı bir dakikayı bile çok görüyordu.

Huzursuzluğun insanı beklentiler ve hayata karşı mutsuz ettiğini düşündü.

— Şey, sen kızlara düşkün değilsin, değil mi? diye sordu,
Martin:
— Hayır, diye cevap verdi. Kendimi kitaplara vermeden önce epey kız peşinde dolaştım. Ama kitaplara düştüğümden beri vaktim olmuyor.

Kendini tamamıyla çalışmaya ve vakit kazanma yöntemleri keşfetmeye vermişti.

Jack London | Martin Eden

9 Nisan 2017

Eğer düşünce eğitimi almış olsa ve düşünmek için gerekli düşünüş araçlarından yoksun olmasa, bu beyin o düşünceleri rahatlıkla kavrayabilirdi. O da bunu gördü. Sözlükteki bütün kelimelerin anlamlarını öğrenene kadar bir süre sözlükten başka kitap okumamayı kafasına koydu.

Konuşmalarını dinlediği hiçbir kadında Ruth’un sesine benzer bir ses tonuna rastlamamıştı. Ruth’un ağzından çıkan en ufak ses, Martin’in aşkını kamçılıyor, söylediği her kelime onu ürpertip kalbinin çarpmasına sebep oluyordu, uyum, müzikal bir modülasyon vardı bu sesin tonunda.

Haftada üç dolarla, kendi kendine bir gaz sobasının üstünde yemek pişiren, gece gündüz çalışıp, hiç oyun oynamadan, eğlenmek nedir bilmeden para biriktiren küçük bir çocuk o otuz bin dolar geldiği zaman tabii iş işten geçmiş olur.

— Ben sağlığa, hayal gücüne sahip olmayı tercih ederim, diye cevap verdi. Nasıl olsa para işini kıvırırım; asıl önemli olan, az kalsın “senin” diyecekti, ama cümlesini değiştirerek, insanın diğerlerine sahip olması, dedi.

— Yalnız giden, hızlı gider, dedi. Martin’in içinden:
— Ama ben, yanımda sen olursan daha hızlı giderdim, diye bağırmak geldi.

Dünyada zaten üzüntü verici bir sürü şey var. Mutluluk veren şeyleri düşünmek beni mutlu ediyor.

Onun aşk macerası, dünya yüzündeki macerasından daha büyüktü.

dünyanın hayranlık uyandıran tarafı, Ruth’un bu dünyada yaşıyor olmasıydı.

Ruth, Martin’in bütün ömrünce rastladığı, tahmin ya da düşündüğü en hayran olunacak şeydi.

Bu öylesine bir kamçıydı ki yüreğini eline almış, zamanı dondurmuş ve bütün benliğiyle bu işe sımsıkı sarılmıştı.

Jack London | Martin Eden

1 Nisan 2017

Hayır, o bir ruhtu, bir tanrısal varlık, bir kraliçeydi; böylesine anlamlı bir güzellik bu dünyaya ait olamazdı.

Gerçekten büyük şairlerin her dizesi, güzel gerçeklerle doludur ve insanlığın yüce, asil olan taraflarına değinir. Onların hiçbir dizesi atılamaz; bu, dünyayı fakirleştirmek olur.

Kitapları, şiirleri severim ben, hem ne zaman vakit bulduysam okudum, doğal olarak hiçbir zaman kafamı onlar üzerinde sizin gibi çalıştırmadım. Onlardan bahsedemeyişimin sebebi de bu zaten. Tıpkı, yabancı bir denizde akıntıya kapılmış, elinde harita, pergel bulunmayan bir denizci gibiyim, işte şimdi gerekli eşyalarımı almak istiyorum. Belki beni, siz düzeltirsiniz.

Sonunda o kadına rastlamıştı, bir gün gelip karşılaşacağına dair uzaktan uzağa bir umut beslediği kadına.

Jack London | Martin Eden

25 Mart 2017

Küçük yavru insanlar gibi düşünebilseydi, yaşamı oburca bir hırs, dünyayı ise avlayanı ve avlananı, yeneni ve yenileni ile bitmek bilmeyen bir kovalamacanın, yok eden sayısız tutkuların egemen olduğu karma karışık, kör, şiddete dayalı, düzensiz, tümüyle rastlantılara bağlı, acımasız, plansız, sürekli bir kargaşalık
olarak niteleyecekti.

Yaradılışın gereklerine ters düşen, doğal kişilikle bağdaşmayan bir işi yapmak zorunda bırakılmak isyana yol açar.

Tüm korkaklar gibi o da acımasızdı.

Jack London | Beyaz Diş

12 Subat 2017

Bir yabancılar kalabalığın arasında yürüyorsanız hepsinin balmumu heykel olduğunu düşünmemek neredeyse imkansızdır ama öte yandan onlar da sizin hakkınızda aynısını dününüyordur.

Aklınızda hangi düşünce olursa olsun, o an aynı şeyi bir milyon insanın daha düşündüğünden emin olabilirsiniz.

Geçmiş tuhaf şey. Hep yanınızda taşıyorsunuz. Bana öyle geliyor ki on , yirmi yıl önce olmuş şeyleri düşünmeden geçirdiğiniz bir saat bile yoktur; ama yine de çoğu zaman geçmişin, bir tarih kitabındaki bir sürü bilgi gibi , öğrendiğiniz bir olgular kümesinden ibaret kalması dışında bir gerçekliği olmuyor.

Çünkü sürdürdüğümüz şu hayatta -genel olarak insan hayatını değil, şu çağda ve şu ülkedeki hayatı kastediyorum- yapmak istediğimiz şeyleri yapıyoruz.
Hep çalıştığımız için değil. Çiftlik ırgatlarının veya Yahudi terzilerin bile çalışmadıkları zamanlar vardır.

Biri bir kadını temizlediyse ilk şüpheli daima kocadır; bu da insanların evliliğe nasıl baktıklarıyla ilgili az çok bir fikir veriyor.

Erkeğini nikah masasına çekmenin ürkütücü savaşını verdikten sonra kadın cinsi rahatlıyor ve bütün gençliği, güzelliği, enerjisi ve yaşam sevinci bir gecede buhar olup uçuyor.

Bir kadınla on beş yıldır yaşıyorsanız onsuz bir hayatı düşünemez hale gelirsiniz.

George Orwell | Boğulmamak İçin

5 Subat 2017

Evet yoldaşlar, yaşadığımız hayat nasıl bir hayattır? Açıkça söylemekten korkmayalım: Şu kısa ömrümüz yoksulluk içinde, sabahtan akşama kadar uğraşıp didinmekle geçip gidiyor. Dünyaya geldikten sonra yaşamamıza yetecek kadar yiyecek verirler; ayakta kalanlarımızı canı çıkana kadar çalıştırırlar; işlerine yaramaz duruma geldiğimizde de korkunç bir acımasızlıkla boğazlarlar.

Hayatımız sefillikten, kölelikten başka nedir ki! İşte, tüm çıplaklığıyla gerçek budur.

İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurta yumurtlamaz, sabanı çekecek gücü yoktur, tavşan yakalayacak kadar hızlı koşamaz. Gene de, tüm hayvanların efendisidir. Hayvanları çalıştırır, karşılığında onlara açlıktan ölmeyecekleri kadar yiyecek verir, geri kalanını kendine ayırır

hiçbir hayvan kendi türünden olanlara zorbalık etmemeli. Güçlüsü güçsüzü, akıllısı akılsızı, hepimiz kardeşiz. Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmemeli. Bütün hayvanlar eşittir.

İnsanoğlu’nun farklılığı, bütün şeytanlıkları yaptığı alet olan el’dedir.

açlık, zorluk ve hayal kırıklığı hayatın değişmez yasalarıydı.

BÜTÜN HAYVANLAR EŞİTTİR AMA BAZI HAYVANLAR ÖBÜRLERİNDEN DAHA EŞİTTİR

“Sizler aşağı kesimlerden hayvanlarınızla uğraşmak zorundaysanız,” dedi, “bizler de bizim aşağı sınıflardan insanlarımızla uğraşmak zorundayız!”

george orwell hayvan çiftliği

29 Aralik 2016

Hepimiz isimsiz, birbirimize uzak yaşıyoruz; başka kılıklar altında birer yabancı olarak acı çekiyoruz.

Sıkıntı zaten meyilli olanlara musallat olur, üstelik sahici miskinlerden çok çalışanları ya da çalısır gibi yapanları (bu durumda bu ben oluyorum) sever.

Çalısmadan edemeyenlerin sıkıntısı ise en beteri.

Modern meseleler şunlardır ;
1)Aynaların evrimi
2)Gardıroplar

Ben en çok hiçbir şey düşünmediğim, istemediğim hayal kurmadığım , hayali bir bitkinin, hayatın yüzeyinde büyüyen basit bir yosunun uyuşukluğunda kaybolduğum anlarda mutlu olurum.

Doğa insana hem kendine, hem de kendi gözlerinin içine bakamama yeteneğini bahşetmiş.

Konuşmak, başkalarına haddiden fazla ilgi göstermek demek.

insan zevnkin cinselliğin emrine gireceğini daha baştan gördüğü halde kadınları nasıl sever, aşkın hemen pörsümesine nasıl engel olabilir ?

Hayatta daima yalnız bir adamın düşü ol , bir aşığın sığınağı olma.

İnsanın yazmayı aklının ucundan bile geçirmeyeceği,hayalini kurmakla yetineceği dizelerle düzyazılarla dolu sayfalarsın sen.

Düşün bizi avutamayacağını gösterdi, çünkü uyandığımızda vakit hayat, derdimize dert katarmış.

Güldüğünde mutluysan, gülüşün benim zaferimdir.

Sevmek, kendini vermektir. İnsan ne kadar çok verirse, aşk da o kadar büyük olur.

Dolayısıyla aşkların en büyüğü ölüm , unutuş ya da vazgeciştir.

Aşk sahiplenme ister – neye benzediğini bilmeksizin.

Huzursuzluğun Kitabı | Fernando Pessoa

25 Aralik 2016

Her yeni sonbahar, göreceğimiz sonbahara biraz daha yakındır,
ilkbahar ya da yaz için de bu geçerlidir ; ama sonbahar, doğası gereki her şeyin sonunu hatırlatır, oysa ilkbaharda ya da yazın , gördüklerimizin sayesinde bunu kolayca unuturuz.

Şu ölümlü dünyada, tanımadığımız bir limandan kalkmış , bilmediğimiz bir başka limana seyreden bir gemide yaşıyoruz; aynı yolun yolcuları olarak birbirimizi hoş tutmalıyız.

Bütün özlemlerim edebidir.

Çaba sarf etmek bir suçtur, çünkü her eylemle bir düş ölür.

Her zevk bir kusurdur , çünkü hayatta herkes zevk peşinde koşar ve herkes gibi davranmak, kusurların en siyahıdır.

Mutsuzluğun farkında olmayan bunca insanın mutluluğu beni ürpertiyor.

Sanat niye bu kadar güzel ? Çünkü yararsız.

Hayat niye bu kadar çirkin ? Çünkü amaçlardan, tasarılardan ve niyetlerden örülmüş.

Hayat, bir başkasının karman çorman ettiği bir yumaktır.

Sizi günbatımını ya da ay ışığını severcesine seviyor , bu anın hep sürmesinini diliyorum, ama içimde duymam dışında bu arzuya kendimden hiçbir şey katmaksızın.

Hiç bir şey , başkalarının şefkati kadar ağır gelmez insana – kin bile geçemez onu, çünkü kin şefkat kadar sürekli değildir.

Hava soğuk değildi , insanı sadece hayata yeniden başlama mecburiyeti üşütüyordu.

Aşk yanılsamaların en tensel olanıdır.

Sıkıntı dünyadan bıkmış olmaktır sahiden de , yaşadığını hissetmenin rahatsızlığı , yaşamış olmanın yorgunluğudur ; sıkıntı gerçekten de her şeyin haddinden fazla olduğunu tende hissetmektir.

Kendimce düşünüp gözlem yapmaya başladığımdan beri , insanların gerçeği bilmediğini, hayatta çok büyük önem taşıyan ya da sadece yaşamaya fayda sağlayan hiç bir alanda aralarında anlaşamadıklarını fark ettim.

İstemek , muktedir olmamaktır. Eyleme geçmiş olan varsa , bunu eylemi yapabilmesinden önce , ancak gerçekten muktedir olduğu zaman istemiştir.

Umut etmek mi ? Ne var kı umut besleyeceğim ? Günün kendinden başka vaadi yok , gayet iyi biliyorum bir akışı , bir de sonu olduğunu.

Çoğuna göre hayat, kafa yormadan yaşanan can sıkıcı bir şeydir , arada bir neşeli molalarla bölünen hüzünlü bir şeydir,cenazelerin yanında nöbet tuttuğumuz gecelerde sakin saatleri ve bekleme mecburiyetini geçiştirmek için anlatılan fıkralara benzeyen bir şeydir.

Yapayalnız olmak ne kadar da güzeldir.

Soylu olmak için değil, güçlü olmak için değil , kendimiz olmak için saf , temiz olalım.

Sevgi vermek , sevgiyi kaybetmek demektir.

Günün birinde sevecek olsam sevilmem.

Huzursuzluğun Kitabı | Fernando Pessoa

21 Aralik 2016

Evet,sıkıntı budur işte ; ruhun kendine yalan söyleme yeteneğini yitirmesi, düşüncenin gerçeğe uzandığı kesin olan, var olmayan merdivenin eksikliğini duyması.

Aşk bıkkınlık verir, umudumuzu kırar.

Sahip olan, kaybeder. Bir şeye sahip olmaksızın hissedeceğini hisseden ise o şeyi korumuş olur, çünkü o şeyin içinden özünü çekip almasını bilmiştir.

Aşk değil önemli olan, aşkın civarındakiler…

Aşkın hallerini anlamak için , aşkı yaşamaktansa bastırmak daha iyidir.

Özgürlük, yalnız kalabilmeye denir. İnsanlardan uzaklaşabiliyorsan, onlara hiçbir muhtaçlığın, paraya ihtiyacın, sürüye uyma içgüdün , aşka, şana söhrete hevesin ya da merağın yoksa özgürsündür, bunların hepsi sadece yalnızlıktan ve sessizlikten beslenir.

Yalnız yaşayamıyorsan, doğuştan kölesin demektir.

Hayata değmeyelim asla , parmak uçlarımızla bile.

Düşte bile olsa , hiçbir kadının öpücüğü herhangi bir duygumuzu uyandırmasın.

Duyguları yenilemenin tek yolu yeni bir ruh inşa etmektir.

Hissetme biçimini değiştirmeden farklı şeyler hissetmeye ve ruhunu değiştirmeden farklı şekilde hissetmeye çalışıyorsan, boşuna çabalıyorsundur.

Huzursuzluğun Kitabı | Fernando Pessoa

20 Aralik 2016

Şu ölümlü dünyada, tanımadığımız bir limandan kalkmış, bilmediğimiz bir başka limana seyreden bir gemide yaşıyoruz.

Bütün bunların üstüne mutlu muyum yoksa mutsuz mu , bilemiyorum ; ve bu umurumda bile değil.

Felsefe , sonsuzluğun farklı tezahürleri altında yürütülen bir diplomasi olarak özetlenebilir.

Hayatta aradığım ne varsa, hep kendiliğimden vazgeçtim aramaktan.

Sadece çok büyük dertler uzaklaştırmaz bizi kendimizden; küçük terslikler de , bilmeden hepimizin özlem duyduğu huzuru zedeleyebilir.

Hemen hep kendimizin dışında yaşarız ve hayat hiç bitmeyen bir bozgun, bir dağılmadır.
Bir taraftan da bir merkez gibi kendimize yönelir, kendi etrafımızda gezegenler misali saçma, uzak elipsler çizeriz.

Sanat, insanın eylemi ya da hayatı başından atmasına denir.

Sevilmek, gerçekten sevilmek nasıl büyük bir yorgunluktur!

Başkalarına hükmetmeye ihtiyaç duymak, onlara ihtiyaç duymak anlamına gelir.

İnsan her şeyden bıkar , anlamak hariç.

Ama modern çevre zihnimizin insa etmek için gereken niteliklere sahip olmasını kesinlikle engeller.

Başkalarıyla temasımı mümkün olduğu kadar azalttım. Hayata olan sevgimi tamamen silmek için elimden geleni yaptım.

İçimizin en derin yerindeki bizlerin yalnızlığıdır, ama onunla aramizdaki şey de hayatla aramızdaki derin uyumsuzluğu kuşatani en az bizim kadar durgun, pis sularla dolu bir hendektir.

Huzursuzluğun Kitabı | Fernando Pessoa

19 Aralik 2016

Hayatta uyuyabilmekten daha büyük zevk tanımıyorum.

Ne türden olursa olsun şiddeti daima, insanoğlunun özündeki aptallığın hoyrat bir yansıması görmüşümdür.

Kendi kendiyle savaşamayan insan başkalarıyla savaşır.

İnsanları yönetme sanatının temelinde iki ilke yatar ; onları baskı altında tutmak ve aldatmak.

Eylemsizlik bütün dertlerin tesellisidir. Hareket etmemek bize her şeyi verir.

Mutluluğumun nedeni, kendimi mutsuz hissetmemin imkansız olmasıydı.

Hayatı tekdüzeleştirmek bir bilgeliktir , çünkü ozaman en küçük olay bile insanı büyütebilir.

Düş uyuşturucuların en doğalı, bunun için de en kötüsüdür.

Ölümden yapılmışız biz. Hayat diye kabul ettiğimiz şey, gerçek hayatın uykusu, varlığımızın gerçek halinin ölümüdür.

Hiçlikte ne üstünlük , ne alçaklık , ne de herhangi bir mertebe olmadığına göre, ne bakımdan üstün olabilirim ?

İstemediklerimi yapmaktan , sahip olamayacaklarımı düşlemekten bir türlü vaçgecmemenin, durmus bir meydan saati kadar saçma bir hayatı(yaşayarak?)
sakız gibi uzatığ durmamın sebebi budur işte.

Sıradan insan , hayat ne kadar çetin gelse de, en azından fazla düşünmeyerek mutlu olabilir.

Huzursuzluğun Kitabı | Fernando Pessoa

16 Aralik 2016

Her duyguda başka biriyim ben, tanımlanmamış her izlenimde azap çekerek yenileniyorum.

Yaşamak zorunda olmanın dehşeti yataktan benimle birlikte kalktı.

Ne umutlarım var, ne de pişmanlıklarım. Hayatımın bügüne kadarki halini -yani çoğunlukla, istediğimin tam tersi şekilde aktığını bildikten sonra ne söyleyebilirim ki geleceğim hakkında , beklemediğim, dilemediğim bir şey olacağından , benim dışımdan bir yerden , hatta bazen kendi irademin bir oyunu olarak başıma geleceğinden başka ?

Çözülebilir sorun yoktur. Bir sorunun varlığı, özünde , bir çözümün yokluğunu taşır.
Bir olguyu aramak , olgunun var olmadığı anlamına gelir. Düşünmek , var olmayı bilmemektir.

Biz aslında insanları sevmeyiz. Sevdiğimiz, bir insan hakkında oluşturduğumuz fikirdir.
Kısacası kendi uydurduğumuz bir kavramı ve sonuç olarak kendimizi sevmekteyizdir.

En çok anlamak yoruyor bizi. Yaşamak, düşünmemektir.

Yazmak, unutmaktır. Bunun yanı sıra edebiyat, hayatı görmezden gelmenin de en hoş yoludur.

Vazgeçmek, kendimizi özgür kılmamız demek.
Hiçbir şey istememek ise , güç sahibi olmak anlamına gelir.

Hayattan, kendimden hiçbir şey istememekten gayrı isteğim olmadı.

Huzursuzluğun Kitabı | Fernando Pessoa

15 Aralık 2016

Aşk cinsel bir içgüdüdür ; ama sonuç olarak cinsel içgüdümüzle değil, bir başka duygunun var olduğunu varsayarak severiz. Ve bu varsayım da hakikaten başlı başına, başka bir duygudur.

Bu satırları yazmamın, daha doğrusu karalamamın nedeni bunlardan bahsetmek değil, hatta herhangi bir şey söylemek de değil; tek amaç, dikkatsizliğimi meşgul etmek.

Uyuyan bir insanı öldürmekle bir çocuğu öldürmek arasında büyük bir fark görmüyorum.

Sıradan bir insan için , hissetmek yaşamaktır, yaşamayı bilmektir. Ben ise yaşamak düşünmektir, derim ; hissetmek ise düşünmeyi beslemekten başka işe yaramaz.

İnsan, gördüğü şeye anlam verme yetisini yitirmiş, ama var olanları kusursuzca görüyor , evet , orası öyle.

Düşlerim saçma birer sığınak , yıldırıma karşı şemsiye açmaktan farkı yok.

Hayatım dayak yemekle geçiyor sanki.

Yakından bakıldığında insanlar değişken bir tekdüzelik içinde yaşıyor.

Mesele şu ki , bir şey üzerinde ne kadar yoğun düşünürsek düşünelim, düşünce gücümüzle onu ne kadar dönüştürürsek dönüştürelim , bütün çabalarımıza rağmen o gene de bir düşünce nesnesi olarak kalacaktır.

Aşktan tek dileğim, uzak bir düş olarak kalmasıydı.

Huzursuzluğun Kitabı | Fernando Pessoa

14 Aralik 2016

Ömrüm boyunca, hayatımı ezen koşulların bazılarından kurtulmak istediğim, buna karşılık kendimi benzer başka koşullar tarafından kuşatılmış olarak bulduğum çok oldu , olayların belirsiz örgüsünde bana karşı kesin bir düşmanlık vardı, desem yeri var.

.. çünkü karanlık gece demek , gece ise uyku , yuva , özgürlük.

Hepimiz kendi dışımızdaki koşulların tutsağıyız.

Hayatımda kıyıda köşede kalmış ne kadar acı varsa hepsi günlük hayatın hiç bitmeyen, beklenmedik fırsatlarından yararlanarak sırtlarına geçirdiği neşe kisvesinden , her türlü duygudan arınarak gözlerimin önünde soyunuyor.

Anlamak için , kendimi yok ettim. Anlamak, sevmeyi unutmaktır.

Yalnızlık umudumu kırıyor; yanımda birilerinin olması üzerime ağırlık yapıyor.

İnsan baskı altında yaşamamışsa , özgürlüğün değerini ölçemez.

Hepimizde kendini beğenmişlik var ve bu , başkalarının da var olduğunu , onların da bizimkine benzer bir ruha sahip olduğunu unutturuyor bize.

Huzursuzluğun Kitabı | Fernando Pessoa

7 Aralik 2016

Öyleyse kim kurtaracak beni var olmaktan ?
Hayatımı toprağa veriyorum.

Bugün size bu satırları duygusal bir ihtiyaçtan ötürü, sizinle karşılıklı konuşabilmek için yanıp tutuştuğum için yazıyorum. Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi , söyleyecek hiçbir şeyim yok.

Asla bir geleceğe sahip olmamış olduğum günlerden birindeyim.

Irmağın karşı kıyısı, karşıda bulunduğuna göre , asla bu taraftaki kıyı değil; çektiğim acıların tek nedeni de bu.

Tam olarak delilik sayılmaz bu halim , ama delirenler herhalde kendilerine acı veren şeye teslim oluyordur , ruhundaki sarsıntılardan yavaş yavaş zevk almayı ögreniyordur.

Hissetmek – ne renktir acaba ?

Modern tarzda döşenmiş bir oda da olsa, sıkıntı insanın rahatını kaçırır, fiziksel bir acıya dönüşürmüş.

Ben ne olursa olsun ait olduğu ortamın hep kıyısında duran ve yalnızca bir parçası olduğu kalabalığı değil , aynı zamanda yanı başındaki büyük boşlukları da görebilenlerdenim.

Bilinmeyen bir güzelliğin görkemi, nasıl da karanlık bir görkemdir.

Azıcık güneş, kırlar, bir lokma ekmek bir lokma huzur , canımı fazla yakmayacak bir yaşama bilincim olsun bir de ne kimseye muhtaç olayım ne el âlem bana muhtaç olsun.

Huzurlu odamda, kederler içinde yazıyorum ,şimdiye kadar olduğum, bundan sonra da olacağım gibi yapayalnızım.

.. ne var ki asla kalıcı bir duygu , asla ruhun özüne nüfuz eden, kalıcı bir heyecan duyamam.

Her şey ilgimi çeker , ama hiçbir şey beni avucunda tutamaz.

Yaşamak , başkalarının niyetleriyle örgü örmektir.

Bizi birbirimizden ayıran şey, o hayalleri gerçekleştirecek gücümüzün ya da kendiliğinden gerçekleştiklerini görecek kadar şansımızın olup olmamasıdır.

Huzursuzluğun Kitabı | Fernando Pessoa

5 Aralik 2016

yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Nâzım Hikmet

4 Aralik 2016

Ne varsa üstünde yerin
Ve de içinde göklerin,
Bilimi ve doğayı kavrasam derim.

Kendine bir güvendin mi, yaşam da seni seçer.

Şeytanı hiç fark etmez bu millet

Ey aşk, en hızlı kanadını isterim,
Götür beni onun diyarına.

Olası mı, böyle güzel mi bu kadın?

Kadınlarla hiç şakaya yeltenmem.

Bir saatcik koyamam mı başımı göğsüne,
Karışmayacak mı ruhum ruhuna, gönlüm gönlüne?

Johann Wolfgang Von Goethe | Faust

27 Kasim 2016

Bedenim yıllarca bekler, çıkarmaz sesini, ama sonra bir gün dayanılmaz özlemlerle sarsılır; tiksinç,
pis, bildik bayağılığı ister, yalnız onu arar.

… beş, altı saat… Konuşmak için çok az; susmak, elele
tutuşmak, bakışmak için yeter.

Dileğim de pek yok, ama şu yeryüzünde sen varsın, şükrediyorum, sevinçliyim; şu koca yeryüzünde seni bulacağımı hiç ummamıştım

Söyle Milena, gözüme ne zaman biraz uyku girecek? Cumartesi? Yoksa pazar gecesi mi? Ne dersin?

Seni içimde sıkı sıkıya nasıl taşıyorsam, nasıl inanıyorsam bunun böyle olduğuna, dediklerine de öyle inanıyorum…

.. denize düşmüşüz sanki, elimizde olmadan ordan oraya sürükleniyoruz…
Boğulmuyorsak, bu da kötülük olsun diyedir.

Bana öyle geliyor ki, yeryüzünün en saçma işi: suçun kimde olduğunu aramaktır.

Sana yazarsam uyuyamıyorum yazmadığım günler hiç değilse birkaç saat yumabiliyorum gözlerimi.

Gürültü, patırtı istemiyorum, karanlık olsun istiyorum,
bir yerlere gizleneyim diyorum, bunu istiyorum işte, bunu arıyorum,
bunun ardından gideceğim, elimde değil.

Birlikte geçireceğimiz bir gelecekten neden söz ediyorsun, Milena? Olmayacağını bildiğin için mi?

Birlikte yaşayabileceğimiz başka şeyler vardır belki; yeryüzü bir sürü “belki’lerle dolu, ne yazık ki, ben
bilmiyorum.

Ama dün gece çok düşündüm onu, saatlerce; önem verdiğim uykumun düşman saatlerini onu düşünerek uyanık geçirdim…

Franz Kafka | Milena’ya Mektuplar

26 Kasim 2016

Seninle konuştuğum gibi, kimseyle rahat konuşamam, kimse senin kadar benden yana olmadı da ondan, kimse senin kadar iyi niyetli ve her şeyi kavramış
değil de ondan…

Koca deniz, dibindeki küçücük taşı nasıl severse, benim de sevgim öylesine yığılıyor üstüne.

Bir özelliğin var -yanılmıyorsam doğuştan böylesin, her yerde görülmüyorsa etkisi, suç sende değil
kimsede olmayan bir şey, sende gördüm yalnız, gene de akıl erdiremiyorum: kimseyi üzmeme özelliği.

… sana sarılma isteğimi hoş göstermek için belki de bütün bunlar, kim bilir?

Üç gündür tek başına oturmanın mutluluğunu da yitirdim, bizimkilerin yanına taşındım gene.

Alıkça ettiğim şakaları anlatma sakın dolaba. Odanda duran her şeyi seviyorum, çılgın gibi. bil bunu.

Durmadan sormak gelir insanın içinden, uyuyamamak demek, bir şeyler öğrenmek demektir, zaten; sorulara karşılık bulunsa kaçar mı kişinin uykusu?

Bir aydır hiçbir işe yaramayan gözlerim seni görecek!

Elimden hiçbir şey gelmeden şu kapalı, üzüntülü göğe bakıyorum:

Franz Kafka | Milena’ya Mektuplar

20 Kasim 2016

Neyse, bırakalım bunları, durma üstünde, uzat elini, bir daha da çekme

Aklı başında aranınca bulunması güç değilmiş; yanılmışım

ama güzellikten başka bir şeydin o pazar günü, cennetin yeryüzüne inmesi gibi bir şeydin

…uzun uzun ellerini öpmek istiyorum, hiç bırakmamak istiyorum ellerini, ne çeviri yapsın bu eller
bir daha, ne de istasyondan bavul taşısın

Mektupların olur mu hiç? Mektupların yaşama gücü veriyor bana, akşamı edemem onlar olmazsa, günümün iyi geçmesini sağlıyor onlar.

İnan ki, kıskanç değilim, ama kıskanmanın yersiz olduğuna akıl erdirmek güç geliyor biraz.

Kıskanç olmamayı başarıyorum da, kıskançlığın yersizliğine akıl erdirmeyi başaramıyorum.

Franz Kafka | Milena’ya mektuplar

17 Kasim 2016

Yazmadığınıza bakılırsa iyi olmalısınız; bizler çoğunlukla iyi olduğumuz zaman susarız, böyle ise sevinmem
gerekir.

İki şey bekliyorum sizden: Ya sürecek sessizliğiniz, bu demektir ki: “Üzülme, iyiyim”, ya da yazacaksınız bana.

Şöyle oluyor: Beyin yüklenen üzüntüleri, acıları çekemez duruma geliyor. “Benden bu kadar” diyor…

Şöyle de diyebiliriz: Bu işlerde erkeklerin daha az karşı koyma güçleri var. Oysa
kadınlar, suçları olmadan acı çekerler. “Ellerinde olmadan” değildir bu acı çekiş, gerçekten çekerler acıyı…

Uykusuzluğa karşı koymak budalalık… Yeryüzünde en suçsuz nesne uyku, oysa en suçlu varlık insan!

Öyledir işte, şeytanın eziyet ettiği kişi, öcünü hiç düşünmeden en yakınından alır.

Karşılaştığınız bir dostunuza, birdenbire 2×2’nin kaç ettiğini sorarsanız şaşırır, delilere sorulur bu soru da ondan,
ilkokuldur bu sorunun yeri.

Yaşamımız diyorum, nasıl olsa bulanık bir su… Ne demeye onu daha da bulandırmak?

Başınızı ellerimin arasına alıp gözlerinize bakmak istiyorum Milena…

Bu ters dünyayı ne zaman birazcık düzene sokacaklar, dersiniz?

Güzel şey mektubunuza kavuşmak, ona uykusuz bir kafayla cevap vermek zorunda kalmak!
Ne yazacağımı bilmiyorum, şurada satırların arasında dolaşıyorum,
gözlerinizin ışığı altında, soluğunuz var üstümde, mutlu, güzel bir günde gezer gibiyim.

Gözlerimin önünde ayaklarınız var, okşuyorum onları.

Kişiler ancak birazcık sevinçli oldukları vakit gevezedirler

Kaçırılır bu kadın, yangından, yeryüzünden, kucağa alıp
kaçırılır… O da güvenle, istekle sokulur insana.

Dış görünüşün vız geliyordu bana, sözlerine önem veriyordum yalnız.

Bu çocukluktaki inançlar, gün geçtikçe yerleşir içimize,
bizi körü körüne ağırbaşlı, korkak biri yapar.

Ancak akıl hastanesinde dinlenebilir insan; gözünü sabahtan akşama dek bir yere dikip oturacak…

Böylesine arınmış birine el uzatmak için yürek ister. Benim elim kirli, titrek, kararsız.

Dün geceyi, yarıma kadar sana yazmakla, geri kalan vakti de seni düşünmekle geçirdim.

… oysa ben bütün vaktimi, bütün vaktimden daha çoğunu, yeryüzünün bütün vakitlerini sana ayırmak istiyorum, seni düşünmek, seni yaşamak için.

Yeryüzünün şu itişip kakışmasmı hiçe sayarak, yalnız ikimizi ilgilendiren konulardan söz edebiliyorum sana.

kimi zaman yalnız kalabilmek, mutluluğun ilk koşulu.

Ne olacak diye bugünden kafa patlatmaya ben de karşıyım – karşıyım, çünkü sen varsın yaşamımda

Kıskançlık, evet kıskanıyorum, ama söz veriyorum Milena, hiç üzmeyeceğim seni kıskançlığımla…

Kişi nelere sahip olduğunu bilmeyen bir “kapitalist” aslında.

Kişi yorgun olunca bencil de oluyor…

… sözgelişi odandaki, o her zaman seni görebilen mutlu dolap olsam, ne iyi olurdu:
Seyrederdim seni, koltukta oturuşunu, mektup yazışını, yatışını ya da uykuya dalışını.

Sana inanmasaydım, ilgilenir miydim seninle?

… gene her gün yaz bana, kısacık da olsa yaz, bugünkü mektubundan daha da kısa olsa,
iki satır ya da bir satır, bir sözcük olsun yaz Milena…

Franz Kafka | Milena’ya mektuplar

30 Ekim 2016

En güçsüz yanı da karşı cinse aşırı tutkusuydu.

Elbiseni yeniyken, şerefini gençken koru.

Başarıya ulaşmak istiyorsan, şiirden medet umma.

karanlık bastıktan sonra sana gelmesini istiyorsan, ona tatlı şiirler yerine bir çift küpe armağan et demek istiyorum.

İnsanı görev yapmaktan alıkoyan, hiçbir iyi şeye götürmeyen şiir yazma işinden el çekmemi öğütledi.

Şu erkekler ne tuhaf! Bir hafta sonra kesinkes unutacakları bir söz için, boğazlanmaya, yalnız kendi hayatlarını değil… başkalarının mutluluklarını da feda etmeye hazırdırlar.

Başıma ne gelirse gelsin, son nefesimde bile dudaklarımdan senin adın dökülecek, son duam seninle ilgili olacak, inan bana!

Fakat cinayetle, haydutlukla yaşamak, leş gagalamaktır bence.

O sırada içimi kaplayan hoşgörü; nefretimi de, öfkemi de bastırmıştı

Bırak şu boş boğazlığı. Çok konuşanların cehennemde yanacaklarını unutma!

Akıl almaz olaylar bizi öylesine bağladı ki birbirimize, dünyada hiçbir güç bu bağı koparamaz.

… sana doğru bildiğim şeyi söylemek zorundayım: İnan ki evlenmek ahmaklıktır.

Araya ayrılık girince sevda saçmalığı kendiliğinden geçer, her şey yoluna girer.

Aleksandr Puşkin | Yüzbaşının Kızı

25 Ekim 2016

Bütün kitaplarını tek tek ve mümkün olduğunca çabuk okuma hevesine kapıldım.
Bilmem, belki de onun bildiği her şeyi öğrenirsem, onun arkadaşlığına daha çok layık olurum diye düşündüm.

Çok iyiyim, içim de rahat ama nedense kendimi en iyi hissettiğim anlarda bile
hüzünleniyorum.

Çocukların düşünceli olmalarına hiç dayanamam Varenka, bunu görmek bile çok üzücü!

Edebiyat bir resimdir ya da daha doğrusu hem resim hem de aynadır.

Bir kâğıt dolusu yazı yazmak için ne kadar çaba harcar insan?

Size bu kadar şey yazdıysam bugün çok mutlu olduğumdan

Size kitaplar göndereceğime söz veriyorum

Tek bir damla gözyaşındaki şiiri görebilselerdi!
Bırak da gözyaşlarını öpeyim, o kutsal yaşı kurutayım…
O bu dünyaya ait bir kadın değil!

İnsanın alıştığı yerde yaşaması iyidir, zamanının yarısı sefillikle geçse bile iyidir.

Zaman zaman özellikle de hava kararırken kendimi yapayalnız hissediyorum.

Siz olmazsanız nasıl yaşarız burada, bir düşünün!
Bakın, size kitap falan getiririm. Sonra belki bir yerlere yürüyüşe gideriz.

Sizi bir an düşünmekle bile neşeleniyorum…

Param yoksa ve çay bile alamıyorsam bundan söz etmeye ne gerek var?

Mutsuzluk bulaşıcı bir hastalıktır.
Zavallı ve mutsuz insanlar daha kötü olmamak için birbirlerinden uzak durmalıdırlar.

Sizi sevmekten başka yapılacak bir şeyim olmadığını bilseydiniz böyle şeyler söylemezdiniz.

Kalbimin derinliklerinde acıdan başka bir şey yok.

Her şeyi çok fazla ciddiye alıyorsunuz, bu yüzden de çok mutsuz oluyorsunuz.

Eğer insan başka birisinin dertlerini bu denli ciddiye alıp ilgilenirse sonu mutsuzluk olur!

Bilirsiniz insan başkaları için giyinir. Ayakkabılar insanın onurunu ve adını korumak içindir.

Beni ençok mahveden nedir biliyor musunuz Varenka?
Para falan değil, bütün bu günlük sıkıntılar, fısıldaşmalar, gülüşmeler ve şakalar.

Hiçbir yeteneğim yok ama yine de kalbi ve aklı olan bir adamım.

Neden başkaları hiç beklenmedik bir şekilde mutluluğa ulaşırken, iyi insanlar mutsuz yaşamaya mahkûm ediliyorlar?

Gölgenizi bile görmek bana yeterdi.

Sizi düşünmek yaralı kalbime merhem sürmek gibi bir şey.

Sizin için acı çekiyorum ve bu acı bile kalbimi rahatlatıyor.

Her şeyiniz olacak küçük güvercinim, hazinem, meleğim.

Üşütürsünüz meleğim, küçük kalbiniz üşür!

Ne de olsa ben akılsız ve basit bir adamım.
Aklıma her geleni yazıyorum. Belki de siz… neyse boş verin!

Şu anda okumak istemiyorum ama biliyorsunuz kış geliyor, geceler uzun ve sıkıcı
olacak. O zaman okuyabilirim

Sadece yazmış olmak, size yazmak için yazıyorum… Sevgilim, küçük güvercinim

— Dostoyevski | İnsancıklar

22 Ekim 2016

Ben de bir zamanlar iyi görürdüm! Yaşlılık şaka değil yavrucuğum!
Şimdi bile gözlerim bulanık görüyor. Akşam çalışınca ertesi sabah gözlerim kan çanağı gibi oluyor, yaşarıyor. İnsan içine çıkamıyorum.

Sizi insanın zevki, doğanın süsü kuşlara benzettim.
Sonra birden dert ve tasa içinde yaşayan biz insanların,
havadaki kuşların kaygısız ve masum mutluluklarını kıskanmamız gerektiğini hissettim

Geçmişe bakmaya da korkuyorum. Orada daha çok mutsuzluk var. Bunları hatırlamak
bile kalbimi parçalamaya yetiyor.

Şiire gelince canım, size şu kadarını söyleyeyim ki benim yaşımda bir adamın öyle şiirle falan uğraşması pek
yakışık almaz. Şiir saçma bir şey zaten!

— Dostoyevski | İnsancıklar

19 Ekim 2016

Sanki üzüntülerimin kaynağı yalnız oydu.
“Ya geliverirse ben ne yaparım?” diye düşünüyordum.

Utanmadan, yalan bir maskeye bürünmek yok mu ya, asıl aşağılık olan da budur işte!

Birinin yaşantısını istediğim biçime sokmak için nasıl da bu denli az, bu denli ucuz (hem de yapmacık, kitaptan alma, uydurma) masumluk sahnesi yeterli geldi!

Evime çekinmeden, serbestçe…
Evimin kadını olarak gir
Aleksandr Puşkin

Yoksulluğumdan utandığımı sanma… Tersine, yoksulluğumla
övünürüm. Yoksulum ama soyluyum da… İnsan hem yoksul, hem de
soylu olabilir… Neyse, neyse… Çay içer misin?

Bana: “Güzel bir çay içmek mi istersin, yoksa dünyanın batmasını
mı?” diye sorsalar, hemen “Çay içmek!” diye bağırırım.

İnsan yaşadığı sürece ancak bir kez bütün içindekileri döker,
o da iyice bunalıma düştükten sonra…

Seven bir kadının erkeğiyle ilgili olarak gözünden
kaçmayacak her şeyi, özellikle mutsuz olduğumu fark etmişti.

Evet, onu kıskandığım için ondan nefret ediyordum…

Kolay elde edilmiş bir mutluluk mu, yoksa insanı yücelten acı mı daha iyi?

Bize insan olmak, yani etiyle kemiğiyle insan olmak bile yük
geliyor; bundan utanıyoruz, ayıp sayıyoruz.

— Dostoyevski | Yeraltından Notlar

18 Ekim 2016

Beyefendi,şunu iyi bilin ki, siz beni hiçbir zaman küçük düşüremezsiniz!

“Bütün bu olanlara gülüp geçecek kadar alçaldın!” diye
düşündüm bir an.

Gerçek sevginin bittiği yerde bütün utanmazlığı, hoyratlığı,
sevimsizliğiyle fuhuş başlıyordu.


-Öyle işte.
Bu öyle işte, “Bırak artık, fazla oldun!” demekti.
İkimiz de sustuk.

Birini sevdikten sonra mutlu olmadan da yaşayabilirsin.

Babalar kızlarına annelerden daha düşkündürler, onun için bir kız baba evinde çok mutlu yaşar… Sanırım, benim bir kızım olsa kocaya vermezdim.

Sevginin bulunmadığı yerde aklı da arama!

Namuslu insanlar yoksulken de iyi yaşarlar.

İnsanoğlunun gözü mutluluğunu görmez de, hep üzüntüleri
üzerinde durur.

Sevişen karı-kocanın arasında geçenleri kimseler bilmemelidir. Aralarındaki geçimsizliği öz annelerinden bile gizlemeli, onlardan hakemlik istememelidirler. En iyi hakem gene kendileridir.
Aşk kutsal bir gizdir, ailede geçenler bütün yabancı gözlerden
saklanmalıdır

Aşk her şeydir. Aşk bir kızın, değeri elmaslarla
ölçülemeyecek servetidir.

— Dostoyevski | Yeraltından Notlar

16 Ekim 2016

Bazen benliğimi saran baş döndürücü sarhoşluğa, eksiksiz mutluluğa
kendimi öylesine kaptırırdım ki, kendimle alay etmek aklımın
köşesinden geçmezdi.

Gerçekten de öyle, dışardan gelecek mucizemsi bir olayla çevremde her şeyin açılıp genişleyeceğine; önümde şanıma yaraşır, yararlı, güzel, özellikle kusursuz bir çalışma
ufkunun açılacağına körü körüne inanırdım.

Hayır, ucunda soyluluk bulunmayan bir davranışa yanaşamazdım ben.

Yeryüzündeki hiçbir varlıkla ilgisi olmayan, bu bütünüyle hayal ürünü aşklarım beni öylesine
doyuruyordu ki sonradan gerçek bir sevgiye gereksinme bile duymuyordum.

Gerçekte birini sevmek benim için gereksiz bir lüks oluyordu.

Bana karşı davranışları benim kendilerine olan davranışımın aynıydı, üstelik onlar benden
tiksindiklerini gizlemiyorlardı.

— Dostoyevski | Yeraltından Notlar

15 Ekim 2016

Doğa neyi, ne zaman yapacağımızı bize hiç sormaz; onu hayalimizde canlandırdığımız gibi değil, gerçekte olduğu için kabul etmeliyiz

hedefi değil, hedefe giden yolu sever

insanın yöneldiği tek hedef, hedefini elde etmek için harcadığı sürekli çabadır, başka bir deyişle yaşamın kendisidir.

yüreği temiz olmayanın anlayışı da kıttır.

insan hiç olmazsa kendi kendisiyle içli-dışlı olabiliyor, gerçekleri çekinmeden söyleyebiliyor mu?

Zamanımızda her aklı başında adam korkaktır, köle ruhludur, açıkçası böyle olmak zorundadır.

— Dostoyevski | Yeraltından Notlar

14 Ekim 2016

Benim asıl kızdığım şey, en sinirli anlarımda
bile içimde bir öfke ya da hıncın bulunmaması

Aklı başında bir adamın sözünü etmekten en çok zevk alacağı
konu nedir, bilir misiniz?
Yanıt: Yine kendisi…

her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; hem de tam anlamıyla, gerçek bir hastalık.

Ama şuna iyice inanıyorum ki, değil fazlasıyla bilinçli olmak, bilincin her türlüsü
hastalıktır.

Herhangi bir işe girişmeden önce, bütün kuşkulardan arınarak huzur içinde
olmalıdır insan.

Baylar, kendimi herkesten akıllı saymamın tek nedeni, bitirmek
şöyle dursun, yaşamım boyunca hiçbir şeye başlamamış olmamdır.

İnsanoğlunun çıkarları tam olarak sayılmış mıdır?
Aralarında hiçbir sınıflandırmaya girmeyenler, giremeyenler yok mudur?

Cana kıyıcılıkta en ince ustalıkları gösterenlerin
uygar kimseler olduklarına hiç dikkat ettiniz mi?

Uygarlık sonunda insanlar daha çok kan dökücü olmadılarsa bile, en azından daha kötü, daha
iğrenç birer cana kıyıcı olmuşlardır.

Çünkü insanoğlu ahmak bir yaratıktır, hem de görülmemiş derecede…
Daha doğrusu ahmak değil de nankördör, eşine raslanmayacak
kadar nankördür.

— Dostoyevski | Yeraltından Notlar

13 Ekim 2016

Okyanusun ortasında sal üstünde kalmış bir gemiciden daha yalnızdım.

Kafanız allak bullak olunca söyleneni yapmamazlık edemiyorsunuz.

Sabah uyandığınızda nasıl yüzünüzü yıkayıp temizliğinizi yapıyorsanız , gezegene de aynı şeyleri yapmalısınız ; hem de daha büyük bir özenle.

Tek bir çiçek koklamamış tek bir kez bir yıldıza bakmamış , kimseyi sevmemiş.

İnsan herkesten verebileceklerini istemeli.

Bir otoritenin kabul görmesi mantıklı olmasına bağlıdır.

Eğer kendini yarğılamayı başarabilirsen , o zaman gerçek bilgeliğe ulaşmıssın demektir.

Kendini beğenmiş insan herkesin kendisine hayran olduğunu düşünür çünkü.

Krallar yönetirler , sahip olamazlar. İkisi çok farklıdır.

.. Yıldızların sahibi de benim ; çünkü onlara sahip çıkmayı ilk ben akıl ettim.

Doğrusu insan sözün ucunu biraz kaçırınca ister istemez gerçeklerden biraz uzaklaşıyor.

İnsanların arasında da yalnızdır insan.

Bir çiçek var… Galiba o beni evcilleştirdi…

İnsanların artık anlamaya zamanları yok.
Dükkanlardan her istediklerini satın alıyorlar.
Ama dostluk satılan bir dükkan olmadığı için dostları yok artık.

Örneğin sen ögleden sonra dörtte geleceksen , ben saat üçte mutlu olmaya başlarım.
Mutluluğum her dakika artar.

İnsan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir.

Gülünü senin için önemli kılan , onun için harcamış olduğun zamandır.

Kimse bulunduğu yerde mutlu değildir.

… neyin peşinde olduklarını bilmeden ekspres trenlere binip oradan oraya telaşla gidip geliyorlar…

bir bahçede beş bin gül yetiştiriyorlar , ama asıl aradıklarını bulamıyorlar yine de.

… ama kızarmak biraz da evet demek anlamına gelmez mi ?

Antoine de Saint-Exupéry | Küçük Prens

10 Ekim 2016

Ezbere biliyorum yüzünün tüm karmaşıklığını..
— Hasibe Zafer

6 Ekim 2016

Böyle bir yalnızlıkta seni düşünmek kadar büyük özgürlük yok. Kalabalık, yağmalıyor insanı. Senden uzak aldığım her soluk, ihanete dönüşüyor. Sadece sevmek değil bu. Bütün bir dünyasın.

İnsan, bağışlayarak yener yanlışı. İnsanın acısını insan alır. iyilik, böyle kolay yenilmez.

Sesini gökyüzünün yerine koydum koyalı böyle oldum

Gitmesem ölürdüm
kocaman bir yalnızlıktı dönüp geldiğim…

— Şükrü Erbaş
2 Ekim 2016

Burada, hiç yargılanmadan her zaman sevileceksin, dedi.

bir kadını mutlu etmenin ne demek olduğunu bilmiyorsunuz.

babalar da çocukları kadar uzun ömürlü olmalıydı.

Üzüntülerinizi almak, yerinize acı çekmek İsterdim.

Dünyada onun aşkından başka hiç bir şeyim yok.

Bugün artık benim için bir tek korku, bir tek felâket var: O da, bana yaşama zevkini tattıran aşkı yitirmektir.

Canlı ve keskin gözlü, güzel ayaklı, kıvrak bedenli, uzun
boylu bir esmer, değil mi?

Dünyayı, özellikle de sosyeteyi tıpkı bir çamur deryası gibi görüyordu.

Dostum, her zaman sevebileceğiniz bir kadını sevin! Hiç bir kadını terketmeyin.

Hiç değilse, sadece ellerini, avuçlarımda tutabilsem, derdimi asla hissetmezdim.

Dostum, sakın evlenmeyin, sakın çocuk sahibi olmayın! Siz onlara hayat veriyorsunuz, onlar size Ölüm veriyorlar.

Hiç değilse, bir yoksul, sevildiği zaman, kesin
olarak, sadece kendisi için sevildiğini bilir.

— Honoré de Balzac / Goriot Baba

30 Eylul 2016

Beyler, hiç bir şey bilmiyorsanız, bir hanıma saygı göstermesini öğrenin!

Bir aşk, şiddetli ve içtenli olduğu oranda örtülü ve esrarlı olmalıdır.

Babalar, mutlu olmak için, her zaman vermelidirler. Daima vermek, babayı baba yapan şeydir.

ne kadar az bir şeyle beni mutlu edebileceğini bir bilsen!

İnsan, kralsız yaşayabilir ama, her zaman yemek yemesi gerektir.

— Honoré de Balzac / Goriot Baba
29 Eylul 2016

Elbisesine dokunmak, adımımı onunkine uydurmak, sıcaklığını
paylaşmak, ne güzel, ne tatlı, ne zevkli bir şey!

Mutluluğum, eğer birinin hayatına mal olacaksa, benim için çoğu zaman taşınması
pek zor olacak, dedi

Sevilen bir kimseyi beklemek!..
Bu işkenceyi bilen bir kimse, onu başkasına tattırmaz.

Herkesin parası olan çalınmış para, hiç kimsenin değildir!

— Honoré de Balzac / Goriot Baba
25 Eylul 2016

Bakın, bir kadının iki sevgisi olamaz, anlıyor musunuz?

Tutkular hiç bir zaman hesaplarında aldanmazlar

Ama, bir kadını, uğruna ruhunu ters çevirecek
kadar seversen, elbiseleri, arabası, kısacası, bütün hevesleri için paraya, hem
de pek çok paraya ihtiyacı olursa?

Genç bir erkek için, ilk gönül macerasında belki de, ilk aşkta rastladığı kadar sihir ve çekicilik vardır.

Beni henüz, erkeklerde bir gelenek, ya da bir alışkanlık olan kibarlık gereğince seviyorsunuz.
Ama, beni gerçekten sevseydiniz, korkunç üzüntüye, müthiş bir umutsuzluğa düşerdiniz.

Evlilik benim için hayal kırıklıklarının en korkuncudur, bunu size anlatamam.

Para, duygu ortadan kalkınca bir önem kazanır ancak.

Hem mutluydu, hem de hiç memnun değildi

Duygulara para karıştırmak, iğrenç bir şey, değil mi? Beni asla sevemezsiniz, dedi.

Bir kadının heyecanlarını keşfetmesini bilen bir kimse için o an, eşsiz zevklerle doludur.

Ya kendinizi namuslu bir tavan arası odasına sürgün edin, orada çalışmayla evlenin, kendinizi tamamıyle ona verin, ya da başka bir yol tutun.

Taksitle elde edilen şeylere karşı pek müsrif, peşin parayla alman şeylere karşıysa son derece cimridirler.

Yarın zengin ve mutlu olsanız, size göklerden muazzam bir servet yağsa,
sıkıntı ve üzüntü günlerinizde hoşlandığınız yoksul bir erkeği hâlâ sever
miydiniz?

Duygu, bir düşüncenin içindeki bütün bir âlem
değil midir?

— Honoré de Balzac / Goriot Baba

24 Eylul 2016

İlke yoktur, olaylar vardır. Yasalar yoktur, durumlar vardır.

Mahkemelerde, yasanın bir maddesi üzerinde aynı fikirde olan üç yargıç bulamazsınız.

… erdem bölünmez, o ya vardır, ya da yoktur

Yüce, ya da zengin olmayı istemek, yalan söylemeye, eğilip bükülmeye, yerde sürünmeye, doğrulup dikilmeye, yüze gülmeye, ikiyüzlülük etmeye karar vermiş olmak değil midir?

Hayatını seyredip de, onu bir zambak
gibi tertemiz, lekesiz bulmaktan daha güzel bir şey olabilir mi?

Bir mektup bir ruhtur. Konuşan sesin öylesine sadık bir yankısıdır ki, hassas kişiler onu,
aşkın en zengin hazineleri arasına katarlar.

İnsanların üstüne bu kadar düşerseniz, hiç bir başarıya
ulaşamazsınız.

Siz kadınlar, hepinizin aradığı nedir?
Mutluluk,dedi.

— Honoré de Balzac / Goriot Baba

21 Eylul 2016

bir kadının bakışını çekmek için insanın süslü atları, sırmalı uşakları, avuç dolusu altını olması gerekiyor demek ki?

Lüks şeytanı yüreğini doldurdu, kazanç nöbeti onu pençelerine aldı, altın
susuzluğu gırtlağını kuruttu.

Bir erkek aldattığı zaman, kaçınılmaz olarak, yalan üstüne yalan yığmak
zorundadır

Daha yirmi iki yaşındayım, insan, yaşının bahtsızlıklarına dayanmasını bilmeli

Yüreğimiz bir hazinedir, onu bir çırpıda boşaltırsanız, iflâs edersiniz.

Dokunaklı, iğneli sözler, alaylar gelmekte asla gecikmez!

Günün birinde âşık olacak olursanız, sırrınızı iyi saklayın!

Bir kadın, sevdiği erkek uğruna acı çekmekten kim bilir ne kadar zevk duyuyordur!

Bana iyilik edenlere, ya da yüreği yüreğime hitap edenlere karşı çok iyi davranırım.

Zaten, bütün insanlara karşı tek başına bulunmak ve şanslı olmak, oynamaya değer güzel bir oyun, değil mi?

kıskançlığa, çekememezliğe, iftiraya, vasatlığa karşı, bütün dünyaya karşı çarpışmak gerekir.

— Honoré de Balzac / Goriot Baba

19 Eylul 2016

Kapkara iri gözleri, şahane elleri, gayet biçimli ayağı, hareketlerde yakıcılığı gözlerinizin önüne getirin

Boynu aşka davet edici, terliklerin
içindeki ayakları dayanılmaz derecede çekiciydi.

Çok sevdiğimiz bir kimseyi tanımak olanağı yoktur…

— Honoré de Balzac / Goriot Baba

18 Eylul 2016

Mutlu olsa şahane bir güzel olurdu; Mutluluk, kadınların şiiri, elbise de onların süsüdür.

Kadınları ikinci defa yaratan şeylerden, kumaşlardan ve aşk
mektuplarından yoksundu.

Hepsinin öbürlerine karşı, karşılıklı durumlarının sonucu olan
güvensizlikle karışık bir ilgisizliği vardı.

Tıpkı yaşlı karı-kocalar gibi, artık konuşacak hiç bir şeyleri kalmamıştı, işte böylece, aralarında sadece makine gibi bilinçsiz bir yaşantının ilişkileri, yağı tükenmiş gıcırtılı bir çark dönüşü kalmıştı.

Kim bilir, belki de bazı kimselerin birlikte yaşadıkları insanlardan artık elde edecekleri hiç bir şey yoktur.

Sevgilerinin çemberi kendilerine yakın olduğu oranda az severler bunlar. Çember genişleyip yayıldıkça daha iyiliksever, daha yardımsever olurlar.

… bütün dar görüşlü insanlar gibi, olayların çerçevesinden dışarıya çıkmamaya, onların nedenlerini düşünmemeye alışmıştı.

— Honoré de Balzac / Goriot Baba

17 Eylul 2016

— Sen ilim öğrendim, şu kadar göz nûru döktüm diyorsun halbuki biz senin o kadar emeğini ve bu kadar bilgini bir anda elinden aldık şimdi ne gelir elinden, bu kadar çalışmanın ne değeri var?

Bundan sonra sadece yazarak değil kavrayarak öğreneceğine, mürekkep adamı değil kafa adamı olacağına,satırlara değil gönüllere yerletirmeye çalışacağına söz vermişti Gazali.
Ve bu artık geleceğin Hüccet’ül İslâmı için bir prensip halini alacaktı.

16 Eylul 2016

dünya zevklerine karşı duyduğu derin tiksintinin nereden geldiğini bu soğuk hesaplardan anladım

Aşk uçup gittikten sonra, sevgililerin artık birbirlerini görmemelerini gerektiren korkunç zorunluluğu anladım.

Tutkunun verdiği zevkler müthiş şekilde fırtınalıdır, bu zevkler ruhun atılışlarını kıran, gücünü harap eden
kaygılarla ödenir

çünkü her büyük sevgi borçlu olduğumuz öbür sevgilerden çalınır, onların zararına olmak üzere büyür.

Benim fikrime göre, aşk daha çok sükun ister; ben onu, dibi bulunmayan bir göl olarak düşünmüştüm; üstündeki fırtınaların şiddetli fakat ender olacağı,
toplumun lüks hayatından kaçan iki insanın çiçeklerle donanmış bir adada yaşadıkları uçsuz bucaksız bir göl gibi düşünmüştüm.

Bir kadın sevdiği erkeği bir başka kadının mutlu ettiğini görmektense onu can çekişirken görmeyi yeğ tutar.

mutluluk denen şey mutlaktır, hiçbir kıyaslamayı kabul etmez

Evet ama, bedeni iyileştirmeye çalışmadan önce yüreğin iyileşmesi gerekir!

Mutluluk insanı gençleştirir, mutluluğu tatmak istiyorum ben de

Zevklere ve şehvete tutsak olmadan yaşamak, benim sürdürmeyi bir türlü beceremediğim bir seçkinlik değil miydi?

Dakikalar, mutluluk getirmesi beklenen yüzyıllardır.

Bir yanda büyük büyük iddialar, öbür yanda küçücük gerçekler.

Size kıskanç olduğumu, hem de nasıl kıskanç olduğumu söylememiş miydim?

İnsan düşüncelerine hâkim olamaz. Ama düşünceleri, acılar arasında hapsetmek, zararsız hale getirmek mümkündür.

Ne kadar güzel, ne kadar zeki, ne kadar şehvetli olursa olsun, hiçbir kadına önem vermemeye karar vermiştim.
Çok faydasını gördüm bu kararın; inanılmaz bir kafa rahatlığı, büyük bir çalışma gücü kazandım böylece.
Kadınların, bir iki güzel sözle ödediklerini sanarak hayatta bize neler kaybettirdiklerini anladım.

İnsanın vicdanı böyle suçlarla yüklüyse, hiç olmazsa bahsetmemelidir bunlardan.

Gerçeği saklayarak beni aldatmanız gerekirdi, ileride size teşekkür borçlu olurdum.
Mutlu erkeklerin erdemlerinin neden ibaret olduğuna dikkat etmediniz mi hiç?
Daha önce kimseyi sevmediklerini, ömürlerinde ilk bizi sevdiklerini söylerken onların ne büyük bir cömertlik içinde
olduklarını anlayamadınız mı?

— Honoré de Balzac / Vadideki Zambak

15 Eylul 2016

vücudunun eşsiz biçimini, bulunmaz
hatlarını büyük bir sarhoşluk içinde seyredebiliyordum.

hep yan-yana oluşumuz karşılıklı olarak ruhlarınızı en derin noktalarına kadar
tanımamıza yaradı.

çünkü birbirimizin hayatı için bu kadar zorunlu
unsurlar haline geldiğimizi hiçbirimiz şu andaki kadar kuvvetli hissetmemiştik.

Kadınlar hep mızmızlanmak ihtiyacı içindedirler

Yaşlılık günlerimde bu melek gibi kadını yanıbaşımda
göremezsem dünyadaki insanların en mutsuzu olurum

başka sevgilerde ihanete uğramış olsak bile,
burada mükafatını görmüş duygular,
yerine getirilerek başarıyla sonuçlanmış görevler,
o hayalkırıklığını, o bozgunu giderebiliyor.

Bugün acılarım azalmış
bulunuyor, demek size karşı duyduğum sevgide de bir azalma var.

İnsan kimi seviyorsa daima dünyanın en güzel kadını gibi görmez mi
onu?

Hayır, ben kimseyi sevmiş değilim, çölün ortasında büyük bir susuzluk duydum o kadar.

— Honoré de Balzac / Vadideki Zambak

10 Eylul 2016

Hiçbir kadın beni kendine bağlayamıyordu

– Susun! dedi; siz buradasınız ya, her şeyi unuttum gitti! Acı çekmiyorum artık, sanki bugüne kadar da hiç
çekmemiş gibiyim!

– Zambağım benim! dedim. Düşüncemle okşadığım, ruhumla öptüğüm güzel çiçeğim benim, insan şeklinde
açmış çiçeğim.

İnsanın zaafları, temelinden bozuk ve bayağı bir nitelik
taşır, ne yatışacakları, ne de bitip tükenecekleri vardır bu zaafların; dün kendilerine verdiğiniz şeyi bugün de
yarın da, öbür gün de isterler, doymak nedir bilmezler; verilen imtiyazları hemencecik benimserler ve
bunların alanını genişletmeye bakarlar

— Honoré de Balzac / Vadideki Zambak

7 Eylul 2016

Sesindeki gözyaşlarını ifade eden bu kelimelerde, aşkın bileşik faiz hesapları denebilecek şeyin ne güzel bir ödenişi vardı!

Şu çıkarcı dünyada bir sürü adam size duygulara bağlı kalınarak ilerlemenin mümkün olmadığını, fazla saygı gösterilen ahlâk kurallarının
insanın önüne engeller çıkardığını söyleyecektir

çünkü ince tavırlar, güzel davranışlar yürekten ve kişisel onur duygusundan doğar
Nezaket, başkaları için kendini unutmuş görünmekten başka bir
şey değildir çünkü, ne yazık ki, insanlar asıl değerinizi hesaba almayarak, sağladığınız faydalara göre değer verirler size

Krallar da kadınlar gibidirler, kendileri için yapılanı zaten yapılması
gereken bir şey olarak değerlendirirler

Ama bütün bu kadınların, bugün, olmazsa yarın, size mutlaka büyük zararları olacaktır

bütün güzel duygular, ruhların eşitliğine dayanır

Ayrılık yalnız küçük kafalarda, bayağı ruhlarda duyguları
köreltir, ruhun çizgilerini siler, sevilen insanın güzelliğini azaltır.

Tatlılığın örneği olan ve kalbimi öldürücü bir darbeyi bile duyamayacak kadar sarhoş eden o eşsiz gülümsemelerinden biriyle baktı yüzüme.

— Honoré de Balzac / Vadideki Zambak

1 Eylul 2016

… böyle bir yürek taşıdığınız için çok zararlara uğrayacaksınız

… yeminlerimi yenilemek ister gibi ellerine sarılıp öptüm

Erkekler hayatın karmaşası içinde, kederlerini unutmak için türlü türlü şeyler bulurlar, çalışmak avutur onları, çevrelerindeki büyük hareketin içinde oyalanırlar

kadın milleti şeytanın bir uydusudur; en iyisi bile bir yerde
kötülük yoksa tutup yaratır onu

Geçmiş acıların anısı şimdiki acılara eklenip, aşkın tesiri ile ancak
yatıştırabildiğim çarpıntıları yeniden başlatmıştı; aşkın bu gücünü henüz pek bilmiyordum, yine de içgüdüsel bir şekilde kullanmaktaydım onu.

Size gelirken söyleyecek ne çok şeyim vardı; ama yol boyunca düşündüğüm her şeyi sizi görür görmez
unutuveriyorum. Evet, sevgili Henriette, sizi gördüğüm anda, birden hazırladığım sözleri, ruhunuzun,
güzelliğinize güzellik katan yankılarına yakıştıramıyorum; bir de şu var: sizin yanınızda olduğum zamanlar,
öyle sonsuz bir mutluluk ortamına girmiş oluyorum ki, o andaki duygularım eski duygularımın hepsini silip
götürüyor. Size her bakışımda daha geniş bir hayata açıyorum gözlerimi; büyük bir kayalığa tırmanmaya
çalışırken önüne her adımda yepyeni bir ufuk çıkan bir yolcu gibiyim… Sizinle her konuşmamızda tükenmez
hazinelerime yeni bir tanesini daha eklemiyor muyum?

Acılar sonsuz oluyor, sevinçlerin ise bir sınırı var, dedi

Siz insana kupa kupa zehir içirtebilirsiniz, dedim.

Bu nasıl tuhaf ve acı bir kudrettir ki bir meleği bir çılgının ellerine teslim ediyor; içten ve şairane bir aşkla seven bir erkeği kötü bir kadına, yüce ruhlu bir insanı bir alçağa, güzel ve soylu bir kadını sefil bir herife …

Ey çaresiz dertler! İnsanların başına kim sarıyor sizi?

Çok acı çeken insan, çok yaşamış demektir

Kavga kızıştıktan sonra bütün kuralları hatırlamak güç bir şeydir

O günden sonra o benim için sevilen kadın olarak değil, en çok sevilen kadın olarak kaldı
— Honoré de Balzac / Vadideki Zambak

31 Agustos 2016

Daha azını isteseydi, belki daha çoğunu da elde ederdi, ama yazık ki hiç eğilmeyecek kadar
üstündü.

Ruhunun en ıssız köşelerinde saklı bulunan ve yalnız benim keşfettiğim aşkları,
yalnız hayatını değil, aynı zamanda geleceğini de mahveden birtakım
aşağılık serüvenlerden ibaretti.

hayatının mutlu bir dönemi değilse de, üzüntüsüz geçen tek zaman
parçası olmuş.

Arzuymuş, emelmiş, ne varsa ona bağlandı bütün; kırık yüreğini
onarabilmek için onun her şeyi ben olayım istedim.

Bu titreyen yaprak kümeleri arasında bir kadın ne
kadar güzeldir!

Kadınlar hep haklı çıkmak isterler!

Mücadeleden yüz çevirecek adam değildim ama
karşılıklı bir aşkın mutluluğunu tatmadan da öbür dünyayı boylamak istemiyordum

Evet, insanın tamamıyla mutsuz olmamasına olanak yok burada.

.. kendi benliğimize karşı beslediğimiz saygı yüzünden içimize boğmamız gereken suçlar,
ruhu kaplayan cinayetler geçmeye başladı aklımdan, korkunç bir öfkenin pençesindeydim

“Ceza yasalarını mutsuzluk
nedir hiç bilmemiş kimseler çıkarmış” diye düşünüyordum

Bu sırada eteklerinin dalgalanarak çıkardığı hışırtıya karışan ayak sesleri akşamın durgun havasına bir canlılık verdi.

Değiştiremeyeceğim bir şey varsa o da kanılarımdır; çünkü
bende hiçbir şey onlar kadar sağlam bir şekilde yer etmemiştir.

Burada birbirimize rastlamadan önce aynı âlemde yaşıyormuşuz; yalnız siz doğudan çıkmışsınız yola, ben
batıdan.

Merhamet denen şey iflahımı kesiyor, uyuşturuyor beni.

Aşkla geçen bir hayat yeryüzü yasasının ölümcül bir istisnasıdır;
bütün çiçekler solar; büyük sevinçlerin yarını varsa bu kötü bir yarın olacaktır.
Gerçek hayat, bunalımlarla dolu bir hayattır.

Elini aldım, öptüm. Kadını erkeğe üstün kılan, bizi ezen o güvenle elini bıraktı elime.

Saygı öyle bir settir ki büyüğü de, küçüğü de korur, herkesin birbirinin yüzüne doğrudan doğruya bakabilmesini sağlar.

Dünyayı yerinden oynatacak bir güç buluyorum kendimde, ama neylersiniz ki yaşım daha
yirmi bir ve çok yalnızım.

Aşk, kendisi olmayan her şeyden dehşet duyar.

Evet, daha sonraları kadın olduğu için seveceğizdir bir kadını; ama
ilk sevdiğimiz kadının her şeyine tutkun oluruz.

Kelimeler olmayınca, bu kez aramızda kurulmuş bulunan sessizlik ruhlarımızı sadakatla ifade
ediyordu; hiçbir engele rastlamadan, ama öpüşmeksizin, içice geçiyordu ruhlarımız.

bir kayıkla dolaşıyorsanız size elinizi suya daldırma isteğini duyuran, saçlarımızı rüzgâra bıraktıran, düşüncelerinize bir
orman yeşilliği kazandıran o güzel kokuyu duydunuz mu hiç?

Sevdiğin kadınla dolaşıyorsun, ona kolunu veriyorsun, onun gideceği yolu sen seçiyorsun!..
Ne büyük bir sevinçtir bu, bir ömrü doldurmaya yeten ne sınırsız sevinçtir!
Böyle zamanlarda nasıl da büyük bir güvenle konuşur insan!

– Mutluluk getiriyorsunuz bize! dedi.

o tatlı sesiyle güç kazanan bu cümle artık bana dünyada hiçbir kadının
veremeyceği o büyük zevki tattırdı.

Zaten bu kadını size tasvir ederken, özelliklerini ve dehasını
belirtme konusunda yeryüzü dillerinin aciz kalacağını söylememiş miydim?

— Honoré de Balzac / Vadideki Zambak

30 Agustos 2016

Karşılık görmemiş duygular bazı ruhlarda kin haline gelir, bende ise öyle olmadı;
yoğunlaştı bu duygular içimde, bir yer etti kendine, sonra da oradan hayatıma fışkırdı.

Girdiğim toplum çevrelerinin genişliği oranında mutsuzluğumun da büyüdüğünü göreceksiniz

Büyük bir tutku haline gelen bu çalışma eğilimi, ömrümün
ilkbaharının gerektirdiği çekici güzelliklere yöneleceğim bir çağda benim için ölümcül bir tehlike, bir mahpushane oldu.

Onun soğuk tavırları kalbimdeki sevginin gücünü hiçe indirmişti.

Yüreğinde, sevgi dallarından birkaçının uzanabileceği elverişli noktalar olup olmadığını anlamak için onu
incelemek zorundaydım.

Tutkunun bütün cinselliğimizi kavradığı zamanlar, yalnız bir tek hedefe yönelmiş bir tutku yaratmak için, yıldızların birbirine kavuştuğu, bütün koşulların birleştiği, bütün kadınlar arasından yalnız bir kadının belirdiği özel bir an mı var acaba?

Bu kadın, kadın cinsinin bu ender çiçeği, dünyanın bir yerinde oturu-yorsa, o yer muhakkak burasıdır.

ama mutlu rastlantılar bazen yanlış yorumlanmaya öyle
elverişli olur ki

Birçok mutsuz kimseler için boş ve anlamsız bir kelimedir yarın,
işte ben de yarına karşı hiçbir inanç beslemeyenlerden biri oluyordum;
birkaç saatlik bir mutluluğu elde edince, bu birkaç saat içinde haz dolu bütün bir hayat yaşadım.

Hele bir gülebilsin, ne sevinçli bir kırlangıç türküsü çıkardı ortaya!

Bakışlarım konuşan güzelimin üstünde dolaşarak ondan türlü tatlar
çıkarıyor, belinden kavrıyor, ayaklarını öpüyor, saçının bukleleriyle oynuyordu.

Nasıl olmalıdır bir kadının ayakları? İşte onun ayakları da öyleydi; az yürüyen, çabuk yorulan ve elbisesinin
altından çıktığı zaman gözlere bayram ettiren cinsten.

Hayat gibi aşkın da bir bulûğ çağı vardır, o çağ boyunca kendine yeter

Sonradan görme insanlar maymunlar gibidirler, bir maymunun becerikliliği vardır onlarda

— Honoré de Balzac / Vadideki Zambak

En elde edilmemiş şiirdin sen. Kuşluk vakti yazılanlardan…
— Ulus Baker

23 Haziran 2016

Bir insan isterse size sesiyle sarılabilir.
— İlhan Berk

Kokunla aynı odada kaldım.
Düşünebiliyor musun, ceza gibi.
— İlhan Berk

Aşkın doğması için sevgiliyi görmek, aşkın büyümesi için sevgiliyi görmemek lâzımdır.
— Peyami Safa

Bazen birinin yokluğuna o kadar alışırsınız ki, başka birinin gelip o boşluğu doldurmasından korkarsınız.
— Honoré de Balzac

Gitmek sadece bir eylemdir, unutmak ise kocaman bir devrim.
— Nâzım Hikmet Ran

Denizlerim senin kıyılarında sakin,
Bırak ellerini avuçlarımda kalsın
– Ümit Yaşar Oğuzcan

17 Haziran 2016

En zor savaş, geçici ve boş arzularla savaştır.
Benliğini bu arzulardan kurtaran, dünyaya ait tüm musibetlerden, bütün sıkıntılardan kurtulur.
— İbrahim Ethem (kuddise sirruh)

29 Mayis 2016

Her şeyi çok ciddiye alıyordum, sanki ölümsüzmüşüm gibi.
— Jean Paul Sartre

Ben senin en çok sesini sevdim, buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi.
— Ümit Yaşar Oğuzcan

Öyle bir havada gel ki,
vazgeçmek mümkün olmasın.
— Orhan Veli Kanık

Adınla yer değiştiriyor içimdeki keder …
— Şükrü Erbaş

Çekip gidene her şey mizah, kalıp bekleyene her şey şiirdir.
— Albert Camus

Gözlerin ipekyoludur ömrümün.
— Ahmet Erhan

Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum.
— Ahmet Telli
26 Mayis 2016

Ne yazık ki, kime âşık her zaman kendimiz karar veremiyoruz.

O zamandan beri öfkenin acıya karşı en iyi ilaç olduğunu düşünürüm hep.

Hayatının yarısını kendi kendini arayan bir kadını aramakla geçirmektense, yeni bir kadın bulmayı düşünmedin mi hiç?

Biraz garip bir şey bu. Şu gezegende belki beş milyar insan yaşıyor. Ama işte tutup birini seviyorsun ve onu başka hiç kimseyle değişemiyorsun

Hepimiz, birdenbire Venedik köprülerinde ortaya çıkıveren esrarengiz yaratıklarız

Yaşam, sadece kazanan numaraların görülebildiği muazzam bir piyango.

Zaten iyi bir konuşmacı da değilimdir. Bunun nedeni de, aslında iyi bir düşünür olmamam. İnsan iyi düşünemiyorsa, konuşmasının da fazla anlamı yoktur

Hayatımızın aslında hayret verici bir masaldan farkı yok, diye düşünüyordum. Buna rağmen çoğu insan dünyayı gayet “normal” buluyor. Ve bunu dengelemek için, normal olmayan bir şeyler arıyorlar hep, melekler ya da Marslılar gibi. Çünkü dünya onlara hiç de bir bulmaca gibi görünmüyor.

insanların kim olduklarını, nereden geldiklerini hiç sormadan dünyada dolaşıp durmaları, anlaşılamaz bir şeydi bence. İnsan nasıl bu gezegendeki yaşam karşısında gözlerini yumar ya da onu olağan sayabilirdi?

Ben, biz insanların çok zeki, örneğin uzayın ve atomların yapısını inceleyebilecek kadar zeki olduğumuz halde, kendi hakkımızda pek bir şey bilmememizi tuhaf buluyordum.

— Jostein Gaarder
iskambil kağıtlarının esrarı

24 Nisan 2016

İnsanlar biraz daha fazla düşünmeyi başarabilseler, belki de
bu savaşlar, bu ölümler hiç olmazdı diye düşündüğüm çok oluyor. Savaş ve şiddete
karşı en iyi çözüm, küçük bir felsefe kursu olabilirdi belki de! Ya, dünyaya her
yeni gelen insanın kendi anadilinde elde edebileceği “Birleşmiş Milletler Felsefe
Kitapçığı” fikrine ne demeli! Bu fikri BM Genel Sekreterine açacağım.

Bir saniyede ne çok şey olabiliyordu aslında!

“Rüyaların yapıldığı maddeden yapılmayız
biz ve uykuyla çevrilidir küçücük hayatımız…
Shakespeare’

Laplace da şu düşüncelerle aşırı derecede mekanik bir görüşü dile getiriyordu: Bir zekâ belli
bir anda tüm maddesel parçacıkların konumunu bilebilse “hiçbir şey belirsiz olmayacaktır ve gelecek de geçmiş gibi gözlerinin önünde bulunacaktır”.
Buradaki ana fikir, gelecekte olacak her şeyin önceden belirlenmiş olduğudur.

İnsan ruhu elbette bir bilgisayar programından çok daha özgürdür ama prensip olarak biz de ancak bilgisayar programlari kadar özgürüzdür

Bilmemek çoğu zaman yeni bir kavrayışın eşiğinde olmak demektir.

“Ben” kavramı gerçekte, hiçbir zaman hepsi birarada yaşanmamış, pek çok basit
izlenimin oluşturduğu bir zincirdir. Ben, “birbirini sonsuz bir hızla izleyen, her an
değişim ve hareket halinde olan bir algılar demetinden başka bir şey değildir,”
der Hume

Zaman içinde bir şeyin bir başka şeyi izlemesi, bunların arasında mutlaka bir
“nedensellik ilişkisi” olduğu anlamına gelmez. İnsanları çabuk sonuçlara varmaya
karşı uyarmak bir filozofun en önemli görevlerinden biridir.

Evet, çünkü diğer insanlar da kendi başına birer amaçtırlar. Ayrıca bu yalnızca
başkaları için değil, insanın kendisi için de geçerlidir. İnsan kendisini de bir amaca
ulaşmak için bir araç olarak kullanmamalıdır.

İnsan şu ya da bunun “kölesi” olabilir. Hattâ insan kendi bencilliğinin bile kölesi
olabilir. İnsanın arzularını aşabilmesi bağımsızlık ve özgürlük gerektirir.

doğru olan tarihe direnebilen şeydir…

Eşitlik yalnızca birbirinin dengi insanlar arasında geçerli olan bir şeydir.

Sofie’nin Dünyası
— Jostein Gaarder

16 Nisan 2016

Felsefe zararsız ve yalnızca
eğlence için yapılan bir uğraş değil. Felsefenin konusu kim olduğumuz ve nereden
geldiğimiz. Sence okulda bu konuda yeterli bilgi edinebiliyor muyuz?

hayatın kendisi de acıklı ve ciddi de ondan. Muhteşem bir dünyaya
geliyoruz, insanlarla karşılaşıyor, onlarla tanışıyor ve bir süre beraber yolculuk
ediyoruz. Sonra da aynen dünyaya birdenbire gelişimiz gibi yine birdenbire
dünyadan yok oluyoruz.

Galileo Galilei, “Ölçülebileni ölç, ölçülemeyeni ölçülebilir yap!” ve “Doğanın kitabı matematiksel bir dilde yazılmıştır.” diyordu.

Sofie’nin Dünyası
— Jostein Gaarder

6 Nisan 2016

Her şeyin temelini oluşturan bir “öz madde” var mıydı? Dünyadaki her şeyin
ondan meydana geldiği bir “madde” olduğu varsayılsa bile, bu şey nasıl olup da
birdenbire bir düğünçiçeğine ya da diyelim ki bir file dönüşebilirdi?

Herakleitos dünyanın sürekli zıtlıklar barındırdığına da işaret ediyordu. Hiç hasta
olmamışsak, sağlıklı olmanın ne anlama geldiğini bilemezdik. Hiç aç kalmamışsak,
tok olmanın nasıl bir mutluluk verdiğini bilemezdik. Hiç savaş olmamış olsa, barışın
değerini kavrayamaz, hiç kış olmasa bahar geldiğini anlayamazdık.

Empedoktes belki de bir ağaç parçasının yanışını gözlemlemişti. Çünkü burada olan
şey tam da bir şeyin çözülmesidir. Ağacın çıtırdayıp cızırdadığını duyarız. Bu
“su”dur. Buradan duman çıkar. Bu “hava”dır. “Ateş”i görmekteyizdir zaten. Ateş
sönünce geriye bir şey kalır. Bu da kül ya da “toprak”dır.

Anlamanın da bir bedeli olmalı.
Hiçbir bedel ödemeksizin her bir şeyi anlayan bir arkadaşın olmuş olsa, ona pek
özenmezdin sanırım.

Hippokratesçi tıp geleneğine göre, hastalıklara karşı koymanın en önemli yolu
aşırıya kaçmayan, sağlıklı bir hayat sürmekti. İnsan için doğal olan şey sağlıklı
olmaktı. Hastalıklar, fiziksel ya da ruhsal bir dengesizlik sonucu doğanın
“yolundan çıkması”ndan kaynakta nırdı. İnsanın sağlıklı bir yaşam sürmesinin yolu,
dengeli ve uyumlu olmaktan ve “sağlam bir vücutta sağlam bir kafa”dan geçerdi.

Ama şimdi düşündükçe, bilmediğini bilmenin de bir çeşit bilgi olduğunu anlamaya başlıyordu.
İnsanın hiç bilmediği konularda bilgiçlik taslaması aptallıktı en azından!

Bildikleri azıcık şeylerle yetinen ya da bilmedikleri şeyleri çok iyi biliyormuş gibi yapıp övünen
öğretmenlerden ve bilgiçlerden sözediyorum.

Devamlı doğru olmadığını bildiğin şeyleri yaparak mutlu olabilir misin?

Okuldaki bir öğretmenle bir filozof arasındaki en büyük fark, öğretmenin her şeyi bildiğini sanarak bunları
öğrencilere zorla öğretmeye çalışmasıdır. Bir filozof ise öğrencileriyle beraber anlamaya çalışır.

Bir kez daha dünyanın ne müthiş bir mucize olduğunu düşündü.

Aklın mutlak ve evrensel olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü akıl yalnızca evrensel ve mutlak olan ilişkilerden sözeder.

Duyular dünyasında hiçbir şey var değildir, burada bir şeyler ortaya çıkar ve sonra ortadan kaybolur

Sağlıklı ve uyumlu bir insan nasıl dengeli ve ılımlı ise, “adil” bir devlet de herkesin bütün içindeki yerini bilmesiyle ortaya çıkar.

İyi bir devlet yaratmanın yolu, bu devletin mantıkla yönetilmesinden geçer. Başın vücudu yönetmesi gibi toplumu yönetenler de filozoflar olmalıdır.

Bir tavuk yumurtası bir tavuğa dönüşme olanağını içinde taşır. Ancak bu tüm yumurtaların bir gün tavuk olacağı anlamına
gelmez. Çünkü bir takım yumurtalar, içkin “biçim”lerini gerçekleştiremeden kahvaltı sofrasında rafadan yumurta ya da omlet olup giderler.
Ancak bir tavuk yumurtasından bir kaz olamayacağı da ortadadır.
Çünkü tavuk yumurtasında bu olanak yoktur. Dolayısıyla bir şeyin “biçimi” hem ondaki olanakları hem de sınırlamaları belirler.

İnsanın iyi bir hayat sürmesi için neler gerekir? Bu soruyu kısaca şöyle yanıtlayabilirim:
İnsan ancak tüm yetenek ve olanaklarını kullandığı ölçüde mutlu olur.

Aristoteles üç tür mutluluk olduğunu söyler: İlk tür mutluluk, arzu ve isteklerin
olduğu bir hayattır. İkincisi, özgür ve sorumlu bir vatandaş olarak varolunan
hayattır. Üçüncü tür mutluluk ise araştırmacı ve filozof olunan hayattır.

yalnızca dengeli ve ölçülü olarak mutlu ya da “uyumlu” insan olunur.

Sofie’nin Dünyası
— Jostein Gaarder

4 Nisan 2016

Arasına senin girmediğin iki düşünceyi bir araya getiremiyorum.
— Honoré de Balzac

24 Mart 2016

” Kırıldın mı? ” diye sordun — ben de, “Senin ile benim aramda öyle şey olmaz” dedim.
— Oruç Aruoba

22 Mart 2016
İnsanın bir makineden, daha öte bir şey olması gerekmez miydi?

Her şeyin yılın bu vaktinde büyüyüp gelişmeye başlaması ne ilginçti! Karlar eriyip
havalar ısınmaya başlar başlamaz onca yeşil bitki özünün cansız topraktan
fışkırmasını sağlayan şey neydi?

Yaşamın bir an gelip son bulması haksızlık değil miydi?

Hep varolmayacağı düşüncesini
unutmak için varolduğunu düşünmeye çabalıyordu, ancak yapamıyordu. Varolduğu
düşüncesine yoğunlaşabildiğinde hemen aklına hayatın sonu geliyordu. Ve tersi:
bir gün gelip yokolacağmı düşündüğünde, yaşamın ne kadar değerli olduğunu
anlıyordu. Madeni bir paranın bir ön bir arka yüzünü döndürüp duruyordu sanki.
Bir taraf ne kadar büyük ve belirginse, öbür taraf da o kadar büyük ve belirgin
oluyordu. Yaşam ve ölüm madalyonun iki yüzüydü.

Ölümün farkında olmadan yaşadığını anlamak olanaksız, diye düşündü. Yaşamanın
ne muhteşem ve garip bir şey olduğunu düşünmeden ölümü düşünmek de olanaksız.

Yaşamanın ne güzel bir şey olduğunu anlamak için hasta olmanın gerekmesi ne
üzücü bir şeydi! Bak işte kimine gizemli bir mektup çıkıveriyordu posta
kutusundan!

….iyi bir filozof olmak için gereken tek şey, hayret etme yetişidir…

Hayatta en önemli şey nedir? Açlığın sınırında bir insana
bunu sorarsak, yiyecek der. Soğuktan donan birine sorsak, sıcaklık der. Kendini
yalnız hisseden birine sorsak, başka insanlarla beraber olmak, diye cevap verir.

Elbette tüm insanlar yemek yemek
zorundadır. Herkesin sevgi ve ilgiye de ihtiyacı vardır. Ama bunların ötesinde,
insanların gereksindiği bir başka şey vardır. İnsanlar, kim olduklarını ve neden
yaşadıklarını bilmek isterler.

Tanrı’nın varolup olmadığını, ya da ölümden sonra bir hayat olup olmadığını bir
ansiklopediye bakıp öğrenemeyiz. Ansiklopedi bize nasıl yaşamamız gerektiğini de
anlatmaz.

Bir sihirbazlık seyreder gibidir insanlar: sihirbazın numarasını nasıl yaptığını
anlayamayız. Sihirbazın bir çift beyaz ipek mendili nasıl tavşana dönüştürdüğünü
bilmek isteriz.

Tavşan meselesinde sihirbazın bizi kandırdığını biliriz. Merak ettiğimiz şey bunu
nasıl becerdiğidir. Dünyadan sözederken ise durum biraz farklıdır. Dünyanın
hokus pokus bir şey olmadığını biliriz, çünkü biz de Dünya’da yaşamakta olup onun
bir parçasıyızdır. Aslında sihirbazın silindir şapkasından çıkarılan bizizdir.
Tavşanla aramızdaki tek fark, tavşanın bir sihirbazlık oyununa dahil olduğunun
farkında olmayışıdır. Biz ise gizemli bir şeylerin bir parçası olduğumuza inanır,
şeylerin arasındaki ilişkiyi bulmaya çalışırız

büyüdükçe sadece yerçekimi yasasıyla kalmaz alıştıklarımız. Aynı
şekilde tüm dünyaya alışırız.

Dünyaya öyle alışmışsın ki artık dünya seni şaşırtmıyor.

Sofie’nin Dünyası
— Jostein Gaarder

11 Mart 2016

Yanıldığını kabul etmek, yeni bir hakikatin fethiyle zenginleşmektir. Parçadan bütüne, karanlıktan aydınlığa geçiştir.
— Cemil Meriç

1 Mart 2016

yaşama nedeni denilen şey, aynı zamanda çok güzel bir ölme nedenidir de

Bunalımı başlatan şeyi denetleyebilmek hemen her zaman olanaksızdır.

Bir insanın yaşama bağlanı­şında dünyanın tüm düşkünlüklerinden daha güçlü bir şey vardır.

Düşünme alışkanlığını edinmeden yaşamaya alışırız.
Bizi ölü­me her gün biraz daha yaklaştıran bu koşuda, bedenin bu önlenmez önceliği sürüp gider.

Derin duygular da büyük yapıtlar gibi bilinçli olarak söylediklerinden daha fazla anlam taşır her zaman.

Bir kıskançlık, bir hırs, bir bencillik ya da bir cömertlik evreni vardır

Tüm büyük eylemlerin, tüm büyük düşüncelerin önemsiz bir başlangıcı vardır.

Bir insan için dünyayı anlamak onu insansala indirgemek, ona damgasını basmaktır

Bir insanın bizim için her zaman bilinmez kaldığı, bizi aşan, indirgenmez bir
yanı bulunduğu belki de doğrudur.

Aynı biçimde ve donuk bir yaşamın bütün günlerinde, zaman alıp götürür bizi. Ama, bir gün gelir, bu kez de bizim zamanı taşımamız gerekir. Geleceğe dayanarak ya­ şarız: “yarın”, “ileride”, “iyi bir işim olunca”, “yaşlandık­ça anlarsın”. Bu tutarsızlıklara hayran kalmamak elde
değil, çünkü ne de olsa ölmek var işin içinde

Bir kadının bildik yüzü altında, aylarca ya da yıllarca önce sevilmiş kadını bir yabancı gibi bulduğumuz gibi, bizi birdenbire böylesine yalnız kılıvereni bile arzulayabiliriz
belki. Ama zamanı gelmemiştir daha. Bir tek şey: dünyanın bu yoğunluğu ve yabancılığı, uyumsuz budur işte.

İnsan düşüncesinin bir anlam taşıyabilecek biricik tarihini yazmak gerekseydi, yapılacak şey birbirini kovalayan pişmanlıklarının ve güçsüzlüklerinin tarihini yazmak olurdu.

— Albert Camus – Sisifos Söylemi

başarısız boktan bir kış geçirdik
kanımız bile doğru dürüst akmadı
bir sürü çocuğu öldürdüler.
—Turgut Uyar

28 Subat 2016

madem ki hepimiz yargı­cız, o halde hepimiz birbirimize karşı suçluyuz.

Her ne olursa olsun, ne önemi var bunun?
Yalanlar gerçek yolunda buluşmaz mı sonunda?

Doğru, ışık gibi kör eder. Yalansa, tersine, her nesneyi değerlendiren güzel bir alacakaranlıktır.

Tüm yüreği ve bedeni kavrayan dolu dolu bir aşk, gece gündüz hep sarmaş dolaş, neşeli ve coşkun, beş yıl boyunca böyle ve sonra ölüm. Yazık ki bu yok!

Topluma benzer şekilde yaşamak da iyi değil mi ve bunun için toplumun bana benzemesi gerekmez mi?

Ama insan yaşamını sevmediği zaman, onu değiştirmek gerektiğini bildiği
zaman, elinde başka seçeneği yoktur, öyle değil mi?

Artık çok geç, her zaman hep geç olacak

— Albert Camus – Düşüş

26 Subat 2016

Aslında, hiç sevmemiş olduğum doğru değil.
Yaşamımda hiç değilse bir büyük aşka tutulmuşumdur ki bunun da konusu hep ben olmuşum­dur.

Her topluluk, parlak bile olsa, beni çabucak sıkar, oysa hoşuma giden kadınlarla hiç sıkılmamışımdır.
İtiraf etmekte güçlük çekiyorum ama, Einstein’la yapacağım on görüşmeyi güzel bir figüran kızla gerçekleştireceğim bir ilk buluşmaya feda ederdim.
Gerçi onuncu buluşmada Einstein’ı ya da derin kitaplar okumayı özlerdim.

Hayatta olduğunuz sürece durumunuz kuşkuludur, ancak onların kuşkuculuğunu hak edersiniz.
Bu durumda, manzaranın tadına varabileceğimize ilişkin tek bir inanç bulunsaydı, inanmak istemedikleri şeyi kanıtlayıp
onları şaşırtmak zahmetine değerdi. Ama kendinizi öldürüyorsunuz, o zaman size inanıp inanmamalarının ne önemi var.

Ama mutlu olmak için başkala­rıyla fazla ilgilenmemek gerekir.
Bunun üzerine, çıkış yolları kapanır.
Ya mutlu ve yargılanır ya da bağışlanır ve sefil olacaksınız.
Bana gelince, adaletsizlik daha da büyüktü: Eski mutluluklar için mahkum ediliyordum ben.

Biz kendimizden iyi olanlara nadir olarak bel bağlarız. Daha çok onların toplumundan kaçarız.
Tersine, çoğu zaman kendimize benzeyen ve zayıf yanımızı paylaşan kimselere açarız icimizi.

Ben insan işlerinin ciddi olduğuna hiçbir zaman derinlemesine inanamamışımdır.

İşte o zaman ölüm düşüncesi gündelik yaşamımı kapladı.
Ölümümle aramdaki yılları hesaplıyordum. Benim yaşımda ölmüş insan örnekleri arıyordum.

Sevmek ve sevilmek ihtiyacında olduğumdan, aşık olduğumu
sandım. Başka deyimle, aptallık ettim.

Sonsuz yaşamı arzuladığım için orospularla yatıyor ve geceler boyunca içiyordum.
Sabahları, tabii, ağzımda ölümlü insan yaşamının aç tadı kalı­yordu.

İnsan ölümsüzlük oyunu oynar, birkaç hafta sonra ise,
yarına kadar gövdesini sürükleyip sürükleyemeyeceğini bile bilmez.

hiç kimsenin masum olduğunu kesinlikle söyleyemeyiz,
oysa herkesin suçlu oldu­ğunu kesinlikle onaylayabiliriz.
Her insan başkalarının suçuna tanıklık eder, inancım ve umudum bu benim.

Bir insanın öldürülmesi için her zaman nedenler vardır.
Buna karşın, onun yaşamasını haklı çıkar­mak olanaksızdır.

— Albert Camus – Düşüş

23 Subat 2016

Ama biliyor musunuz niçin ölülere karşı hep daha dürüst ve daha cömertizdir? Nedeni basittir!
Onlara karşı bir yükümlülüğümüz yoktur.

Ben kadın düşmanlığını hep bayağı ve ahmakça bulmuşumdur ve tanıdığım hemen bütün
kadınların benden daha iyi olduklarını düşünmüşümdür.

Tabii, gerçek aşk pek az rastlanan bir şeydir, aşağı
yukarı yüzyılda iki ya da üç kez görülür.
Bunların dı­şında boş gurur ya da can sıkıntısı vardır.
— Albert Camus – Düşüş

22 Subat 2016

Akıllı bir adamla karşılaştığım zaman hemen arkadaşlık kurmadan edemezdim.

Toplumumuzun bu tür bir yok etme için örgütlenmiş olduğuna
dikkat etmediniz mi?

Aşağı yukarı mı? Harika yanıt! Aynı zamanda
akıllıca; hepimiz her şeyde aşağı yukarıyız.

… mükemmel, herkesçe sevilen bir karısı vardı, ama
yine de aldatıyordu karısını. Bu adam, haksız olduğu
için, bir erdem beratı alamadığı ya da bu berata layık
olamadığı için, sözcüğün tam anlamıyla kuduruyordu.
Karısı mükemmel davrandıkça, o büsbütün kuduruyordu.
Sonunda haksızlığı kendisi için dayanılmaz bir hal aldı.
O zaman ne yaptı dersiniz? Onu aldatmaktan vazmı geçti?
Hayır. Öldürdü onu.

şurası gerçek ki her şeyde rahattım, ama hiçbir
şeyden de hoşnut değildim.

Hiç birdenbire yakınlık, yardım, dostluk ihtiyacı duyduğunuz
olmadı mı? Evet, elbette. Ben yakınlıkla yetinmesini
öğrendim.

— Albert Camus – Düşüş

19 Subat 2016

Adam bir yıllık hazırlık yapıyor, ama akşam olmadan öleceğini bilmiyor.

İnsana, kendi ihtiyaçlarının bilgisi verilmemiştir

insanlar kendilerini düşünerek yaşıyor gibi görünse de, hakikatte onları yaşatan
tek şey sevgidir.

— Lev Tolstoy
İnsan Ne İle Yaşar

17 Ocak 2016
Beklemek de bir uğraş. Hiçbir şey beklememek korkunç.
— Cesare Pavese

16 Ocak 2016

Kendimi öldürsem mi, yoksa bir fincan kahve mi içsem ?
— Albert Camus

15 Ocak 2016

İnsan olmak için pek akıllı olmaya gerek yok. Hatta bana öyle geliyor ki, bazen
tam tersi oluyor. Gerçekten zeki ve kurnaz bir adamı al örne­ğin, iyi bir insan çıkması nadirdir.
— John Steinbeck
12 Ocak 2016

Sana bu mektubu, artık senden mektup beklemeyeceğimi söylemek için yazıyorum.
— Didem Madak

9 Ocak 2016

Aşk muhakkak ki bir hastalık… Aşık olduğumuzu
ilk zamanlarda kendimizden bile saklamak istememiz
zaten bunun bir hastalık olduğunu gösteriyor…
Biz mütemadiyen: Değilim, değilim!.. diyoruz.
Ve onu ancak, kolumuzu kımıldatamayacak
kadar bize hakim olduğu zaman kabul ediyoruz.

Ne zaman bana ihtiyacın olursa bil ki o anda ben de sana muhtacım
ve seni bekliyorum.

Hayatın tahammül edilmez meşakkatleri yüzünden
kafaları ölüm düşüncesiyle dolanlar sana
bir kere baksalar bu düşüncelerin acayip bir
rüzgar tarafından sürükleniyormuş gibi kaybolduğunu
ve içlerinin tatlı bir teselli ve ümitle dolduğunu
görürler. Ağlayanların dudaklarını neşeli
bir tebessümle kıvırmak için senin güzel sesinin
duyulması kafidir.

Fakat insanın söyleyecek hiçbir şeyi olmasa bile gene sizi görmek isteyeceği muhakkaktır.

İnsan asıl birisini sevdiğini
anlayınca içinin de kainatı alacak kadar genişlediğini görüyor

Dünyada kendisi için hiçbir şeyi olmayan bir insanın
bile başkalarına yardım edecek bir şeyi vardır… Hiç olmazsa
bir tek sözü…

Hayatım tasavvur edilemeyecek kadar manasız ve boş geçiyordu.

— Sabahattin Ali

4 Ocak 2016

Ein guter Mensch entschuldigt sich für die Fehler der Vergangenheit.

Ein echter Mensch korrigiert sie.
A good man apologizes for the mistakes of the past, but a great man corrects them
— Goethe

30 Aralik 2015
Hevesleri, beklentileri, erteledikleri, kursağında kalmış kelimeleri, kaçırılmış bakışları, gizledikleri, bitirilmemiş mektupları, susuşları ve istemsiz veda edişleriyle tamamlanmamış bir cümledir insan.
— Tarık Tufan

28 Aralik 2015
Kalbinizi ve sesinizi yumuşatın..
— Cahit Zarifoğlu

Yükümüz ağır sorumluluk duygumuz ise zayıf.
— Cahit Zarifoğlu

Ey gece sen de aldatıldın Sana da tuzak kurdu yüzü güneş parıltılı kız
— Cahit Zarifoğlu

Her fikrin karşılığı bir duygu vardır.
— Cahit Zarifoğlu

Ateşe hakiki bir çay koyalım, kenti unutanlardan olalım.
— Cahit Zarifoğlu

Şiirin evi kalbdir ve kalble yazılmalıdır.
— Cahit Zarifoğlu

22 Aralik 2015

Bu dünya soğuk
Rüzgar genelde ters yöne eser
Limon ağaçları kurur
Bahaneler hep hazır
Güzel günler çabuk geçer . .
— Cahit Zarifoğlu

Beni kabullen,kendini yanına al,gidelim.
Cahit Zarifoğlu

Yüreğimdeki duruşunu seviyorum.
Cahit Zarifoğlu

Takdiri ezele teslimiz ama gayrete de aşığız
Cahit Zarifoğlu

Hayalin akıyor kanda.
Cahit Zarifoğlu

Ah hayır zor değil beklerim daha.
Cahit Zarifoğlu

Bir telâş içinde parçalanmış gibiyim.
Cahit Zarifoğlu

21 Aralik 2015

Elhamdülillâhillezî ahyânâ ba‘de mâ emâtenâ ve ileyhi’n-nüşûr.
Bizi öldükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun. Yeniden diriltip huzurunda toplayacak olan da O’dur.
—Hadis-i Şerif

19 Aralik 2015
Tehlikeli sayılmam artık
Kalbimi kalın bir kitabın arasında kuruttum.
— Didem Madak

Sen ruhumun misafir odasında uyursun…
— Didem Madak

Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin
— Didem Madak

Sanki dünya, ölünün başucunda açık kalmış bir radyo.
— Cahit Zarifoğlu

Yüreğinizdeki insanlara bakın, onlardan kopmaya değil, onlara ısınmaya bakın ve onların kullandığı dili kullanın.
— Cahit Zarifoğlu

Beklemek daha başka şey.
— Cahit Zarifoğlu

ellerin uçuşan yapraklar gibi
— Cahit Zarifoğlu

Sen benim kara ömrüme vuran
Suyumu hareketlendiren sevincimdin.
— Birhan Keskin

Susarak katlanıyoruz her mutsuzluğa.
— Edip Cansever

Özlem; her şeyi kaplayan boşluktur.
—Oruç Aruoba

Gelişin hayata bağlıyor beni
Anlıyor musun
Zaman yarat ve uğra..
— Şükrü Erbaş

Çocukların uçurtmalarına benziyorsun
Biliyor musun…
Rüzgârı hiç dinmeyen bir mavilikte
Güneşli sular gibi gülümsüyor yüzün.
— Şükrü Erbaş

Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar daha güzel kadınlar daha uzak…
— Şükrü Erbaş

Seni eksik seviyorsam tamamlarsın değil mi?
— Alper Gencer

Sevgilim bilemem sesimi duyuyor musun
bir gökkuşağıyla doldurmak istiyorum içini.
— Cemal Süreya

Onun güzelliğini herkes görüyorsa o bence az güzeldir
Herkes biliyorsa o bence hiç güzel değildir
Onun güzelliğini yalnız ben görüyorsam bu sevgidir
Yalnız ben biliyorsam bu aşktır
Hiç kimse görmüyorsa bu yalnızlıktır
— Özdemir Asaf

Güler yüzlü olmak neydi onu hatırlayın.
— İsmet Özel

Umurumda değil başka hiçbir şey hiçbir şey,
bu gece de işte istekle onu bekliyorum.
— Turgut Uyar

Seni sevmem için sana dokunmam gerekmiyor.. El ele yollarda dolaşmam, insanların gözleri önünde öpüşmem gerekmiyor. Hatta öpüşmem de gerekmiyor. Gözlerinle konuşmak, gözlerimle konuşman yetiyor. Sevgini hissetmem için göstermen gerekmiyor.. Kalbinin atışını görmem için ten tene olmamıza da gerek yok. Havada yayılıyor hissetirdiklerin, bedenime doluyor. Ayrılık yormuyor, aşkın kendisini anlatıyor. Kuru kıskançlıklarımız da yok, saf bir sevgi sarıyor sen ve bende beni.. Kokun burnuma dolduğunda tüm ruhum içime doluyor. Parfümün değil, parfümünle taşınan senin kokun..
— Aret Vartanyan, Bin Yüz Bir İnsan

Biz yürüyelim kent güzelleşsin.
Ahmet Telli

Özlemek duvarları en yüksek, kaçılması en zor hapishaneydi.
Barış Bıçakçı

Hep yarınları bekledi bu insanlar, geldiğini hiçbir zaman farketmediler.
Erdem Beyazıt

Sonbahar ki doyumsuz bir aşkın sonudur.
Metin Altıok

Senin için alışılmış şeyler söyleyemem sana yaraşmaz..
Turgut Uyar

Aşk, cefâ ülkesinde umudun rüyasıdır.
Nurullah Genç

oysa gece tam yarısıdır bir günün
ve daha güçlüdür gündüzden.
Turgut Uyar

Ay düşünce denize seni hatırlarım.
Behcet Aysan

İnsanlarla olan ilişkimizde bir acıya ve sıkıntıya sokan şey kendi anlayış biçimimizi başkasında bulma gayretimizdir.
İsmet Özel

Yüzünün orasından kuşlar kalkıyor.
İlhan Berk

Bir içten gülüşünle ışısın gecem.
Şükrü Erbaş

Bir yere gitmeden, gelecek birisini bekliyordu herkes.
Şükrü Erbaş

16 Aralik 2015

Fakat bir insan kalbi bu şehirden daha karmakarışık,
daha uçsuz bucaksız değil miydi?

Hayatında yalnızlıktan başka bir şey görmediği için, müthiş yalnızlığının farkında bile değildi.

Ne kadar insanlıktan uzak mahluklardı bu kadınlar.
Onları anlamaya asla imkan yoktu. Çünkü anlaşılacak tarafları yoktu.
Onlar kendileri de ne yaptıklarının farkında değillerdi ve sevkıtabiilerine tabi olarak
akıllarına eseni yapıyorlardı. Onların hareketlerinde sebep ve şuur arayan bizler, böyle bir şey bulamayınca, -kadın anlaşılmaz ve derin bir mahluktur!- diyoruz; şeytani bir kuvvetle bizim üzerimizde hüküm yürüten bu mahlukun boş, manasız ve basit bir -yarı hayvan- olduğunu kendimize itiraf etmek istemediğimiz için…

Muhakkak olan, bu aşkın şimdiye kadarkilere hiç benzemediği idi.
Şimdiye kadar olanlar bir kasırga, dalları budakları kıran, ortalığı birbirine karıştıran ve bir müddet sonra çekilip giden bir kasırga gibiydiler. Halbuki bu seferki aşkım bir mevsim
gibi sakin, ağır, belirsiz adımlarla gelmişti.
Ve nasıl bir mevsim bu belirsiz gelişine rağmen ortalıkta hayret verecek bir
değişiklik yaparsa bu aşk da beni bu tanınmayacak hallere sokmuştu
ve artık çekilip gideceğe hiç benzemiyordu.

Dünyada hiçbir aşkın ebedi, hatta uzun ömürlü olmadığı
muhakkaktır. Bunun aksini düşünenler başkalarını veya kendilerini
aldatmaya çalışan divanelerdir.

Dünyada en tahammül edilemeyecek şey de artık aşık olmadığımız
birisiyle beraber yaşamak mecburiyetidir. Şu halde
aşık olduğumuz birisiyle hayatımızı birleştirmek, en hafif tabiriyle,
düşüncesizliktir.

Can sıkıntısı, işsizlik ve bir şey yapmak ihtiyacı… Belki de
bir izzetinefis meselesi… Budalalık…

Onu yalnız düşünmek bile başkalarına kızmaktan alıkoyacak kadar
beni yumuşatıyordu.

Bu şehir, bu şehrin insanları sahiden canımı sıkmaya başladı.

Kendisini on dakika bile devamlı görmediğim halde bütün gün onu düşündüm!

Düşün, dünyada birbirini severek, birbirine yakın olmak hisleri de olmasa yaşamanın manası kalır mı?

Artık hayatının sahifelerinden yeisi, bedbinliği, kederi sil, çünkü kuvvetli
bir kafanın sevince çeviremeyeceği ıstırap yoktur

— Sabahattin Ali

3 Aralik 2015
Benim umutsuzluğum
dünyayla her temas edişimde artıyor.
Emil Michel Ciora

2 Aralik 2015

Allah’ım! Bana öğrettiğin şeyleri hakkımda faydalı eyle, bana fayda verecek şeyleri öğret ; beni, bana fayda verecek ilim ile nasiplendir.
Allâhümmenfe’nî bimâ ‘allemtenî ve ‘allimnî mâ yenfe’unî verzügnî ‘ılmen tenfe’unî bihî.
— Hazreti Muhammed(sallallahu aleyhi ve sellem)

26 Kasim 2015

Çok zaman kaybettim. Çok zaman ve biraz da ümit. Yaşamak bu galiba..
— Cemil Meriç

Ve ellerin uçuşan yapraklar gibi
Birden
Nasıl yalnız olduğumu anladım
Kimseler yoktu ikimizden başka birbirine bakan
— Cahit Zarifoğlu

Seni unutmaya çalışmak!
En fazla sana benzeyen bir şiir okuyana kadar…
— Cahit Zarifoğlu

“Ne zaman unuttun sevmeyi beni?
Kaç aşk geçti üzerimizden?
Sevdin mi benden sonra yoksa kandırdın mı kendini,
O da biliyor mu saçlarınla oynamayı ya da en sevdiğin ojeni?
Benim kadar yakınlaştın mı onunla?
Biz oldunuz mu?
Bir ağaca kazıdın mı onunla adını?
Bir mağazada bekledi mi seni saatlerce?
Hala şımarık mısın yoksa aklın başına geldi mi?
Var mı bir son durağın?
Kalbin garını buldu mu?
Ben sevmedim senden sonra ve bizim şarkımız dediğin şarkıları hiç dinlemedim.
Adını duyduğumda başka şeyler düşündüm ve hep kaçarken yakalandım sana.
Onu benim kadar sevdin mi ya da onları mı demeliyim? Sahi ya ? Gitmiştin sen dimi?
Ne çok soru bıraktın arkanda…
Hoşça kal mı demeliyim şimdi?
Çık aklımdan,
kime döndüysen yüzünü, ona söyle artık sahte sözünü…”

— Ahmet Batman

Belki şu an ikimizin olmayan bir şarkıyı
ayrı şehirlerde başka insanlar yüzünden seviyoruz.
Belki karşıma çıkman bir tren biletine bakar,
belki de o tren benim şehrimden hiç geçmez….

— Ahmet Batman

Belki beni hiç göremeyeceğin yerlerden yazıyorum sana,
belki hiç yatamayacaksın dizlerime.
Belki ellerin avuçlarımı hiç tadamayacak.
Belki bir daha kimseyi sevmeyeceğim,
ayrı yollarda yürüyoruz ve iki yarımdan bir tam olamıyoruz.
— Ahmet Batman

sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen
herkesin perde perde çekildiği bir akşam
siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun
— Şükrü Erbaş

Birdenbire her şeyi hoşuma gitmişti. Ama ben onun birdenbire hoşuna gitmemiştim. Ağır ağır hoşuna gider miyim acaba? Buralarını düşünmedim. Düşünmedim, hemen o gece ona aşık oldum.
— Sait Faik Abasıyanık

Hayat bazen insanları, birbirleri için ne kadar çok şey ifade ettiklerini anlasınlar diye ayırır.
— Paulo Coelho

19 Kasim 2015

Bizim en büyük maharetimiz nefsimizden beraat kararı almaktır.

Sen aşkın ne olduğunu bilir misin adaşım, sen hiç sevdin mi?
Çoook desene! Sevgilin güzel miydi bari? Belki de seni seviyordu…
Ve onu herhalde çok kucakladın… Geceleri buluşur
ve öperdin değil mi? Bir kadını öpmek hoş şeydir, hele adam
genç olursa..

Çiçeklerin açtığı mevsimde, senin kollarına yaslanan ve çiçekler
kadar güzel kokan bir vücutla uzak su kenarlarında
oturmak ve öpüşmek, yoruluncaya kadar öpüşmek hoş şeydir…

-Zaten seni burada tek başına görünce benim gibi düşündüğünü
anlamıştım. Doğru değil mi ama? Şu dünyayı adamakıllı
görmeden, dünyanın ne olduğunu adamakıllı anlamadan
buradan gidecek olduktan sonra ne diye buraya geldik sanki?
Yaşadığımızın farkına varmayacak olduktan sonra ne diye yaşıyoruz?-

Hayatında yalnızlıktan başka bir şey görmediği için, müthiş
yalnızlığının farkında bile değildi.

Ne kadar insanlıktan uzak mahluklardı bu kadınlar.
Onları anlamaya asla imkan yoktu. Çünkü anlaşılacak tarafları yoktu.
Onlar kendileri de ne yaptıklarının farkında değillerdi ve sevkıtabiilerine tabi olarak
akıllarına eseni yapıyorlardı. Onların hareketlerinde sebep ve şuur arayan bizler, böyle bir şey bulamayınca, -kadın anlaşılmaz
ve derin bir mahluktur!- diyoruz; şeytani bir kuvvetle bizim üzerimizde hüküm yürüten bu mahlukun boş, manasız ve
basit bir -yarı hayvan- olduğunu kendimize itiraf etmek istemediğimiz için…

Muhakkak olan, bu aşkın şimdiye kadarkilere hiç benzemediği idi.
Şimdiye kadar olanlar bir kasırga, dalları budakları kıran, ortalığı birbirine karıştıran ve bir müddet sonra çekilip
giden bir kasırga gibiydiler. Halbuki bu seferki aşkım bir mevsim
gibi sakin, ağır, belirsiz adımlarla gelmişti. Ve nasıl bir
mevsim bu belirsiz gelişine rağmen ortalıkta hayret verecek bir
değişiklik yaparsa bu aşk da beni bu tanınmayacak hallere sokmuştu
ve artık çekilip gideceğe hiç benzemiyordu.
Dünyada hiçbir aşkın ebedi, hatta uzun ömürlü olmadığı
muhakkaktır. Bunun aksini düşünenler başkalarını veya kendilerini
aldatmaya çalışan divanelerdir.
Dünyada en tahammül edilemeyecek şey de artık aşık olmadığımız
birisiyle beraber yaşamak mecburiyetidir. Şu halde
aşık olduğumuz birisiyle hayatımızı birleştirmek, en hafif tabiriyle,
düşüncesizliktir.

Can sıkıntısı, işsizlik ve bir şey yapmak ihtiyacı… Belki de
bir izzetinefis meselesi… Budalalık…

Onu yalnız düşünmek bile başkalarına kızmaktan alıkoyacak kadar
beni yumuşatıyordu.

Bu şehir, bu şehrin insanları sahiden canımı sıkmaya başladı.

Kendisini on dakika bile devamlı görmediğim halde bütün gün onu düşündüm!

Düşün, dünyada birbirini severek, birbirine
yakın olmak hisleri de olmasa yaşamanın manası kalır mı?

Artık hayatının
sahifelerinden yeisi, bedbinliği, kederi sil, çünkü kuvvetli
bir kafanın sevince çeviremeyeceği ıstırap yoktur

17 Kasim 2015

Yalnızlıklar ki suskun bir akşam üstüdür…
Ahmet Telli

Aşkın bir adı da yorulmamaktır.
Erdem Beyazıt

Bakmak, aşktır.
İlhan Berk

9 Kasim 2015

Güneş doğacak, yeni bir sabahı getirecek bize. Beklenilen zaman kolay gelmeyen zaman olur hep. Sayılı gün, saymakla bitmeyen gündür. Çabuk geçer, diyenin kendisi bile inanmamış sözüne.
— Servet Saygınoğlu

2 Kasim 2015

Biraz da susmalıyız.
İnsan bir şeyler aramalı kendinde…
— Edip Cansever

31 Ekim 2015

Birdenbire anlar ki yarın da böyle olacaktır, öbür gün de, tüm öteki
günler de. Ve bu çaresiz buluş ezer onu. İşte böyle dü­şünce öldürür insanı.
Bunlara katlanamadığı için öldürür insan kendini ya da, gençse, tümceler kurar.
— Albert Camus | Tersi ve Yüzü

23 Ekim 2015

Sana rastlamak mutluluktu; sana sahip olmak başka bir şey,
başka bir ad bulmak gerek;
“içine taşınması” gibi bir şey insanın…
— Cemal Süreya

Üşüdüysen söyle sevgilim, seni bir kat daha seveyim
— Cemal Süreya

Herşey şiir olabilir mi ? Hayır.
Ama şiir her şey olabilir.
— Cemal Süreya

İçim güvercinleri okşamış gibi rahat
Sen yanımdayken ister istemez…
— Turgut Uyar

durup durup sana sesleniyorum…
— Turgut Uyar

Her yalnız adamın, bir denize kıyısı vardır..
— Turgut Uyar

Ben her şeyi bırakır yalnız sana bakardım…
— İlhan Berk

Bana gelince;
Ben, dümdüz giderken, birden sana kıvrılan bir yol gibiyim…
— İlhan Berk

Ben dokunamıyorum; yazdıklarım dokunsun…
— İlhan Berk

Biliyor musun sen bir şiirde ilk satırsın ilk sözcük…
— İlhan Berk

gülmüyorsun ki,
gülsen, kapanacak yüreğimde açtığın yara…
— ilhan Berk

Bugün yalnızca yağmura tahammül edeceğim
— Sezai Karakoç

Bütün şiirlerde söylediğim sensin
— Sezai Karakoç

göz seni görmeli ağız seni söylemeli
bütün deniz kıyılarında seni beklemeli..
— Sezai Karakoç

4 Ekim 2015

Kadınlar;dinlemeyi seven adamlara aşık olurlar.
— İlhan Berk

Kadınlar sevilmek için yaratılmıştır, anlaşılmak için değil…
— İlhan Berk

Yanlış kapının ardında beklersen ‘mutluluk’ gelmez…
— İlhan Berk

Gökyüzü karışıksa kuşların işi .
— Edip Cansever

ağzında binlerce güneşin tadı…
— Edip Cansever

3 Ekim 2015

İçtiğimiz çay
Dans eden bir kadının ayak bilekleri gibidir
— Sezai Karakoç

2 Ekim 2015

Kuş olsun insan olsun
Yalnızlık sevmeyi bilmeyenlerin icadı
— Edip Cansever

24 Eylul

Bak canım ben seni seviyorum. Daha o kadar çok gezeceğimiz yer, okuyacağımız kitap, içeceğimiz içki, dinleyeceğimiz müzik, seveceğimiz çocuk, izleyeceğimiz film var ki.. Delilik bu yaptığın.
— Ali Lidar

Yürürken bir şeyleri hatırlamak istediğimizde adımlarımız yavaşlar; unutmak istediğimizde ise hızlanır.
— Albert Camus

Ben ona dedim ki;
suyun üç hali var,
dördüncüsü sensin.
— Şükrü Erbaş

aşkın yaşını geçtiğim gün
beni ellerinle kalabalığa göm.
— Şükrü Erbaş

Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de, sana hep hep yeniden başlamak isterim.
— Özdemir Asaf

22 Eylul

Allah’ım. Senden düzgün bir yaşantı,temiz bir ölüm ve rezil rüsva olmadan sana dönebilmeyi istiyorum.
— İbni Ebu Şeybe (radıyallahu anh)

21 Eylul

Seni her zaman hatırlayacağım, sen de beni hatırlayacaksın; tıpkı akşamı, camlara çarpan yağmuru, sahip olamadığımız için hep bizimle olacak herşeyi hatırladığımız gibi hatırlayacağız birbirimizi.
— Brida, Paulo Coelho

Kendini tanımadan, ne istediğini bilmeden ciddi ilişkilere girmek, bir insanın hem kendine, hem de karşısındakine yapabileceği en büyük haksızlıktır! Çünkü ne istemediğini bilmek çok kolay, fakat ne istediğini bilmek çok güçtür.
— Buket Uzuner, İki Yeşil Su Samuru

Yalnızlığıma zalimce bir hayranlık duyuyorum.
— Cahit Zarifoğlu

14 Eylul

her ömrün bir eylülü vardır
— Murathan Mungan

Vakitli vakitsiz bir kırgınlık gibiyiz ya zaman zaman, Eylül gibiyiz o zaman.
— Haydar Ergülen

30 Agustos 2015

Bizi birbirimizden ayıran şey, o hayalleri gerçekleştirecek gücümüzün ya da kendiliğinden gerçekleştiklerini görecek kadar şansımızın olup olmamasıdır.
— Fernando Pessoa, Huzursuzluğun Kitabı

25 Agustos 2015

Yalnızlık idman gerektirir.
— Oruç Aruoba

24 Agustos 2015

Bana öyle geliyor ki, en dehşetli, en uzlaşmaz mücadele insanın kendi kendisiyle mücadelesidir.
— Andrei Tarkovsky

19 Agustos 2015

gel ellerini ver en güzel ellerini öyle
ruhum, ateş yüreğim, kokum, birlikte öyle
— Turgut Uyar

17 Agustos 2015

Bu ölü toprakların üstünde hiçbir şey ölmek ve öldürmek kadar kolay değildir.
— Sabahattin Ali

Sen yağmurlu günlere yakışırsın.
— Gülten Akın

Kelebekler yeryüzüne parmak uçlarıyla basıyorlar…
Hiç incitmeden.
— Birhan Keskin

Kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm
— Turgut Uyar

14 Agustos 2015

Zamanın kaybolduğunu bilenler, en çok üzüntü duyanlardır.
— Dante

9 Agustos 2015

Nasıl, gelmeyeceğini bildiğini beklemen “bilgelik sevgisi” idiyse,
geleceğini bildiğini beklemen de, sevginin kendisidir.
— Oruç Aruoba

Happiness is nothing more than good health and a bad memory.
— Albert Schweitzer

The two most powerful warriors are patience and time.
— Leo Tolstoy

The only source of knowledge is experience.
— Albert Einstein

Happiness is the absence of the striving for happiness.
— Zhuangzi

Success is getting what you want.
Happiness is wanting what you get.
— Dale Carnegie

It is easy to be brave behind a castle wall.
— Welsh proverb

8 Agustos 2015

Yalnız zaman gerekiyor mutlu olmak için. Çok zaman. Mutluluk da uzun bir sabırdır zaten.
Ve çoğu kez, para aracılığıyla zaman kazanmak gerekirken, yaşamımızı para kazanarak tüketiyoruz.
— Albert Camus

25 Temmuz 2015

Eğer kalbinizde birikmiş cümleler,aklınızı işgal etmiş fikirler kağıda dökülmezse,bir başkasına aktarılmazsa,içten içe sizi çürütmeye başlar.
— Tarık Tufan

Şehir çullanıyor üzerime.
Estetik bir intihar,alımlı sokak kadınları gibi göz kırpıyor.
Utangaç ergenler gibi yüzümü kaçırıyorum bir kez daha..
—Tarık Tufan

24 Temmuz 2015

Şiirlerin içinden çıkıp gelen kadınlar vardır.
Öpse şiir, saçını dağıtsa mısra, gülse kıta olur.
— Didem Madak

23 Temmuz 2015

Cinayet tam anlamıyla ruhlarda gerçekleşir
— Witold Gombrowicz

16 Temmuz 2015

Felsefe yapmak, kişinin,
gelmeyeceğini bildiği birisini
beklemesine benzetilebilir.
— Oruç Aruoba

7 Temmuz 2015

Şimdi ne güzel olurdu seninle çay içmek, Havadan sudan bahsetmek, Buğulanmış pencereden, Akşam olan şehri seyretmek, Elimde bir tesbih, Dilimde bir zikir, Seni bana verene şükretmek, Aşk’ı gönlümüze koyanın hikmetidir, İnsanı insana özletmek…
— Ali Urcan , Yollanmamış Mektuplar.

5 Temmuz 2015

Senin sesin güzeldir, iki çay söylesene
— İlhan Berk

1 Temmuz 2015

Kim uydurdu bu haziranı bu temmuzları bu yaşamaları gizli kapaklı
― Turgut Uyar

28 Haziran 2015

Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin, yorulmuşsundur;
Nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını
― Nazım Hikmet Ran

27 Haziran 2015

En olmayacak günde geldin tazeledin ortalığı
― Cemal Süreya

Şu senin bulutsu sesin var ya
Uçtan uca tersyüz ediyor geceyi
― Cemal Süreya

25 Haziran 2015

Gerçek hayatta kalbimizin geçirdiği değişimler, tıpkı bazı tabiat olayları gibi, o kadar yavaş gerçekleşir ki, kalbimizin içinde bulunduğu farklı durumların her birini saptar; buna karşılık, değişim duygusunu yaşamayız.
― Marcel Proust

19 Haziran 2015

İnsan zihni nesneleri bölümlere ayırmayı başardı ama nesneler de insanın yüreğini böldü.
― Robert Musil

26 Mayis 2015

Ben bazen istasyonu bulamayan bir adamım
― Cemal Süreya

bir dürbünün ters tarafı gibi bu dünya
en büyük şey, en asil şey küçülür burda.
burda yalan para eden biricik iştir,
burda her şey bir yapmacık, bir gösteriştir.
― Sabahattin Ali

17 Mayis 2015

Dayandığımız şeylerin hangisi buna değerdi?
― Cahit Zarifoğlu

3 Mayis 2015

Günübirlik öfkelerden, tahammülsüzlüklerden kurtularak geniş ve derin olun.
― Cahit Zarifoğlu

Bir kum saati gibi akıyorsun bende
Biliyorsun suçlu olan saçların
Vadedilmiş bir küçük parmak bile değil.
― Cahit Zarifoğlu

24 Nisan 2015

Ben daima hayatın seyircisi olmak, hayata karışmamak istedim.
― Fernando Pessoa

21 Nisan 2015

Acılar gece çözülür.
― Ahmet Haşim

10 Nisan 2015

Artık bu dünyada hiçbir şeyin kendisini fazla alakadar etmediğini anlatmak istiyordu.
― Sabahattin Ali

7 Mart 2015

Sana olmayan özlem, bir şeye benzemiyor
― Turgut Uyar

Sana bakarak konuşuyorum
Sesim ondan güneşli.
― Haydar Ergülen

Sen aklıma düştükçe içim nasıl izdiham.
― Ali Ayçil

Seni her özlediğimde,
Kuşlara bakıyorum.
― Behçet Necatigil

5 Mart 2015

Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez
― Cemal Süreya

4 Mart 2015

Ben sanki bir gazetenin hiç okunmayan yerlerindeyim
— Edip Cansever

Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
— Edip Cansever

Senin geçmişin uzun, elini hemen elime ver geç kalma
Çoktan beri beklediğin o diri gülümseyiş işte bendim
— Turgut Uyar

Aşk insanın sadece psikolojisini ve kimyasını değil; tarihini, müziğini, coğrafyasını, Edebiyatını, fiziğini, beslenme çantasının içindekileri, hayat bilgisini de değiştiriyor.
— Murat Menteş

Dünyaya onu görmeye gelmişim gibi hissediyorum
— Murat Menteş

2 Mart 2015

Hayat yalnızlığın neşesidir.
— Sohrab Sepehri

28 Subat 2015

Sen yanımdayken ister istemez Uzak ırmakları hatırlıyorum.
— Turgut Uyar

Hep aynı iklimde gül bana, mevsimi boşver…
— Atilla İlhan

Evet, hatırladım..
Küçük basit şeyler yetiyor kederlenmeye.
Ya mutluluğa?
— Cahit Zarifoğlu

Nasıl da geliyor kokun..
— Cahit Zarifoğlu

Bir kum saati gibi akıyorsun bende.
— Cahit Zarifoğlu

24 Subat 2015

Beklemek bir gölge olmaktan başka ne ki!
— Ali Ural

Sıkıca tutuyorum, kendimi şehre karışmaktan alıkoymaya..
— İsmet Özel

Şimdi sen gelsen
Dağ suları gibi incecik
Kırılıp dökülen
Uçarı gülüşünle sen
Hep böyle hayata barışık
Çıkıp gelsen…

O bengi sularda ben
O serin, o gökçe mavilerde
Şu büyük kent yorgunu
Örseli, kırgın
Lime lime yüreğimi
Dinlendirsem…

Bir daha hiç mi hiç gitmesen …
— Şükrü Erbaş

Susuşun yıkıyor beni en zayıf yerimden
Bilmez miyim içindeki kederi
Yüzü yağmura gömülü düşüm
— Şükrü Erbaş

Ben sebepliyim denizlere aylara kavgalara umutsuzluğa,
Bir maviyi durup dururken birine benzetiyorum..
— Turgut Uyar

beni şarkılarla türkülerle aşkla donatın
pırıl pırıl yara almaz olsun bedenimin her yeri..
— Turgut Uyar

18 Subat 2015

Hep gülümsüyorsun,
Aklının ortasında “mavi bir yıldız” varmış gibi…
— Didem Madak

8 Subat 2015

değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.
aynı gökyüzü aynı keder.
― Behçet Aysan

Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin.
― Cemal Süreya

Aşktan yana söz duyunca
Ben hep seni düşünürüm
― Abdurrahim Karakoç

Alnın bir uçurum
önce gözlerimin
sonra dudaklarımın düştüğü
ve her seferinde
saçlarına takılıp kaldığı bir uçurum
― Süreyya Berfe

Seni düşünmediğim her an
Sönen mumlarla dolu
― Tuğrul Tanyol

Seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben.
― Şükrü Erbaş

Kimbilir hangi iklimdesin
― Cahit Zarifoğlu

Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir
― Haydar Ergülen

Gece yaşlanmış gökyüzüdür.
― Haydar Ergülen

Ne pulun olabildim senin ne mektubun
― Haydar Ergülen

Bir insanın, bilinmeyen bir hayatın parçası olduğunu ve ona olan aşkımız sayesinde bu hayata nüfuz edebileceğimizi zannetmek, bir aşkın doğmasında en temel unsurdur ve başka hiçbir şeyin önemsenmemesine yol açar.
― Marcel Proust, Swann’ların Tarafı

Evet her insan yalnız. Ve hepsi de aynı şekilde bir başkasını, kendisine hayatı, saadeti, getirecek olanı, bekliyor. Halbuki hayat da, saadet de kendilerindedir. Kimse kimseye onu götürmeye yanaşmıyor.
― Özdemir Asaf

1 Subat 2015

Sonsuzluk güneşleri arasında
huzurlu bir iskeledir güzelliğin
sitemin yenilgisidir bakışın
ve gözlerin
yarının yepyeni bir gün olacağını söylüyor
―Ahmed Şamlu

31 Ocak 2015

Sen o kadar guzelsin ki artik o kadar olur”
―Cemal Süreya

Bizim aşklarımız tam sevgi olmadığı için, manilere rastladığı için, taşlara çarpan su gibi kabarıyor, sıçrıyor, dağılıyor, gideceği yere rahat gidemiyor. Bütün tereddütlerimiz, şüphelerimiz, korkularımız, itimatsızlıklarımız, küçük görüşlerimiz, kendimize güvenmeyişlerimiz, iç çekişlerimiz, öfkelerimiz, isyanlarımız, hepsi, hepsi, aşkımızın tam olmamasından, yolunu bulamamasından. Bizimkisi aşk değil, aşk hastalığı; onlarınkisi aşk hastalığı değil, aşk.
―Peyami Safa, Biz İnsanlar

Ben her zaman konuşmam,
Ben senin susmalarını dinlerim.
―Özdemir Asaf

ama sizin adınız ne?
―Turgut Uyar

çok yorgunum öp beni
öpersen ne güzel uyurum
―Ali Lidar

gözlerin kaç gece eder
dudakların kaç karanfil?
―Attila ilhan

29 Ocak 2015

Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi.
Ellerinden belli olur bir kadın,
Denizin dibinde geziyor gibi.
Ellerin, ellerin ve parmakların.
―Sezai Karakoç

Yolumuz birbirimizi anlamaktan geçmiyorsa, hiçbir yere varamayacağız demektir.
― İsmet Özel

Bütün ellerinin sokakları aşktır senin…
― Ece Ayhan

28 Ocak 2015

Nefes aldığın şehir ne kadar şanslı.
Kim bilir, sesini gökyüzü sanan kuşlar bile vardır.
― Sait Faik Abasıyanık

hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız.
― Turgut Uyar

insan sevdikçe iyileşiyor artık, anladım.
― Turgut Uyar

ben iyiyim, bunlar da iyi şeyler, sen nasılsın?
― Turgut Uyar

seni aldım bana ayırdım
durma kendini hatırlat
― Turgut Uyar

oturup konuşsaydık geçerdi belki her şey,
başını alıp gitmek sevdaya dahil değil.
― Cahit Zarifoğlu

Ayağını bastın odama,
Kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi,
― Nazım Hikmet Ran

ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
― Edip Cansever

26 Ocak 2015

Acının sıkıntısı aşkı harekete geçirir.
― Albert Camus

El değmemiş mutluluklarım yoldan çıkıveriyorlar ve akşam vaktinin hüznünde, genç bir kadının gülümsemesi ya da her şeyin bilindiği bir dostluğun zekice bakışıyla yakama yapışıyorlar.
― Alber Camus

Aynı şişeden şarap içip, aynı kitaptan şiir okuyacaktık

En güzel şiir, diz kapaklarına dudağımın bırakacağı şevkat olacak. Seni gücünden, güçlülügünden öpeceğim.

25 Ocak 2015

Hiçbirimiz, hayalimizdeki insanın hayalindeki insan değiliz sanırım. Bu geç kalışların başka açıklaması olamaz çünkü..
― Ali Lidar

Oturduk ve umut ettik aynı anda,
ayrı ayrı yerlerde benzer tavanlara bakarak.
― Ali Lidar

Köprücük kemiğini süsleyen bir kaç ben için bile sevebilirdim seni..
Neyse çay koyuyorum…
― Ah Muhsin Ünlü

Ellerin hangi ellere değiyor?
― Ali Ural

Dokunulmasa da,
Görülmese de;
Kalpte yer verilir bazısına, nedensiz.
― Cemal Süreya

İnsan bir kimseyi uyurken gördü mü, ona karşı kin besleyemez artık.
―Elias Canetti

Keşke içimizdeki bitki örtüsünü çürümeye terk etmek zorunda olmasak.
― Murat Menteş

Kendimizi emanet edebileceğimiz kişiyi bulana kadar canımız çıkmasa.
― Murat Menteş

Uyuyalım, sadece uyuyalım. Bakalım sevişmeden ne kadar tahammül edebileceğiz
birbirimize?
— Ahmet Ümit

Şahane bir aşk,çoğu zaman harcanmış bir hayat demektir.
— Ahmet Ümit

İstanbul’da insanlar itişerek yaşar. Zengini de, fakiri de para peşindedir. Bu şehrin insanlarının gözü hiç doymaz.  Bektaşi’nin bir lokma bir hırka sözü burada geçersiz kalır.
— Ahmet Ümit | Bir Ses Böler Geceyi

Her şeyi bilen insan hiçbir şeyi derinlemesine öğrenemez.
— Ahmet Ümit

Galiba bende uzun süreli sevme yeteneği yok. Birine bağlanamıyorum.
— Ahmet Ümit

Sevgilim sabahın erkenini seviyor
ben geceyi ve esmerliğini onun
— Birhan Keskin

İnsan ne kadar dünyâ malı toplarsa o kadar dünyâya düşkün olur.
—Ebu Zerr el Gifari (radiyallahu anh)

Kendisiyle sevineceğin şeyler az olsun ki, kaybettiğinde üzüleceğin şeyler de azalmış olsun.
— Iskender Pala

Bir insana aşık olmak; onu kalabalığın içinden çekip çıkarmak, çokluğun içinde tek kılmak ve sonra aynı hızla o teklik içindeki çokluğu keşfetmektir.
— Gilles Deleuze

Ne bir dost, ne bir sevgili,
Dünyadan uzak bir deli…
Beni sarar melankoli:
Kafamın içersi ölür.
— Sabahattin Ali

Seninle birlikte olunmaz, sana maruz kalınır.
— Emrah Serbes

künc-i firkatte rakıba bizi tenha sanma
yar eger sende yatursa elemi bizde yatur.

ey rakip! ayrılık köşesinde bizi tek kalmış sanma eğer sevgili senin koynunda yatıyorsa elemi de bizim koynumuzda yatmaktadır.
— Bağdatlı Ruhi

20 Ocak 2015

sesin güzeldir.
sesin hüznün sonsuz samimiyetinde yeşeren o şaşırtıcı yeşilliktir.
kimse yok,
gel hayatı çalarak iki buluşma arasında paylaşalım.
gel beraber taşın durumundan bir şeyler anlayalım.

ben senin parmaklarının ardındaki yasemen çiçeğinin açılışı ile uyanacağım…
― Sohrab Sepehri

19 Ocak 2015

Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna
― Nilgün Marmara

Dokunulmasa da,
Görülmese de;
Kalpte yer verilir bazısına, nedensiz.
― Cemal Süreya

Ellerin hangi ellere değiyor?
― Ali Ural

18 Ocak 2015

Şimdi yoksun üstelik uzaktasın
ellerin yapayalnız biliyorum
gözlerin dalıyor yine
hep benim için olmalı.
Cahit Zarifoğlu

14 Ocak 2015

Yanan iki mum düşün.
Onlar birbirine yaklaşır ve beraber yanarlar.
Senin çözümün işte o.
Lale Müldür

Öyle güzelsin ki! Sanki gülüşünde fesleğenler yetiştirmiş, avuçlarına mum dikmişler.

13 Ocak 2015

Her sabah büyüten denizimizi böyle
Gülüşlerindi o ülkede bilmez miyim.
— İlhan Berk

Siz dayanılmaz bir “Günaydın”sınız
Sabah sabah insanı ayağına getiren
Hiç yoktan dünyayı kendini sevdiren
Siz çocuk ağızlı bir “Günaydın”sınız
— Gülten Akın

Gecenin bu saatlerinde insanlar kısıyorlar seslerini. Sessizlik bürüyor ortalığı. Ben de daha iyi duyuyorum dinlediğim müziği. Daha çok yitiriyorum tüm düşüncelerimi. Olmayan düşüncelerimi.
— Tezer Özlü

Bir gök yapıyordum deniz kabuklarından
senin çocuksu gülüşüne benzer bir gök..
— Edip Cansever

Ellerin aklıma geldi de kalktım sana geldim
Bütün gece öptüğüm yerlerin bin yıllık yalnızlığımdı
— Ilhan Berk

15 Aralik 2014

Ne bir dost, ne bir sevgili,
Dünyadan uzak bir deli…
Beni sarar melankoli:
Kafamın içersi ölür.
— Sabahattin Ali

Seninle birlikte olunmaz, sana maruz kalınır.
— Emrah Serbes |Her Temas İz Bırakır

Hiçbirimiz, hayalimizdeki insanın hayalindeki insan değiliz sanırım.
Bu geç kalışların başka açıklaması olamaz çünkü..
— Ali Lidar

Köprücük kemiğini süsleyen bir kaç ben için bile sevebilirdim seni..
Neyse çay koyuyorum…
— Ah Muhsin Ünlü

14 Aralik

Gündüz, ilerleme gibi görünen tekdüze bir süreçtir. Sabahın parlak ışıkları akşam karanlığına dönüşürken, bize bir gelişme olduğu hissini verir – belli bir yönde ilerliyormuşuz gibi bir duygu.

Zamanın yapay göreceliği üzerinde nadiren durup düşünürüz.

Geceleri âşık olur, birbirimize aşkımızı geceleri ilan ederiz. Gündüzler bizi mantığımızı kullanmaya, kendi hapishanemize kapanmaya zorlar. Gün boyunca baskı güçleri, aşkın özgürlüğüne karşı savaşır. Ama geceler bizi yeniden âşık eder, bize “seni seviyorum” dedirtir. Gündüzleri söylenen seni seviyorum’lar geceye gönderme yapar.

Hayatta olma bilinci kendini daha güçlü bir şekilde hissettirir geceleri, ölümün varlığı da öyle. “Yaşamın anlamı” gece duyumsanır ve sorgulanır. Kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz. Yaşam, gecenin konusudur.

Mezarlıklar köy meydanına ya da şehir merkezine yakın olacak yerde, gitgide daha sapa yerlere kuruluyor.

Şimdilerde yaşamın amacı, zengin olmak ve sonsuza kadar yaşamak. Ideal ölüm, ani ölüm. Ölümden sonraki yaşama duyulan ilginin yerini, ölümsüzlük arzusu almış

Ölüm ve cehennem, günlük bilincimizden, mümkün olduğu oranda uzaklaştırıldı.

Sessizlik bizi ürkütüyor. Sessizliği denetleyemiyoruz. Oysa sessizlikte, sezinlediğimiz ama tanımadığımız dürtülerin, özgürlüğün ve gelişigüzelliğin son noktası saklıdır. Sözcükleri kullanmakla, sessiz dünyaya kendi düzenimizi zorla kabul ettirmiş oluruz.

Kalıp sözcükler, yaşadıklarımızdan daha önemli. Ve “seni seviyorum” tümcesindeki totaliter sahiplenme, tüm aşk deneyimlerini standartlaştırıyor. Aşkı nicelleştiriyor. Bu tümceyi, aşkı aritmetiğe dökmek için kullanıyoruz: “Ben, üç kere âşık oldum.”

Suskunluk, duyuların yoğunlaşmasına yol açar – insanlar arasındaki sessizlik, iletişimin çoğalmasını sağlar. Çünkü sessizliğin içinde, ikimizden ya da üçümüzden daha büyük olan bir şeyi paylaşırız.

Gerçeğe benzersiz bir bakış açısından bakmak, deliliğin doruk noktasını oluşturur. Olgular arasındaki ilişkilere kökten farklı bir bakış açısıdır bu.

Derinliğe vakit yok.
Tüm deneyimler, uçarcasına yaşanmalıdır. Deneyimler artık taşınır mallar gibidir.
Alınır, atılır, canımız çektiğinde kullanılırlar

Günü abartarak günlük olaylarla örülü hapishaneler inşa ediyoruz kendimize.

Cinselliğimiz bedenimizden çok zihnimizdedir. Cinsel roller, cinsel kişilikler, salt genetik açıdan belirlenmez. Gebelik gibi önemli bir istisna dışında, cinsel kimliklerimiz, zihnimizle ilgili bir durumdur.

—  Gunduz Vassaf | Cehenneme Ovgu

1 Aralik 2014

çıplak ayak

bir anlık öznesini yitirmiş bir nesne olarak
bir düş ülke: çıplak ayak
ayartıcı, sapkın, gözükara
baş döndürücü yolculuğu da böyle başlar
bakılmak…bakılmak…bakılmak…ister
ayak böyle bir armağan için vardır
bedenin coğrafyasında bir ada
beyaz bir güvercin
(ben onu hep çarşaflar arasında, ışıltılı ayak bileği yarı sarkmış düşünürüm)
bir dişi
duyumlarla yaşar
(ayak bileği bir güzelleme ister)
dokunma ayağın dilinde aşktır.
bir de bütün dünyası bakma olan
biri için ölümle eşdeğerdir.
çıplak ayak der ki:
—–yalnız
düşsüz kalayım
ayağın, çıplak olmasının dışında bir mutluluğu yoktur
en derin varlığıdır çıplaklık

ayak ki gövdenin bütün üyelerinden
daha çıplak, daha cinseldir
ayağını seviyorum, kırmızı topuğunu(sevgili büyücü) görüyorum.
— ilhan berk

30 Kasim 2014

Bu bitmemiş şiirler senin ayakbileklerin
— ilhan berk

19 Kasim 2014

Aşk başkasında değil,kendimizdedir; onu biz uyandırırız. Ama uyanması için, bir başkasına ihtiyaç duyarız. Evren, sadece heyecanlarımızı paylaşacak biri olduğunda anlam kazanır

Derin arzu, en gerçek arzu, birine yaklaşmak için duyulandır. O noktadan itibaren, tepkiler dile gelir, erkekle kadın oyuna dalar, ama onları bir araya getiren çekim söze dökülemez. Bu, katıksız arzudur.

Arzu hâlâ katıksız durumdayken, erkekle kadın hayata tutkuyla bağlanır, her saniyeyi bilinçle, hayranlıkla yaşar, daima Tanrı’nın bir sonraki lütfunu kutlamak için uygun ânı beklerler.

Bunu bilen insanlar telaşsızdır, olayları yersiz müdahalelerle hızlandırmazlar. Kaçınılmaz olan neyse, onun kendini belli edeceğini, gerçekliğin kendini göstermek için mutlaka bir yol bulacağını bilirler. Tereddüt etmez, hiçbir fırsatı kaçınmaz, tek bir büyülü ânın bile boşa geçmesine izin vermezler, çünkü her saniyenin ayrı bir önemi olduğunu kabul ederler.

Bedenler daha birbirini görmeden ruhlar tarafından hazırlanır. Genellikle bu karşılaşmalar, belli bir sınıra ulaştığımızda gerçekleşir, duygusal olarak ölüp tekrar doğmaya ihtiyaç duyduğumuzda.

Buluşmalar bizi bekler, ama çoğunlukla biz onları engelleriz. Gene de, eğer umutsuz değilsek, artık kaybedecek hiçbir şeyimiz yoksa ya da hayat bize coşku veriyorsa, o zaman bir yabancı ortaya çıkıverir ve dünyamız yolundan sapar

İnsanlar bilmedikleri yokmuş gibi konuşur; oysa onlara soru sormaya cesaret ettiğinizde gayet bilgisiz olduklarını görürsünüz.

Hayat bazen çok cimridir: İnsanın yeni bir duygu tatmaksızın, günler, haftalar, aylar, hatta yıllar geçirdiği olur.

ve sonunda aşkın ona göre, kendisinin de aşka göre olmadığına karar verdi

Ben kendinde ruh barındıran bir beden değil, ‘beden’ denen görünür bir parçası bulunan bir ruhum. Akıp giden günler boyunca, hayal edebileceğimin tersine, bu ruh bütün ağırlığıyla mevcuttu. Tek kelime etmedi, hiçbir eleştiride bulunmadı, bana acımadı, tek yaptığı, beni gözlemek oldu.

Bir erkeğin, kendisine eşlik eden bir kadına hangi amaçla para ödediğini anladım: mutlu olmak istediği için.

Karşımıza biri çıktığında ve ona âşık olduğumuzda bütün evrenin elbirliğiyle buna zemin hazırladığını hissederiz; bugün, güneş batarken bana oldu bu. Ama yolunda gitmeyen bir şey olduğunda, her şey yıkılır ve yok olur! Balıkçıllar, uzaktan gelen müzik, dudaklarının tadı. Daha birkaç dakika öncesine kadar var olan güzellik, nasıl bu kadar çabuk silinebilir?

Hayat doludizgin ilerliyor: Bizi cennetten cehenneme taşıyor ve bu, birkaç saniyenin içinde olup bitiyor.

Aşkta kimse kimseyi yaralayamaz. Herkes kendi hissettiğinden sorumludur ve bu nedenle , ötekini ayıplama hakkından yoksundur.

Aşk, bir insanın bütün hayatını göz açıp kapayana kadar kökünden değiştirebilirdi kuşkusuz. Ama -ki bu da madalyonun öbür yüzüydü-, insanoğlunu tasarılarında hiç yeri olmayan yönlere saptırabilecek bir duygu daha vardı: umutsuzluk. Evet, aşk belki kişiyi dönüştürebilir; ne var ki umutsuzluk bunu çok daha hızlı başarır.

Aşkı yaratan, ötekinin varlığından çok yokluğuydu.

— Paulo Coelho | on bir dakika

6 Kasim 2014

Bir kenti tanımanın en bildik yollarından biri de insanların orada nasıl çalıştığına, orada birbirlerini sevdiğine ve nasıl öldüğüne bakmaktır.
Albert Camus | Veba

3 Kasim 2014

Duygu çöpü diye bir şey vardır; zihnin makineleri üretir onu. Bu çöp, çoktan biten ve artık bir işe yaramayan acılardan oluşur. Geçmişte önem taşıyan ama şimdi hiçbir anlamı kalmayan önlemlerden oluşur.

Gündelik yaşamın mucizesine teslim olurken hareketlerinin doğuracağı sonuçları önceden görmenin her zaman mümkün olmadığını fark eder. Bazen ne yaptığını bilmeden hareket eder, birini kurtardığını bilmeden kurtarır onu, neden üzgün olduğunu bilmeden acı çeker.

Bugüne kadar arzulamış olduğun, uğruna uzun ve zorlu bir mücadele verdiğin her şeyin içinde bulunduğu bildik bir dünyayı terk etmek üzeresin.

Hayatının sonuna kadar, yaşadığın güçlüklerden doğan iyi şeyleri aklında tut. Bunlar senin ustalığının kanıtı olacak ve başka engellerle karşılaştığında sana güven aşılayacaktır.’

Gerçek şu ki, bütün sorunlar, çözüldükten sonra, göze çok basit gözükürler. Bugün bize çok basit gelen büyük zafer, farkına bile varılmayan bir dizi küçük zaferin sonucudur.

—  Paulo Coelho  | Işığın Savaşçısının El Kitabı

28 Ekim 2014

Kazanmak için yalnızca heyecan ve eğitim yeterli değildir; önemli olan deneyimdir.

Sevgi biriktirmek şans getirir , nefret biriktirmekse felaket.

İnsanlara yaklaşmaktan çok mu korkuyordum ? Biri bana sevgi gösterdi de ben mi fark edemedim ?

—  Paulo Coelho | Işığın Savaşçısının El Kitabı 

22 Ekim 2014

Aslında, insanin eninde sonunda alışmayacağı hiçbir düşünce yoktur.

Başkalarından önce ölecektim, su götürür yanı yoktu bunun. Ama herkes bilir ki, hayat yaşamaya değmez. Aslına bakarsanız, insan ha otuzunda ölmüş ha yetmişinde, pek önemli değildi. Çünkü her iki halde de, pek doğal ki, başka erkekler de, başka kadınlar da yaşayacaklardı, hem de binlerce yıl… Şimdi de olsa, yirmi yıl sonra da olsa yine bendim ölecek olan.

İnsan hiçbir zaman bütün bütün mutsuz olmaz.

İnsan eninde sonunda her şeye alışır.

İnsan her zaman az buçuk suçludur.

İnsan bilmediği şeyler üzerinde hep olmadık düşüncelere varır.
— Albert Camus | Yabancı

18 Ekim 2014

Biraz sonra, “Beni seviyor musun?” diye sordu.”Bu anlamsız bir şey, ama sanırım sevmiyorum,” dedim. Üzülür gibi oldu.
—  Albert Camus | Yabancı

İnsan, hayatını hiç değiştiremez ki. Zaten herkesin hayatı birbirinin aynıdır. Buradaki hayatımı hiç beğenmiyor da değilim.
—  Albert Camus | Yabancı

16 Ekim 2014

Yaşama nedeni denilen şey aynı zamanda çok güzel bir ölme nedenidir de.
—  Albert Camus

14 Ekim 2014
İnsan tabiatta geçici bir olaydır. Başlangıçta insan yoktu. İnsandan önce yine şarkılar söylerdi deniz, yine rüzgâr fısıldardı. Quinet “La Creation”da
(Yaradılış) “insan kâinatın efendisi değildir” der. Gelip geçici bir kuvvettir. Tabiatta çok kısa bir müddet, tırnaklarının izini, gözyaşlarını bıraktıktan sonra gidecektir.

İnsanın eline bu kadar şeytanî bir kuvvet veren ilim mi sorumlu bundan?
— Cemil Meriç | Sosyoloji Notlari

11 Ekim 2014

Hangi güzel yüzdür ki toprak olmadı
Hangi ceylan gözdür ki yere akmadı
— 8.yuzyil, Horasan

3 Ekim 2014

Biz, çayın yalnızlığa iyi gelen tarafını da severiz.
— Oğuz Atay

Çay geceye yaraşır, geceyi kaçırma.
— Nazan Bekiroğlu

24 Eylul 2014

İnsan bir yerde güvenmeye başlamalı.
— Adam Fawer

23 Eylul 2014

İnsan her zaman bir yabancı olarak kalamaz, mutluluğu bulmaya ihtiyacı vardır.
— Albert Camus

22 Eylul 2014

Size ‘gökyüzünün yarısı’ diye seslenirdim ve susmak bilmezdim. 
— İlhan Berk

21 Eylul 2014

Biz insanlar evrenin belli gerçeklerini ölçebilecek becerilere sahip değiliz.
—  Adam Fawer

19 Eylul 2014

To be happy with a man you must understand him a lot and love him a little. To be happy with a woman you must love her a lot and not try to understand her at all.
― Helen Rowland

18 Eylul 2014

küllü halin yezûl

6 Eylul 2014

Şu dünyada hiçbir zevk yoktur ki geçici olmasın, sürekli mutluluğun var olduğundan kuşkuluyum. 
— Jean-Jacques Rousseau

When a man is ill his very goodness is sickly. 
— Friedrich Nietzsche

5 Eylul 2014

Daha iyi olmaya çalışmayan iyi olarak da kalamaz. 

—  Oliver Cromwell

4 Eylul 2014

Happiness is nothing more than good health and a bad memory.
—  Albert Schweitzer

3 Eylul 2014

O kentte kimse mutlu olmadı, ama kimse de mutsuz değildi. Çünkü kimse inanmaz mutluluğa. 
— Tezer Özlü

31 Agustos 2014

Bize sözlerimizden çok, yüreğimizden anlayan gerek.
— Cahit Zarifoğlu

26 Agustos 2014

İnsanoğlu bencil yaratıkların en zekisidir.
—  Ahmet Ümit

23 Agustos 2014

Anlamak dururken söylemek, bilmem ama sanki biraz iğretidir.
— Şule Gürbüz

22 Agustos 2014

The life is instanceof IllegalStateException.
—  L.Erguder

20 Agustos 2014

Aşk ulaşamayacağın birini abartarak , onun kafandaki ideal kişi olduğunu sanarak , tutkuyla bağlanmaktır. Aradaki engeller ne kadar artarsa bu aşk o kadar tutkulu olacaktır.
—  Ahmet Ümit

19 Agustos 2014

… kimseye âşık değilim, iyi ki de değilim, çünkü aşk pis bir iştir.
— Ahmet Ümit

15 Agustos 2014

Her şeyi bilen insan hiçbir şeyi derinlemesine öğrenemez.
— Ahmet Ümit

12 Agustos 2014

Sorumluluğunu taşıyacağın fikrin adamı ol.
— Ahmet Hamdi Tanpınar

11 Agustos 2014

Kötülük her zaman iyilikten daha caziptir.
—  Ahmet Ümit | Patasana

8 Agustos 2014

Gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde
Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa, şiir niye ?
— Haydar Ergülen

7 Agustos 2014

Evimin içinde ayağının sesini duymak istiyorum.
— Nazım Hikmet

Şairler kıskanacak,
Ozanlar darılacak;
En güzel şiirleri,
Sana yazıyorum.
En büyük ağıtları,
İçimde büyütüyorum.
Hiç alınmasınlar – her kimseler;
Seni en güzel ben bekliyorum.
-Beste Terzioğlu

Ben dediğim şey; bir yığın ihtiyaç, azap ve korku idi.
— Ahmet Hamdi Tanpınar

Gel benimle! Mutluluğun suç olmadığı yerlere gidelim.
— Nazım Hikmet

2 Agustos 2014

Hayatımın üstünde imkânsız kuşlar uçuyor..
— Didem Madak

Bulamadığım, bulamayacağım bir şeyi daima arıyor gibiyim. Nedir beni mesut edecek, ne gibi bir şeydir, onu da bilmiyorum.
—  Leyla Erbil

31 Temmuz  2014

İçimiz hep bir hoşçakal ülkesi.
— Cahit Zarifoğlu

Ve en büyük acının kendininki olduğunu düşünüyorsun.
Dünyadan habersiz tüm geri zekalılar gibi.
— Hakan Günday

Merhaba sevdiğim; ben o sevmediğin.
Bugün de mi geçmedim aklının kıyılarından?
— Ümit Yaşar Oğuzcan

30 Temmuz 2014

Yalnızım, yalnızsın. Bize kim gülümseyecek?
— Edip Cansever

temmuz tam bu işe göredir bana kalırsa
gel bağışlayalım birbirimizi
— Turgut Uyar

Arzulamak, elde etmekten;
hasret, kavuşmaktan;
hatırlamak, unutmaktan bin kat şiddetliydi.
—  Murat Menteş

28 Temmuz 2014

Yüzün senin
Taşlardan evlerden sıkıldığım yerlerde birden o deniz
Yüzün senin
Karanlığın dönüştüğü güneşler
— Turgay Gönenç

Çay’sız yâr yakışmaz yanımıza…
Yâr kokusundan önce çay kokusu devâdır cânımıza…
— Nazan Bekiroğlu

26 Temmuz 2014

Nasıl güzel bir şeymiş
şu yalnızlık
—  Süreyya Berfe

Fısıldıyorum her şeyi istekli etine.
—Kadir Aydemir

Bedenini bir dünya haritası gibi dizlerime
Serip de yollar aradım yürümek için
—Ahmet Erhan

25 Temmuz 2014
Alnı Hülyalım
Önümden insanlar geçiyor
Tanıyorum hepsini
Ama kim bunlar
Niçin koşuyorlar şehre
Bu yüzlerdeki rahatlık neden..
Ben mesutken de rahat değilim.
—Sait Faik Abasıyanık

24 Temmuz 2014

Güzel bir rüya:
yanımda birisi
var, tanımadığım
birisi. ‘ben yokken
ne yaptın?’diyor.
‘I didn’t exist’ diyorum.
‘Ben de’ diyor.
—Lale Müldür

21 Temmuz 2014

Her sabah büyüten denizimizi böyle
Gülüşlerindi o ülkede bilmez miyim.
—İlhan Berk

20 Temmuz 2014

Günaydın besmelesidir aşkın.
—Yunus Emre Gökçe

17 Temmuz 2014

Yanlış çağda yaşamanın stresi içindeyim.
—Murat Menteş

16 Temmuz 2014

Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması… İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu… içimizde şeytan yok… içimizde aciz var… Tembellik var… İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var…

İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir.

Hiçbiri insanı insan yapan şeyin şahsiyet olduğunu, bütün ilimlerin, bütün tecrübelerin yalnız bunu temine yaradığını anlamamıştır.

Hayat bir katakulliden ibarettir!

Aklı başında adamlarla hiçbir iş görülmez. Bize, itirazsız inanacak ve düşünmeden harekete geçecek insanlar lazım!

—Sabahattin Ali | İçimizdeki Şeytan

Yazıklar olsun, yazıklar olsun. Kalbi çatlatan, aklı mantığı durduran ve insanı kedere boğan halinize yazıklar olsun ki, yanlış yolda oldukları halde, onlar aralarında böyle kenetlenmiş olsunlar da siz haklı olduğunuz halde darmadağınık ve cesaretsiz olasınız.
— Hazreti Ali(keremallahu veche)

12 Temmuz 2014

Hayatını nasıl olup da bir kadına bağladığına şaşıyorum. Kadın bir oyuncaktan başka nedir? Erkek, tam manasıyla erkek ol…

Herkesin bir tek dünyası vardır, o da kendisi… Üst tarafıyla alakadar olmaya bile değmez… Zeki olmak, kuvvetli kafa ve bilgi sahibi olmak neye yarıyor? Bizi istediğimiz saadete götüremedikten sonra…
Zekâmız olmasa daha iyiydi. Otlar, hayvanlar, bulutlar ve kayalar
gibi yaşamak bana daha saadet verici, daha yorgunluksuz, daha manalı geliyor…

Bir insan diğer bir insana kötülükten başka ne yapabilir?

Bana dünyanın hakikaten suratına tükürülmeye bile değmez olduğunu ve bu dünyada suratına tükürülmeyecek bir tek, ama bir tek insan bile bulunmadığını sağlam bir şekilde ispat ettin.

— Sabahattin Ali | İçimizdeki Şeytan

6 Temmuz 2014

Güneş değil, inandım
Serçeler başlatıyor sabahı
—Şükrü Erbaş

Hislerim beni şimdiye kadar asla aldatmamıştır. Müthiş bir şey oldu veya olacak. Şurada gördüğüm genç kız, bana, daha dünyaya gelmeden, daha dünyanın, daha kâinatın teşekkül ettiği sıralardan tanıdığım birisi gibi geldi.

Sen dünyayı kafanın içi gibi ipsiz sapsız şeylerle dolu mu zannediyorsun Allah aşkına?
Hayatta fevkalade hiçbir hadise yoktur. Her şey birbirinin aynıdır.
ölüm haberi kendisini adamakıllı sarsmıştı, insan oturduğu odanın duvarlarından biri yok oluvermiş gibi
bir noksanlık, bir çıplaklık duyuyor, bir gün evveline kadar kolumuz, bacağı-
mız gibi pek tabii surette mevcut olan bir şeyin birdenbire hiç olmasına inan-
mak istemiyordu.
Bu ana kadar olan tecrübeleri, hayalinde yaşattığı hadiselerin asla vaki olmadığını ona öğretmişti.

“İlkbahar gibi bir mevsimi olan bu dünya, üzerinde yaşanmaya değer… Ne olursa olsun…” diye mırıldandı.

etrafındakilerde hoşuna gitmeyen herhangi bir şey gördüğü zaman aklına ilk olarak: “Acaba ben de aynı şeyi yapmıyor muyum?” düşüncesi gelirdi

Bir insanı kendisi kadar, kendi düşünceleri, dertleri, korkuları ve noksanları kadar ne meşgul edebilirdi?

Hayat sahiden yaşanmaya değmeyecek kadar küçüklükler ve bayağılıklarla dolu!.

— Sabahattin Ali | İçimizdeki Şeytan

5 Temmuz 2014

Sizin gibi beş hissinden başka duygu vasıtası olmayanlar bu daimi korkudan kurtulamazlar.
~ Sabahattin Ali ,İçimizdeki Şeytan

4 Temmuz 2014

Allah aşkına sus. Bütün ömrüm… Bütün ömrümüz kepazelik..
— Sabahattin Ali ,İçimizdeki Şeytan

Sen türküler söyle ve gülümse küçüğüm
çünkü sesinin ırmağıyla yeşerecek hasretin bozkırları
—Ahmet Telli

3 Temmuz 2014

Hayat beni sıkıyor…” dedi. “Her şey beni sıkıyor. Mektep, profesörler, dersler,
arkadaşlar… Hele kızlar… Hepsi beni sıkıyor… Hem de kusturacak kadar…
—Sabahattin Ali ,İçimizdeki Şeytan

2 Temmuz 2014

İnanç bir tarladır, hedefi olanların sürdüğü.
—Kafkef

Susuz çölde inci bulsa damla arar gözlerin.
—Kafkef

30 Haziran 2014

..aşk iyilikten pek anlamıyor. Aşkın iyilikle hiç bir ilgisi yok.
— Ahmet Ümit

29 Haziran 2014

Beklemesini bilmiyor acelesi olan
Ve nedense çekip gidiyorlar,
Kalanlar o kadar azız ki..
O kadar azız ki; mutluluk bile bizden çok..
—Ahmet Telli

28 Haziran 2014

Aşk, hayatı; cinayet, ölümü sıradanlıktan kurtarır!
— Ahmet Ümit

Kadınlardan asla kurtulamazsın, hayaletlerı hayatın boyunca seni takip eder.
— Ahmet Ümit

Aşk, dünyanin en iyi mazeretiydi.
— Ahmet Ümit

Bütün o delikanlılık, ağır abilik, namus raconlarına rağmen, yer üstü dünyasında olduğu gibi yeraltı dünyasında da her zaman en kutsal değer paradır.

Evet, aşktan da cesaretten de, şereften de daha önemlidir. Cünkü para demek, kadın demektir , konforlu bir hayat demektir, para demek ihtiyaç duyduğunda yetkilileri satın almak, hakiki anlamda güç demektir,parayı kaybeden her şeyi kaybeder.

Evet,bu memlekette kadinlarin eti de cani da sudan ucuz.

Bu memlekette kadinlar, erkeklere kurban diye sunulmus, hem zevklensinler hem islerini gorsunler hem de oldurulsunler diye..

Bu ulkenin sorunu ahlaksizlik, seref yoksunlugu, onur kaybi.

Belki eski kafalı diyeceksini, ama bir evde kadın yoksa,orası hiçbir zaman yuva olmuyordu galiba.

Ne önemi var ki hayat, yaşadıklarımızdan çok hayal ettiklerimiz değil mi zaten ?

Şiddeti kullanarak ideal bir toplum yaratamazsın. Çünkü kullandığın yöntem, kendine benzetir seni.

Kıskançlık nasıl da aklını bağlıyordu insanın. Nasıl da kör ediyordu gözlerimizi.

İnsan yaşadığı yere benzer

Kaybetmeye alıştıkca daha çok özgürleşiyor insan

Aşk kadınları güzelleştirir

Ama insanın söz geçiremediği duygular vardır,engelleyemediği düşünceler.

Ne olarak tanımlanırsa tanımlansın, aşk şahane bir şey..

— Ahmet Ümit | Beyoğlu’nun En Güzel Abisi

yalnızlık her sabah öldürüyor beni

hüznümü ve yalnızlığımı sarıyorum sabaha
….
aşksızlığım küçültüyor beni

— Arkadaş Zekai ÖZGER

27 Haziran 2014

içim ona nehirlerin denize aktığı gibi akıyordu.
— Sait Faik

26 Haziran 2014

Bir şehir, ancak içinde sevdiğiniz biri olunca yaşamaya başlar.
— Aslı Erdoğan

22 Haziran 2014

Türkü dinlemeyen,
şiir sevmeyen,
kitap okumayan
ve çay içmeyen birine gönül vermeyin
Aşk, sahip olmadığın bir şeyi, var olmayan birine vermektir.
— Aslı Erdoğan

19 Haziran 2014

Sanıyorum bu gelen hüzünlü bir yaz olacak
Öyle ki bütün akşamları hüzünlü
— Turgut Uyar

The secret of success is constancy to purpose.
Başarının sırrı amaçtaki istikrardır.
— Benjamin Disraeli

18 Haziran 2014
âh siyah saçların düşmüş alnına
kaybolasım gelir içinde
— Birsen Tezer

15 Haziran 2014

Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
İyice kurulamıyorum saçlarını
— Turgut Uyar

14 Haziran 2014

Dudaklarından kalkarken boynun kurcalar beni

sen bir daha beni saçlarınla sıyır

çalakalem sevebilmek elimden gelmiyor

varsın gün geçtikçe herşeyde biraz kahır

— İsmet Özel

8 Haziran 2014

– Kimsenin duymadığı şarkıyı neden söylüyorsun?
– En güzel şarkılar kimsenin duymadığı şarkılardır.
—Ali Ural

5 Haziran 2014

Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
— Cahit Zarifoğlu

4 Haziran 2014

Yaşamın anlamı” gece duyumsanır ve sorgulanır.Kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz.Yaşam, gecenin konusudur.
― Gündüz Vassaf

31 Mayis 2014

Yalnızlıktan ikinci bir kişi oluşmuştu içimde.
—Sezai Karakoç

26 Mayis 2014

Kıskançlığı, öfkesi, aşk için duyduğu kahır, hızla hayata döndürüyor onu. Hayır, henüz değil. Ölmek için henüz erken.
— Ahmet Ümit | Beyoğlunun En Güzel Abisi

24 Mayis 2014

Akşam en güzel masaldır
iyi anlatılırsa.
— Hilmi Yavuz

23 Mayis 2014

Beni bırak, beni bırak; günlerim sadece bir nefes.
—Furuğ Ferruhzad

22 Mayis 2014

Zamanlar geçtikçe neden
Mutluluk mahzunluk oluyor fotoğraflarda
Acaba
Keder mi, acı mı, hüzün mü dünyanın rengi
—Edip Cansever

20 Mayis 2014

İsyanınız nefsinize, itaatiniz Rabbinize olsun.
— Abdülkâdir Geylânî (kuddise sirruhu)

5 Mayis 2014
kalemi olan, yazacak defter bulur…
— 11.derviş

Hayat dediğin dünya üzerinde bir arayış.İnsan ne aradığını da bilmiyor işin kötüsü.. bulsan da bir bulmasan da. Belki pes etmek en iyisidir.
—Ayfer Tunç

4 Mayis 2014

Yüzün geçti bu görüntü yeter dünyaya.
— İlhan Berk

23 Nisan 2014

Görünüşte mutluydum ama üzerinde biraz düşününce kendimden hoşnut olabileceğim bir tek duygum yoktu. Hiçbir zaman tam olarak ne başkalarından ne de kendimden hoşnut oldum. Dünyanın gürültüsü patırtısı beni serseme çeviriyor, yalnızlık sıkıyordu, durmadan yer değiştirmek gereksinimi duyuyor ve hiçbir yerde mutlu olamıyordum. Ama herkes tarafından daha iyi karşılanıyor, kabul görüyor, ağırlanıyordum. Herkes güler yüzle karşılıyordu. Ne bir düşmanım vardı, ne kötülüğümü isteyen, ne de kıskanan biri. Yalnızca beni sevindirmeye çalıştıklarından, ben de birçok insanı sevindirme zevkini tadabiliyordum, ne malım ne mülküm, ne bir mevkim, ne bir yandaşım vardı ve gelişmiş veya bilinen bir yeteneğim olmadan böylesi şeylere bağlı üstünlüklerin tadını çıkarıyordum ve yazgısını kendi yazgıma yeğleyeceğim hiçbir konumda hiçbir kimse göremiyordum. Peki, mutlu olmak için neyim eksikti? Bilmiyorum ama biliyordum ki mutlu değildim.
—Jean-Jacques Rousseau

21 Nisan 2014

Bir kişinin kalbine ne kadar kibir girerse, o kadar aklından azalır.
— İmam Muhammed Bakır(radiyallahu anh)
20 Nisan 2014

bir şey yapmak için canın çekmesi,
bir şeyi başarmak içinse elden gelenin yapılması kadar değerli bir şey yoktur…
— 11.derviş

19 Nisan 2014

Yataklar var konuşmak için
Öpüşmek için telefon kulübeleri
— Cemal Süreya

Ah kimselerin vakti yok
durup ince şeyleri anlamaya
— Gülten Akın

16 Nisan 2014

Beni en güzel günümde
Sebepsiz bir keder alır.
Bütün ömrümün beynimde
Acı bir tortusu kalır.
— Sabahattin Ali

15 Nisan 2014

Sesinde ne var biliyor musun
Söyleyemediğin sözcükler var
Küçücük şeyler belki
Ama günün bu saatinde
Anıt gibi dururlar
— Cemal Süreya

14 Nisan 2014

İnsan, yirmili yaşlarda ya başarılı ya da kendisi olur.
—Tezer Özlü

11 Nisan 2014

İnsan, dünyada ancak her şeyden uzaklaşıp kendine yaklaştığı oranda mutlu olabilir.
—  Jean-Jacques Rousseau

7 Nisan 2014

Takvâdan daha faziletli azık, sükût etmekten daha güzel bir şey, cehâletten daha zararlı bir düşman, yalandan daha büyük bir hastalık yoktur.
— İmam Cafer-i Sadık (radiyallahu anh)

5 Nisan 2014

…gece zamanın katranıdır.
Cahit Zarifoğlu

3 Nisan 2014

Kederler çok mukaddes şeylerdir; insanları terbiye eder
Sabahattin Ali

23 Mart 2014Nerde olsa yaşıyor insan;

Nerde olsa bir gün ölmek var.
—Cahit Sıtkı Tarancı

16 Mart 2014

Aşkın, inancın, insanlığın okulu yok.
Ama dilerseniz hepsini öğrenebilirsiniz.
Biraz çaba,
Yeter…
— Sabahattin Kudret Aksal

15 Mart 2014

İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır
— İsmet Özel

12 Mart 2014

Ben ona dedim ki.
Bütün kuşlar tünedi.
Gösümdeki tek kanatsın.
— Şükrü Erbaş

9 Mart 2014

Yalnızım ve en kuvvetli tarafım da bu.
—İsmet Özel

7 Mart 2014

Bir kadını topuklarından öpmediniz bir kez.
—Şükrü Erbaş

3 Mart 2014

yüzün de olmasaydı
dünyayı yumuşatan o yaz bulutu gülüşün
günlerim neye benzerdi, ya ömrüm?
karanlık bir mahzende soluk bir resim
rutubet, toz ve küf kokuları içinde
eskir eskir eskirdi.
….sabah yüzündür, akşam yüzünü dönüşün
gece, bıraktığın boşluktur ardına
ve şiir
o ince hilaldir lacivert yalnızlıklarda
sarınıp süzgün ışığına
katlanmanın türküsünü söylediğin..
—Şükrü Erbaş | Anlıklar

1 Mart 2014

Ölüyü, (mezara kadar) üç şey takip eder: Ailesi, malı ve ameli.
Bunlardan ikisi geri döner, biri baki kalır: Ailesi ve malı geri döner, ameli kendisiyle bâki kalır
~Hadis-i Şerif ,Kütüb-i Sitte

27 Subat 2014

Geçmiş ne aranır ne bulunur. Farkında olmadan yeniden yaratılır.
— Şebnem İşigüzel

23 Subat 2014

…derinimdeki doğruyu söylemek gerekirse, hayatım acı bile vermeyen upuzun bir sıkıntıdan ibaret
—Ayfer Tunç

8 Subat 2014

Hayat, canlılara öncelik tanırdı. Ölenlerin görüntüleri, sesleri, kokuları, anıları,izleri ağır ağır silinir giderdi. Acı ama galiba başka yolu da yoktu, insan pek de vefalı bir varlık değildi.
Önemli olan ölenleri tümüyle unutmamak, ruhlarından bir parçayı benliğinize katarak, onların gönlünüzde yaşadığına kendinizi ikna etmekti, ikna etmekti, diyorum çünkü zamanla yüzlerini bile hatırlamakta güçlük çekeceğimiz sevdiklerimizin ruhumuzdaki etkileri, yaşamın canlı görüntüleri, sarsıcı olaylarıyla ağır ağır silinip giderdi belleğimizden.

—Ahmet Umit | Istanbul Hatirasi

1 Subat 2014
Benim içimdeki öyle bir dünya idi ki, ondaki bilinmezlikleri bir bir anlamaya kendimi adeta mecbur hissediyordum.
—Sadık Hidâyet

30 Ocak 2014
Bu acımasız cağ, bu eğemen sistem bizi kendine katıp karıştırmak için binlerce dalavere çeviriyor.Oysa kabristan ve ölüm öyle mi ? Hayır.Hayır. Binlerce,milyonlarca göçüp gidenlerimiz kadar hayır.

29 Ocak 2014
Bu kaçıncı gecedir kendi kendime onunla konuşuyorum.
— Cahit Zarifoğlu

28 Ocak 2014
Her aldatıcı sevgiye aşk ismini vermek bir israftır.
—Peyami Safa

Gecenin şu sağır sessizliğini Sesin bölseydi keşke. “Bir çay içelim mi?” deseydin mesela,
O gülümseyen sesinle!.
— Bedirhan Gökçe
26 Ocak 2014Şimdi ömrümün tek bir gayesi var: bir gün evvel sana kavuşmak, seni kollarımın arasına almak, güzel, temiz yüzüne saatlerce, senelerce hiç doymadan bakmak. Ancak o zaman tam neşeli, senin istediğin gibi neşeli olabileceğim.
— Sabahattin Ali

23 Ocak 2014

Bir yere varmak! Bu o kadar önemli değildir. Yolculuğun asıl zevki, gidecek yere varmaktan çok, yoldadır.
— Mehmet Eroğlu

15 Ocak 2014

Sevmeyi bilmeyen insan, aşkı, sahip olma duygusuyla, kıskançlığın arasına bir yere hapseder.
—Mehmet Eroğlu

14 Ocak 2014

Senin adın bir çiçek
Papatya gibisin
Aşkımın simgesisin
Benim güzel kadınım
—Murathan Mungan

10 Ocak 2014

Kendi olarak, sana gelen-
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen-
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan- –
O, işte..
— Oruç Aruoba

Hayat kudurmuşcasına akan bir ırmağa benzer, insanoğlu ise bu ırmağın azgın sularında yolculuk yapan bir dal parçasına. Bu yolculukta değişmeyen iki olgu vardır, ilki yalnız olduğun, ikincisi ise ne kadar uzun sürse de yolculuğunun ölümle sınırlı olması..
—Ahmet Umit | Beyoglu Rapsodisi

6 Ocak 2014

İçinden şiirsiz geçilemeyecek kadar derin gözleri vardı
— Nazan Bekiroğlu

5 Ocak 2014

Üç kez seni seviyorum diye uyandım
Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
Bir bulut almış başını gidiyordu görüyordum
—Ilhan Berk

3 Ocak 2014

Sana bakmak yastan çıkıp dörtnala
Lunapark şenliğine geçmekti bir bakıma
— Abdülkadir Budak

1 Ocak 2014

Aşka ve tabiata ulaştır bizi
Gel kurtar bu şehrin gürültüsünden
— Mehmet Akif İnan

30 Aralik 2013
Yeryüzünde büyüklenerek yürüme. Çünkü, bir müddet sonra bu yer, seni de içine çekip alacaktır.
—İmam-ı Şafii (radiyallahu anh)

29 Aralik 2013

Öyle seviyor ki susmayı,
sözcükleri öyle seviyor ki,
lambasız kalabilir geceleri,
kışı uykusuz geçirebilir.
—Cevat Çapan

Aşk bir buluşmadır çünkü,
Her zaman gecikmiş bir buluşma.
Bitmeyen bir kavuşmadır da aşk –
Araya her zaman bir şeyler girer:
Bazen kendi sevincinin kanat gölgesi,
Bazen nabzın hızı, yüreğin titreyişi,
Tüylerin telaşıyla besleniyor gibidir –
Araya her zaman bir şeyler girer:
Çalışma saatleri, karşılıksız sorular.
Nereden bilebilir insan
Bunların hepsinin de aşk olabileceğini?
—Cevat Çapan

28 Aralik 2013

Bir çeşmeye koşar gibi koşuyorum sana anlasana!
—Cemal Sureya

Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim.
— Cemal Süreya

Sevmek çiftleşmek değil, tekleşmektir.
— Cemal Süreya

İki kalp arasında en kısa yol: Birbirine uzanmış ve zaman zaman ancak parmak uçlarıyla değebilen iki kol.
—Cemal Sureya

Sonunda sen bir gün gelirsin diye, çok şeyin adı küçük yazıldı..
—Cemal Süreya

Gülüşün bir doğa harikası biliyor musun?
O kadar güzel,
o kadar içten ki.
Gülemiyor biliyor musun kimse senin gibi.
—Burak Eroloğlu

25 Aralik 2013

Gözlerin düşer aklıma, kirpiklerin
Saçların, avuçlarıma
Alırım, tel tel sarınır
Isınır avunurum…
— Sukru Erbas

24 Aralik 2013

Saçların dağınıkdır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim
—Turgut Uyar

İnandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.
— Hz. Ömer (Radıyallahu anh)

22 Aralik 2013

Benimle ömür geçer mi ki dedim…
Senle geçirmeye ömür yeter mi? dedi. İşte bu bana bir ömür yetti”
—Özdemir Asaf

Bu karlı kış gününde.
Güngörmüş dağlara karşı
Sımsıcak öpüşürdük sarılıp birbirimize.
-Sevgilim, yanımda olsaydın keşke!
— Metin Altıok

20 Aralik 2013

Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir
Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç sâat
— Sabit

Bir gün baksam ki gelmişsin..
Gülüşünde taze serin bir rüzgar
Ellerin yine eskisi kadar güzel
Çiçek açmış dokunduğun bütün kapılar..
— Yavuz Bülent Bakiler

19 Aralik 2013

bu şehri nasıl yapmışlar böyle üstüste, ne gökyüzü koymuşlar,
ne günaydın, ne buldularsa getirmişler dağların ovaların dışında,
hele o sabahların akşamların bungunluğu, o eski kışlalarda güz öğleleri
—Turgut Uyar

18 Aralik 2013

Yaşamak ne kadar çekilmez gelse de arasıra,
Bu görmek, bu sevmek, bu aziz sıcaklık tende.

Bu yaşamak bir şiir, harikulâde.

Sen ki, saçından tırnağına kadar
Bir hürriyete bedelsin,
Bu ılık saçlar, bu gözler; fakat her şeyden önce
Yaşadığın için güzelsin..
—Turgut Uyar

17 Aralik 2013

sensin bana
sanki kendimden bana
içimden tüten
—Cahit Zarifoglu

16 Aralik 2013

Ey canım, güzel yüzlüm
Suyunda denizleri bulduğum
Bilmediğim yerlerimdeki sancı
Bana bir şey söyle güleyim.
—Turgut Uyar

15 Aralik 2013

Sahiplenme duygumuz olmasa, çok daha mutlu insanlar olabilirdik.
— Burak Aksak

O susarken, sigara içerken, bakarken, uyurken, severken, solurken. Sanki bunalımı bile rahatlatıcı. O varken ya da yokken. Teninin bu denli güzelliği sonsuz durgunluktan kaynaklanıyor ve bana bu sonsuz yeryüzünden, yaşamdan ve ölümden daha da sonsuz geliyor. İşte bu duygu nedeniyle onunla olmalıyım, onsuz bile olsam.
— Tezer Özlü

Güneş doğacak, yeni bir sabahı getirecek bize. Beklenilen zaman kolay gelmeyen zaman olur hep. Sayılı gün, saymakla bitmeyen gündür. Çabuk geçer, diyenin kendisi bile inanmamış sözüne.
— Servet Saygınoğlu

Belki yarın sabah soğukta uyanmanın bir anlamı olur, sana çay pişirmek gibi..
— Oğuz Atay

Artık zihnimde değil senin vücudunda düşünüyorum.Şimdi vücudun düşüncemin evidir.
— Ahmet Hamdi Tanpınar

Önemli olan sadece bu değil, sadece konuşmak değil, ben senin yanında suskun kalmak da istiyordum.
— Paul Celan

Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor.
—Ahmet Telli

adın bir güzelliğe yakışır elbet yakışır
bir intiharda mı, bir şiirde mi bilmiyorum.
— Turgut Uyar

Gücü bir bana mı yetiyor güzelliğinin Karşıma çıksan orda ölebilirim
— Cevdet Karal

13 Aralik 2013

Ben ona gittikçe soğuyan zamanlarda
sıcacık bir sığınak olayım istemiştim
insanlar içinde üşüdükçe
güvenle gelebileceği
—Şükrü Erbaş

12 Aralik 2013

İnsanın gerçekten sahip olduğu hiçbir şeyi yoktur. Öldüğünde sadece Mevla’sı kalır. Tıpkı önceden olduğu gibi. Çünkü insan dünyaya gelmeden önce de yalnızdı. Bu alemde de yalnızdır, ama çoğu zaman yalnızlığının farkında olmaz. Kabre konulduğunda yalnızlığını anlar.
— Bayezid-ı Bistami (kuddise sirruhu)

Neredeyse kar başlar
Birini düşünür gibi oluruz
Ellerin de üşür
Biliyorum ama ısıtabilirsin onları o ateşte
Hazırsın da, biliyorum
Ama sana bir boyun atkısı gerek, kış geldi
—Turgut Uyar

Umrunda değiliz kimsenin Allah aşkına gör artık
Bir sen varsın işte bir ben bir de senin gülüşün
Gülüşün diyorum gülüm, bak tam burda ağlıyorum
Valla bak ağlıyorum senin haberin bile yok.
—Ali Lidar

kar yagiyor disarda

sokak lambasina düsüyor
ve serçeler
üsüyor
….
disarda kar yagiyor
seni seviyorum.
— Behçet Aysan

9 Aralik 2013

Yüzün bulut görmemiş bir göldü.
Akıl almaz bir düzlüktü alnın, bir ufkunda gün batarken bir ufkundan ay doğan.
Tenin herkese çocukluğunu anımsatan bir masumluktu.
Bağ yaprakları arasında bir çift üzüm salkımıydı kulakların.
Gülüşün, derin bir gölün menevişlenmesiydi.
Herkesi geçmişiyle yüzleştiren bir vicdan, bir aşk olanağıydın bu azalan insan ülkesinde.
— Şükrü Erbaş

Umudum benim. Kadınım ! Çayı en güzel sen demlersin
— Cemal Sureya

8 Aralik 2013

Yüzün çiçeklerin en güzelidir Gözlerin bilinmez bir diyar gibi
— Sabahattin Ali

Şimdi şiir bence senin yüzündür
Sabahattin Ali

Akşama, yalnızlığa, ayrılığa ne kadar uygun düşer bilemem:
Üşürsem kendimi yakarım.”
— Ergin Günçe

6 Aralik 2013

Ağzın ömrüm. Ağzın öptükçe derin
Konuşuyorsun, kanatlı bir karanfil dudakların.
Gözlerin iki dağ suyu güldükçe köpüklenen
İndiriyorsun kirpiğini upuzun bir güz.
Bir kapı önündeyim, girsem suç gitsem ayaz
— Şükrü Erbaş

5 Aralik 2013

İnsan beklerken nefes almaz, yutkunur.
—Barış Bıçakçı

4 Aralik 2013

Bilmiyorum ne vardı saçlarında..
Rüzgar mı delice eserdi,
Gözlerim mi öyle görürdü yoksa..
Saçlarının her hali hoşuma giderdi
— Özdemir ASAF

3 Aralik 2013

yalnızlığımı hüznümle yoğuran gece
öyle basitsin ki sen bütün şiirlerin içinde
biliyorum.biliyorum bunu da biliyorum
gökteki yıldızlar kadar dizeler yazılsa da
kendime kendimden başka kendim yok.
—Arkadaş Zekai Özger

Dayan, sabır gerek
Yolun uzun, vakit kısa
Ölüm yakın.
— KafKef

2 Aralik 2013

Aşk meşru bir şey olamaz. O da şiir gibi meşrulaşınca ölür.
— Cemal Süreya

Aşk… dedi. Hayatın içimizde gülümseyen yüzü.
— Ahmet Hamdi Tanpınar

Kim o, deme boşuna…
Benim, ben.
Öyle bir ben ki gelen kapına;
Başdan başa sen.
— Özdemir Asaf

29 Kasim 2013

Yan yana, yana yana yürümek,
Bir de martıların kanatlarından seyretmek İstanbul’u.
— Özdemir Asaf

Sen aklıma gelince her şey gülümserdi.
Ağaçlar şarkı söyler, rüzgar tatlı eserdi.

Sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de,
Aradığım yerlere benzeyiş buldum sende.
— Sabahattin Ali

Aşk sözcüğü zaten sözlükte sarmaşık demekmiş. Bir sarmaşık çınarları, servileri nasıl sarıp sarmalarsa, aşk da öyle sarıp sarmalarmış çınar gibi yiğitleri, servi boylu dilberleri.
Ve her sarmaşık, sardığı ağacı kuruturmuş sonunda. Dıştan yemyeşil ve güzel gösterirmiş ama içten içe kurutur , çürütür, çökertirmiş.
— İskender Pala

28 Kasim 2013
“Müthiş bir şey oldu veya olacak. Şurada gördüğüm genç kız, bana, daha dünyaya gelmeden, daha dünyanın, daha kainatın teşekkül ettiği sıralardan tanıdığım birisi gibi geldi. Sana nasıl anlatabilirim. “İlk görüşte deli gibi aşık oldum, yanıyorum, tutuşuyorum” gibi laflar mı söyleyeyim?

Korkunç bir vaziyet karşısındayım. Onu bir kere gözden kaybedersem ölünceye kadar ömrüm yalnız aramakla geçer; ve herhalde bu müddet pek kısa olur. Of be! Saçmalıyorum. fakat fevkalade doğru söylüyorum. Onu bir daha hiç görmemek ihtimali en feci ve maalesef en akla yakın olanı. Düşün ki şu anda çehresini hatırlayamıyorum bile, fakat hafızamdan daha derin bir yerde onun bir taşa hakkedilmiş kadar keskin bir tasvirinin, akılların almayacağı kadar eski zamanlardan beri mevcut olduğuna eminim. Şu kalabalığın içine gözlerim kapalı olarak karışsam bir kuvvet beni muhakkak hiç şaşırtmadan doğru ona götürecektir.”
— Sabahattin Ali | İçimizdeki Şeytan

27 Kasim 2013

Rüzgar mı dedim…
İsterim ki saçların dağılsın.
Gece mi dedim.
Hemen düşüncelere dalmalısın.
Aşk der demez
Kalbin hızlı çarpmalı.
Sabah, dememe kalmadan
Uyanmalısın.
— Özdemir Asaf

23 Kasim 2013

Çünkü bütün ömrümce susmuş, zihnimden geçen her şey için: “Bu beni anlamaz” demişsem, bu sefer bu kadın için, “İşte bu beni anlar” diyordum…
— Sabahattin Ali | Kürk Mantolu Madonna

Bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak
— Turgut Uyar

22 Kasim 2013

Görüyorum ki, başka yollardan gittiğimiz halde ikimiz de aynı neticeye varmışız: İkimiz de birer insan arıyoruz, kendi insanımızı…
— Sabahattin Ali

Sen bir çay demle sıcacık.
Ben bütün soğuk yanlarımı;
Elimi, yüzümü, gönlümü alıp geleyim
— Mehmet Deveci

18 Kasim 2013

Sanki yetmiyormuş gibi güzelliğin
Bir de saçların düşmüş yüzüne.
— Orhon Murat Arıburnu

16 Kasim 2013

Bir biz varız güzel öbürleri hep çirkin
— Turgut Uyar

14 Kasim 2013

Yalnızlık hazır bulunmaz, oluşturulur. Yalnızlık, yalnız başına oluşturulur.
— Marguerite Duras, Yazmak

13 Kasim 2013

Modern hayat ölüm düşüncesinden uzaklaşmayı emreder!
— Ahmet Hamdi Tanpınar

aslında buydu beni geliştiren, aşksızlık!
aşksızlık büyütür beni
yeni bir aşka doğru ve
öyle sanıyorum ancak birkaç yıl sürer
insanın sebepli umutsuzluğu
— Turgut Uyar

9 Kasim 2013

“…Tenimde, tenimin altında bir yerlerde, o şarkıdaki gibi saklıyorum onu. Bir düşte elimden tutuyor ama çok çok uzakta, göremiyorum bile… Nasıl olup da görünmeyecek kadar uzaktayken elini tutabildiğime şaşırıyorum…”
— Kürşat Başar

2 Kasim 2013

Ey insanlar! Şüphe yok ki, Allah’ın hesap günü hakkındaki vaadi gerçektir. O halde dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan da Allah’ın affına güvendirerek sizi aldatmasın. —  35/5

29 Ekim 2013

kötü anılar,iyi öğretmenlerdir..
— 11.derviş

Yokluğunda her sabah bozuk bir günaydın atıyorum çocukluğumdan kalma eski kumbarama.Geldiğinde sana güzel bir hoşgeldin almayı planlıyorum.
— Murathan Mungan

27 Ekim 2013

Zamandan dost olur mu?
(Olmaz), ardına bakmaz yürür
— KafKef

You can’t trust code that you did not totally create yourself.
— Ken Thompson

26 Ekim 2013

Bir bardak demli çay
burukluğu gibi kalsın
gecenin ve sabahın tadı
yaşasın anılarımızda

Konuğum ol, oturup
konuşalım bir akşam
ve uzatalım geceyi
sözün çubuğunu yakarak
— Ahmet Telli

25 Ekim 2013

Allah’tan başka her şey boştur.
Bütün nimetler çare yok elden çıkacaktır.
— Lebid bin Rebia (Radıyallahu anh)

Geriye doğru koşabilirsin
Ama akarsu dağlara hiç tırmanmayacak…
— Ahmet Erhan

24 Ekim 2013

Sevildikçe eksilirim ben, sevdikçe çoğalırım
Anlatamam, yatağıma alır uyuturum.
—  Ahmet Erhan

21 Ekim 2013

Saatlerim çarpık
günlerim çatlak
yılım yitik.
— Oruç Aruoba | Havada

20 Ekim 2013

Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filanda gider bu gidişle
— Turgut Uyar

15 Ekim 2013

Bulutların yerini doldurur yürümen, kuşlar kıskanır.
— Akif Kurtuluş

13 Ekim 2013

Aşk, yaşamı; cinayet, ölümü sıradanlıktan kurtarır.
— Ahmet Ümit

10 Ekim 2013

her şey sessizlikte kendi değerini bulur…
— 11.Derviş

6 Ekim 2013

Bana, insan yalnızca kendini anlayabilirmiş gibi geliyor. O da zaman zaman.
— Barış Bıçakçı

Şimdi yanında olsam, ağzını dinlesem, saçlarını giyinsem,
güzelliğinin göllendiği yatağı sevsem, sevsem…
— Şükrü Erbaş

İnsan… Öyle bir kelime ki fenalığını anlatmak için kendisinden başka bir kelimeye ihtiyaç yoktur.
— Sabahattin Ali

4 Ekim 2013

Ağlamak acıların yontulmuş biçimidir.
Hüzünse bir çocuğun gökyüzünü sevmesidir.
— Arkadaş Zekai Özger

2 Ekim 2013

Ben sevemezsem sevmek kimselerin elinden gelemez.
— Turgut Uyar

27 Eylul 2013

Bu yağmur dinmez bu gece.
Sen başını omzuma yasla, uyu istersen
— Tarık Tufan

24 Eylul 2013

yanarım üşürüm berbat olurum
hiç bir şeye yaramam
ama yinede seni severim
o zaman sende beni sev
— Turgut Uyar

22 Eylul 2013

Kişinin yaşamı, uzaklıklar ile yakınlıklar arasında yürür: kişi, ne yaparsa yapsın, hep, ya bir şeylere -birilerine- yaklaşıyor, ya da bir şeylerden -birilerinden- uzaklaşıyordur. hiçbir zaman, bir yerde -birileri ile birlikte- duruyor değil:hep yürüyor
— Oruç Aruoba

21 Eylul 2013

Dünyanın senden sonra nasıl olduğunu görmek istersen, senden evvel ölenlerden sonra ne olduğuna bak
— Hasan-ı Basri (radıyallahu anh)

14 Eylul
Az az ölüyoruz her gün.
Yağmurdan havadan söz eder gibi..
İnsanın her gün az az öldüğünü görüyorum,
her yanda gördüğüm insanların.
— Cahit Zarifoğlu

12 Eylul 2013

Boş bir caddede yürüme olanağı bile yok. Her köşe, her cadde öyle dolu, öyle dolu ve bu doluluk içinde öyle boş, öyle boş, öyle boş ki…
— Tezer Özlü

11 Eylul 2013

Ve bir bardak demli çayın, insanın yüreğini ısıtan şefkatine sığınıp, susalım.
— Tarık Tufan

10 Eylul 2013

Bir ölüm vefalı, bir de sonbahar.
— Cahit Zarifoğlu

9 Eylul 2013

yüreğinden konuşacaksan, sevgiyle konuş, öfkeyle sus…
— 11.derviş

7 Eylul 2013

Override the “equals” correctly, we are all instance of humanity.
— L.Erguder

6 Eylul 2013

Sen tutar kendini incecik sevdirirdin.
— Cemal Süreya |Hüznün Kuşları

27 Agustos 2013

Hasta olmak için katillerle konuşmaya gerek yok ki. Dünya gırtlağına kadar boka batmış durumda. Kiminle konuşsam hasta ediyor zaten beni.

— Ahmet Ümit | Kukla

25 Agustos 2013

Senin yüzün denize inen sokaklar
— İlhan Berk

Kitap okumayanlarla evlenmeyin.
Kitap okuyanlarla evlenirseniz boşanmayın.
— Murat Menteş

23 Agustos 2013

Yaşamda insanın kendisini bilmesi gibi erdem yoktur.
— Ahmet Ümit | Kukla

22 Agustos 2013

Umudun yaşamı güzelleştirdiğini söylerler, yalan. Umut düş kırıklığı yaratmaktan, gereksiz yere acı çekmemizi sağlamaktan başka bir işe yaramaz.İnsana gereken yalnızca gerçektir: basit, yalın ve kaba gerçek.
— Ahmet Ümit | Kukla

20 Agustos 2013

Biriniz akşam olsun, biriniz çay demlesin.

seni çay içerken izlemek
seni çay doldururken
seni demlerken çayı
kimseler inanmasa da düpedüz sevap
— Alper Gencer

18 Agustos 2013

Özlem, özleyenin özlenenin şu anda ne yaptığını —
ve, kendi ne yapacağını, bilememesidir.
— Oruç Aruoba

16 Agustos 2013

Özlem, gidip görmek istemen-
ama, gidememen, görememen;
gene de, istemen
— 
Oruç Aruoba

15 Agustos 2013

ben çölü sende kaybedince bildim
çünkü ben uzaklığı sende kaybettim
yakınlığın nice gelse bana şimdi, kim
çölünden ne yağsa gönlüm şimdi, kum
çölün siyah gözlü kadını yeni magrip
başkasından çöle dönmüş eski hevese sahip
kendine düşme herkesin çölü peşinden gelir
mesafelerden değil geçen zamandan gelir
çölden istediğin boşluktan fazlası, neresidir
kimse kimsenin çölünü görmüyor, neresidir
ölde aradığın şey çölde bulduğun şeydir
bulduğun çöl kendini kaybedeceğin şeydir
başkasında düştüğün şehri gör, çölümü ver
yabancıda düştüğün rüyayı gör, çölümü ver
vaktinde hiç oldum ben, yokluğum bana yeter
— Haydar Ergülen

14 Agustos 2013

Her gülümseyişinde tüm ülkeye çay ısmarlayayım.
— Murat Menteş

13 Agustos 2013

Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim.
— Sabahattin Ali | Kürk Mantolu Madonna

12 Agustos 2013

Gel birlikte aradığımız şeyleri bulalım.
— Turgut Uyar

10 Agustos 2013

Bu dünya sonludur, çünkü bu beden günahkardır, kirlidir. Saf ve ölümsüz olan sadece sevgidir. Bizi gerçek kurtuluşa götürecek olan da bu sevgidir.
— Ahmet Ümit | Kavim

8 Agustos 2013

İçimde, bir yolculukta tanışıp alıştığım, fakat pek çabuk ayrılmaya mecbur olduğum bir insana veda eder gibi bir his vardı.

— Sabahattin Ali | Kürk Mantolu Madonna

4 Agustos 2013

Aklın dünya limanına demir atmışsa gemin girdaptan kurtulmaz.
— KafKef

Bekliyoruz; umuyoruz; ummak istiyoruz.
Hayal kırıklığı hep bizler için olmasın diyoruz…
—  Ahmet Telli

Uyanıp bir bahçeyi dinliyoruz,tenhalık böyle…
—  Edip Cansever

2 Agustos 2013

Sen tane tanesin sevgilim
Denizim ben batık aşklarla dolu
— Melih Cevdet Anday

30 Temmuz 2013

Hiçlik şunu seslendirir bizlere : Hayat ve ölüm ne kadar iç içe.
Ne kadar kolaydır kıyamet.
Ne kadar kolaydır insanın cenneti.Ne kadar basittir insanın cehennemi.
Cennet ve cehennem : Hiç …

— Sinan Yağmur Kerbela – Aşk’a Bela: Hz. Hüseyin

28 Temmuz 2013

Gece, yalnızlığımıza çekilen gök-perdeyse
şiir içerdeki aydınlığımızdır.
— Şükrü Erbaş

“insan en çok sabahları arar sevdiği kadını”
diyor birisi, katılıyorum o sabahlara.
— Turgut Uyar

27 Temmuz 2013

Vallahi, biz senin yanında olmaktan memnunuz. Seninle birlikte şehadete yürümeyi şeref biliriz. Yezid’in zillet dolu dünyasinda yaşamaktansa , senin izzet yürüyüşünde bir toz parçası olmayı yeğleriz.

— Sinan Yağmur Kerbela – Aşk’a Bela: Hz. Hüseyin

26 Temmuz 2013
Umutsuzluktan korkarım, karamsarlıktan değil.
— Şükrü Erbaş

25 Temmuz 2013
Çay İçmeyen Adama Neden Güvenilmez?

Çay üç özelliğinden dolayı kutsal bir sıvıdır.
Birincisi; sınıfsız bir içecektir, ayakkabı boyacıları ile ceo’ların ortak içeceğidir. Sınıfsal kaynaşma sağlar. Her statüden insanın tükettiği bir sıvı olup, içecekte eşitlenmenin sembolüdür aynı zamanda. İkinci olarak zamansızdır; sabah kahvaltısında, öğlen yemeği sonrasında, akşam üzeri, yatmadan önce yani günün her saati içilebilen tek içecektir. Üçüncüsü; Muhabbetin demini aldırır. Çay olmadan yapılan sohbetlerin hiçbir tadının olmadığı malumunuzdur.

Çay; yoksulların, şairlerin ve yalnızların resmi içeceğidir. Ona öyle alelade bir içecek muamelesi yapamayız. Ona sıradan bir içecek gibi davranamayız. Yok ben çay sevmem, çayla aram iyi değildir gibi hezeyanlar delikanlı bireylere yakışmaz. Çay içmeyen adamı anlamak zordur. Eğer bir rahatsızlığı yoksa, ki çay sıhhat verir. O kişinin niye çay sevmediği bizim için ciddi bir sorun olarak masada duracak ve dostluğumuzu sorgulatacaktır. Zamansız-mekansız-sınıfsız bir içecek olarak çaya karşı yapılan bu haksızlık ve sevgisizlik bizi yaralar. Çay içmeyen adam şüphelidir. Ona güvenemeyiz. Çünkü ince belli bardakta tüten nefis dumanıyla, karanfil kokulu sıcak ve demli bir çayı yudumlamamış insan, Anadolu’yu, bozkırları ve kırılgan yağmurlarımızı tatmamış demektir, kırkikindilerle yıkanmamış, gökyüzünü tanımamış demektir. Çay içmemenin hiçbir mantıklı izahı olamaz. Çay içmeyen adama güvenemeyiz çünkü buralardan ve bu toprakların kadim içecek kültüründen fersah fersah uzaklaşmış bir adam bizi tedirgin eder.
Çay; yoksulların, şairlerin ve yalnızların resmi içeceğidir. Ona öyle alelade bir içecek muamelesi yapamayız. Ona sıradan bir içecek gibi davranamayız.

— Güven Adıgüzel

24 Temmuz 2013
İçimizde şeytan var. Can kırıkları var. Nefret var. Yalanlar var. Bir yanımız bizi çoktan terketmiş kaçıyor. Melankoli ve hüsran var. Keşke bazı geceler hiç sabah olmasa..
Sabahattin Ali

21 Temmuz 2013
İnsan cama uzun süre bakınca hep böyle olur, mutlaka bir yüz görür.
Daha doğrusu herkesin, asla göremeyeceği halde görmek istediği kayıp bir yüzü vardır.— Hasan Ali Toptaş

Sen bir mevsimin sanat eki,
Çeşmeler adın kokulu!
— Cemal Süreya

20 Temmuz 2013

Yaşıyorum, yaşıyorum da bitmiyor,
Bir tutam sakız oluyor ağzımda zaman..
— Turgut Uyar / Ölüme dair konuşmalar

17 Temmuz 2013
Uyuduk mu hepimiz eşit oluruz;
Ne tutku, ne gurur, ne umut.
— Melih Cevdet Anday

13 Temmuz 2013

Her şey yarım yârim.
— Behçet Necatigil

12 Temmuz 2013

Yalnızlığın özgürlüğündeyim , imanın samimiyetindeyim, aşkın yarasındayım ve derdin mucizevi gücündeyim.

— Sinan Yağmur Kerbela – Aşk’a Bela: Hz. Hüseyin

7 Temmuz 2013
Hangi şehirde yoksan ben kayboluyorum orada
— Ahmet Telli

6 Temmuz 2013
Hiçlikten koptuk geldik, sanki hiç yaşamamış gibi öleceğiz ve yine hiç olacağız. Ömrümüz ölüm ile hayat arasında hiçliğin saç telinde asılıdır. Kaderimizde hiç olmak var.

— Sinan Yağmur Kerbela – Aşk’a Bela: Hz. Hüseyin

4 Temmuz 2013

… Bilmez misiniz ki “Kötü insan korkuya itaat eder, iyi insan aşk-a biat eder. Allah’ın cemalini , Resulullahın yüzünü görmek isteyenler bizimle göç etsin. Ülkeler almak, ganimetler toplamak isteyenler geri dönsün, bizim kervanımız candan geçenlerin kervanıdır. ”

— Sinan Yağmur Kerbela – Aşk’a Bela: Hz. Hüseyin

30 Haziran 2013

Sevmek en güzel şarkıdır
Seni özlemek en kötü zamandır.
— Ahmet Telli

Çünkü aşk bir suçlamadır
sonuna kadar yaşanmamışsa
— Turgut Uyar

27 Haziran 2013

Yaşam kaybetmeyi öğrenme sanatıdır.
— Ahmet Ümit | Kukla

Acizliğim kusurlarım kendimdendir.
Güzelliklerim , iyiliklerim lütfundandır.
— Sinan Yağmur Kerbela – Aşk’a Bela: Hz. Hüseyin

26 Haziran 2013
when code is simple , bugs have no place to hide

24 Haziran 2013

Dönsen ve öpsem incitmeden
Alnının gücenik ülkesini
Benim ömrümsün sen, onurum, geleceğim..
Gitmek hangi acıyı onarır ki
Bilmez misin çare değil üzüntü.
—Şükrü Erbaş

21 Haziran 2013

Sırf içinde adın geçecek diye
yerli yersiz kurduğum cümleler var benim
— Arzu Eşbah

19 Haziran 2013

Neyi hatırlatır benim sana uzak bir bakışım
Bilirim
Aslında mutsuz yaşayıp gidiyoruz
Ölüme direnerek şimdilik.
— Turgut Uyar

16 Haziran 2013
İnsan denen mahlukun en iyi anladığı dil şiddettir.
— Ahmet Ümit  | Sultanı Öldürmek

Sevgilim.
Bu dünyayı ben uydurdum
Desem, sonrasını diyemiyorum.
Sevgilim, günün belli saatlerinde seni unutmayı deniyorum.
— Birhan Keskin

13 Haziran 2013
Gurbetteydim.
Dünya benim gurbetimdi..
Yolcuydum, misafirdim
—  Sinan Yağmur | Kerbela – Aşk’a Bela: Hz. Hüseyin

7 Haziran 2013

Sen kimbilir rüzgarlı eteklerinle kimbilir
Hangi iklimdesin
Ben sensiz bu sessizlikle
Deliler gibiyim
—Cahit Zarifoğlu

6 Haziran 2013

Cennet sessizdir, haz ise gürültü. Şehadet bizi nura çağırır, şeytan ise toz dumana. Ya Hakk’ın insanı olacaksınız ya da hazzın insanı. Haz, şeytanın ıslığıdır.
— Sinan Yağmur | Kerbela – Aşk’a Bela: Hz. Hüseyin

2 Haziran 2013

Beklenen daha gelmemiştir, özlenen artık gitmiştir.
—  Oruç Aruoba

28 Mayis 2013

Bugün pazartesi mi? Kapının, pencerenin durumu
Salıyı gösteriyor.
—  Edip Cansever

26 Mayis 2013
Sen aklıma düşünce bir rüzgar duyarım dolar içime ve göğsümde bir pencere hızla çarpar.. — —  Metin Altıok

25 Mayis 2013
Çakıl taşlı yollar yordu beni
Keşke yürüse yanımda Bişr-i Hafi
—  Kolera

23 Mayis 2013
Her insanın ömrü boyunca ezberinde tutacağı bir yağmuru olmalı…
Ansızın veya keskin bir gök gürültüsü sonrası şehre düşen bir yağmuru ezberinde tutmalı insan.
—  Tarık Tufan

Ama unutma, taş duvarlar arasındaki karanlığımın senden başka penceresi yok!
—  Sabahattin Ali

20 Mayis 2013
Bitmiyor, sadece bazen -belki güneşli bir günde veya kalabalık bir gecede- geçtiğini sanıyorsun ama geçmiyor esasında. Alışıyorsun zamanla. Asla bitmiyor…
—  Sabahattin Ali

O kadar güzelsin ki nasıl demesem,
yani işte susunca çıkmayan her şey sensin.
—  Alper Gencer

18 Mayis 2013

—  Sevmeye, önce saçlarından başlanacak.

Yüzüne ay kırıkları çarpıp uyansın sevdiğim.
—  İsmet Özel

Sen arşınlıyorken bambaşkaydı kaldırım.
—  İsmet Özel

14 Mayis 2013

Sonra belki çay içeriz. şansımız varsa yağmur da yağar.
Damlalara huzur yüklemece oynarız.
Benim damlam seninkini alnından öper.
Güzel şeyler olur belki.
Sen gel bence..
—  Lale Müldür

11 Mayis 2013
Deniz de bakım istiyor – artık: Orman da koruma – Yeryüzü de, merhamet!
—  Oruç Aruoba

10 Mayis 2013
Allahım ! Receb’i ve Şâban’ı hakkımızda hayırlı ve mübarek kıl, bizi Ramazan’a ulaştır
—   Hazreti Muhammed(sallallahu aleyhi ve sellem)

8 Mayis 2013
Gene bırakıyoruz gece bizi baştan çıkarsın.
Çatılar gerisindeki gölgelerin ardında açık renk bir gölge gibi duruyordu gece.
—  Tezer Özlü

5 Mayıs 2013
Neden bu güzel bahar sabahı senden ayrıyım
—  Cemil Meriç

3 Mayıs 2013
Aşka verdiğim resitalimde sendin sazıma mızrap.
—  KafKef

1 Mayıs 2013

İşçiye ücretini, alnının teri kurumadan veriniz.
— Hazreti Muhammed(sallallahu aleyhi ve sellem)

28 Nisan 2013

Harflerin gülüştüğünü senin adında gördüm!
—  Haydar Ergülen

Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
—  Turgut Uyar

27 Nisan 2013
Şimdi yalnızca can sıkıntısı
her
yer;
gece yarısı
—  Birhan Keskin

26 Nisan 2013
Onunki sadece hasret.İnsana duyulan aşk ölümlüdür, tıpkı beden gibi. Ölümsüz bir aşk için ölümsüz bir varlığı sevmek gerek
—  Ahmet Ümit | Bab-ı Esrar

23 Nisan 2013

Biraz çay soğuklarda.
Ne kadar acı şu dünya
— Behçet Necatigil

21 Nisan 2013

Baban da öyleydi, az yer, az içer, az konuşur, çok dinler, çok okur, çok düşünürdü. Bedeninden çok, gönlünü beslemeye çalışırdı. Çünkü beden tüketir, gönül ise çoğaltır.
—  Ahmet Ümit | Bab-ı Esrar

20 Nisan 2013

Sonra cumartesi günleri gelir
Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum
Bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak.
— Turgut Uyar

19 Nisan 2013

Birini sevmek onu kültürüyle birlikte sevmektir.
— Ahmet Ümit | Bab-ı Esrar

17 Nisan 2013

Ben kim, dünya kim. Dünya ile benim misâlim, bir ağacın altında gölgelenip sonra terkedip giden yolcunun misali gibidir.
— Hazreti Muhammed(sallallahu aleyhi ve sellem) Hadis-i Serif, Tirmizi

Senin suçun değil, bütün yetişkinlerde oluyor. İnsanlar büyüyünce hislerini duydukları güven azalıyor. Görmedikleri, dokunmadıkları, işitmedikleri, koklamadıkları, tatmadıkları şeylere inanmıyorlar. Hayal kurma yeteneğini kaybediyorlar. Mucizelerin gerçek olamayacağını düşünüyorlar. Sen de öyle oldun.
— Ahmet Ümit | Bab-ı Esrar

16 Nisan 2013

Vakit nisan ortasında bir akşam.
Mehtap ettiğinden bihaber.
— Turgut Uyar

Bugün yağmur
Bir kadın saçıdır
Yeryüzüne dökülen
Upuzun ince ince
Karanlık kokulu
— Bülent Ortaçgil

15 Nisan 2013

Bu yağmur dinmez bu gece.
Sen başını omzuma yasla, uyu istersen.
— Tarık Tufan

14 Nisan 2013

Mevsimin suçu yok, yokluğun soğuk.
— Murathan Mungan

12 Nisan 2013

Çay içiyoruz
mutlu bir sessizlik içinde.
— Cevat Çapan

7 Nisan 2013

Ayakların şık durmuyor öyle bitişik yere
— Alper Gencer

5 Nisan 2013

Oysa bütün mahlukat sabrın ipliğiyle bağlıdır birbirine. Dünya sabırla döner. Çünkü güneşin de aynı zamana ihtiyacı vardır. Sabırlı ol. Büyük sırlara ermek için sabır denizinde yüzmeyi öğrenmen lazım. Çünkü sırlar sabır denizinin dibinde saklıdır.
— Ahmet Ümit | Bab-ı Esrar

1 Nisan 2013

Ruhu,onu kandırmaya kalkıp, Sevgilin kim ki dönüp gideceksin?
Dünyada ondan güzel neler var.
— Oscar Wilde | Balıkçı ve Ruhu

29 Mart 2013

Aşk bilgelikten daha iyi ve zenginlikten daha değerli ve insanoğlunun kızlarının ayaklarından daha güzeldir.
— Oscar Wilde | Balıkçı ve Ruhu

28 Mart 2013

Bedenin aşkı kirlidir.
—  Oscar Wilde | Balıkçı ve Ruhu

27 Mart 2013
Some people walk in the rain, others just get wet.
— Roger Miller

26 Mart 2013

Seni sevmek ne güzel!
Kadınım, yârim
İpekböceği sesli sevgilim!
— Cemal Süreya

24 Mart 2013

Benîm gamze tuvânî ki katl-i âmkunî
Neûzübilleh, eger gamze-râ tamâm kunî
Lâ Edrî

Sevgilinin şöyle güçsüz ve küçücük bir gamze kırıntısı bile âşıklar arasında katliama sebep oldu.
Allah korusun, gamze ya bir de tamam olsaydı ?!.
— Iskender Pala | Kitab-ı Aşk

22 Mart 2013

Yok gibisin, benim yok-sevgilim
Yoksa başka bir gezegenden mi
Geldin
Benimle uyu, kanatlarımız
Birbirine değsin
Yok istediğim başka hiçbir şey
Bu esrarengiz loşlukta.
— Lale Müldür

20 Mart 2013

We think too much and feel too little.
— Charlie Chaplin

19 Mart 2013

Kadınlarla uğraşmaya gelmez. Onları anlamak, ikna etmek, değiştirmek için harcanan emek boşa gider. Bir kadın seni ya sever ya sevmez. Seviyorsa teşekkür edeceksin, sevmiyorsa boynunu eğip kaderine razı olacaksın. Başka türlü davranmak, direnmeye çalışmak bir erkeğe mutsuzluktan başka bir şey getirmez.
— Ahmet Ümit |  Aşk Köpekliktir

“Kendini kandırma dostum” diyorum. Sen mutlu falan değilsin. Tersine, sen çok mutsuz bir adamsın.Yaşamda zevk aldığın şey o kadar az ki, kendini sadece işine ve yemeğe vermişsin…”
— Ahmet Ümit |  Aşk Köpekliktir

“Senin ki pek geçmişe benzemiyor ama…”
“Çünkü yarım kaldı…”
“Yarıda kalan aşklar geçici değil mi ?”
“Değil galiba… En azından ötekilerden daha uzun ömürlü…”
“Taraflardan biri için…”
— Ahmet Ümit | Aşk Köpekliktir

Zaman, insanla oynamayı seven hem zalim hem de merhametli bir tanrıdır.
— Ahmet Ümit  Aşk Köpekliktir